İnsan zaaflara açık bir varlık, zaafları onu esir almak için her an tetikte bekliyor, ciddi bir irade eğitiminden geçmeyenlerin zaaflarının peşinden sürüklenmesi an meselesi. Bunun farkında olmayanların çok küçük hatalarla başladığı yolculuk yenilerine davetiye çıkarıyor ve bir süre sonra büyük kusurlar bile gözüne küçük görünmeye başlıyor.
Bediüzzaman’ın günahtan korunmak için söylediği, “Her günah içinde küfre giden bir yol vardır” ifadesi küçük hatalara kapı aralamanın sonuçlarını göstermesi bakımından önemli bir uyarı. Kendinizi frenlemek için özel çaba sarf etmezseniz, bir yerden boşluk bulan zaaflar çepeçevre kuşatıp sizi esir alabilir.
Zaaflar karşısında kendini iç kontrol sistemlerini harekete geçiremeyenler hislerine mağlup olarak iç ve dıştan gelen yanlış telkinlere karşı koyamıyor, onlarla baş etmede gerekli direnci gösteremiyor. Yanlışlar çok kısa sürede alışkanlık haline dönüşerek adeta insanın tüm benliğini kuşatıyor.
İnsan tabiatı itibarıyla yaptığı onca hata ve kusura rağmen kendini temize çıkarmaya müsait bir varlık. İç dünyasında kendisiyle mücadele eden biri işlediği suçlara bahaneler bulmak için çabalarsa hatalar onun peşini bırakmaz.
-İçten gelen dürtülerine göre hareket edenler,
-Zevk sefa içinde bir hayatı her şeyden önemli görenler,
-İnsani zaaflarından vazgeçme gereği duymayanlar,
-Buldukları ilk boşlukta zaaflarının peşinden gidenler,
-Çevrelerinden gelen olumlu uyarıları dikkate almayanlar,
-Zaafların esiri olmayı hürriyet zannedenler,
-Değer kaybıyla toplumlarına kötülük yaptıklarının farkında olmayanlar,
-Yaptıkları yanlışlar karşısında kimseye hesap vermeyeceğini düşünenler,
-Geçici dünyevi zevkler için tüm değerlerini terk edip itibarlarını kaybetmeye hazır olanlar,
-İnsani değerlere bağlılığın zevkine varamamışlar,
-Doğru şeylerle meşgul olmak varken yanlış işlere kendini kaptıranlar,
-Anlık lezzetlerle yetinen, uzun mücadele gerektiren işleri göze alamayanlar,
-İyilikler peşinde koşmak varken geçici heveslerine erişmek için kötülüklere kapı aralayanlar,
-Tüm hayatlarını zevke göre düzenleyen onu elde edeceğim derken etrafına zarar verdiğini unutanlar, bencilliğe kendini kaptırır, her olayı kendilerini merkeze alacak şekilde değerlendirir, kaprislerini aşıp insanı davranışlarını koruyamaz. İç dünyalarından gelen doğru uyarlara kapıları kapatan vicdanlarının sesini dinleyecekleri yerde zaaflarının çağrısına koşturanlar olumlu bir hayat süremez, kendileriyle birlikte bulundukları toplumlara zarar veriler.
Özellikle insanların birbiri ile üstünlük yarışına giriştiği toplumlarda çevrelerini taklit ederek başlanılan acımasız rekabette tüm insani değerler unutur. Kalabalıkların insanca yaşamadan uzaklaştığı toplumlarda, en dürüstler bile genelin yanlışlarını taklitten kendini kurtaramaz, doğruları seslendirme cesareti gösterenler uzun süre kutsal kabul ettikleri değerlere bağlılığını koruyamaz.
Kötülüklere kapalı insanların birbirlerini uyarma cesaretine sahip olduğu ortamlarda ise bireylerin hata yapma ihtimali daha azdır. Yüksek değerlerden beslenerek gelen birçok ülke zaaflarına yenik düşmüş idarecilerin elinde tüm insanı değerlerden uzaklaşırken, gelişmiş ülkeler kötülüklerin sonuçlarını gösterip ikna ederek kökleşmiş hale getirdikleri etik ve ahlaki değerleriyle toplumlarını yanlıştan uzak tutmayı başarmaktadır.
Bir toplumun yüksek değerlerle buluşması ve bunları koruması davranışların ya kendileri ya da sistem tarafından kontrol edilmesine bağlıdır. Özellikle demokratik değerlerin geliştiği ülkelerin bireylerin davranış sağlığını korumada daha başarılı olduğu görülmektedir.
-Herkes ortak mutabakatla oluşturulmuş değerlere bağlı kalmaktadır.
-Eğitimden- basın yayına kadar tüm kuruluşlar faaliyetlerini bu ilkelere göre sürdürmektedir.
-İlkelerin çiğnendiğini gören her birey uyarı yapma gereği duymaktadır.
-Tüm sistemin aynı değerleri kontrol ettiği bir ortamda insanların bu kuralları çiğneme şansı yoktur.
-Kimsenin kontrol etmesine gerek duymadan birey ihtiyaç olduğunda sorumluluğunu yerine getirmektedir.
Bu yüzden, insanların iç disiplinlerini korudukları dini değerlerin daha dikkatli yaşandığı ortamlar kusurlardan arınmada önemli rol oynamaktadır. İnsan zaman zaman kenara çekilip en olumlu bulduğu davranışlar dâhil yaptığı tüm eylemleri yeniden gözden geçirmeli, bunların doğruluğu konusunda kendisi ile bir iç hesaplaşma içinde olmalıdır. Yaptığı eylemleri sürekli gözden geçiren yanlış-doğru olup olmadığını araştıran biri kendisini daha kolay hatadan temizleyebilir.
-Hayatı boyunca ahlaki prensiplere bağlı kalma sözü vermiş,
-Başkalarının uyarmasına gerek kalmadan kendi iç disiplini ile kötülükten uzak durmayı başarabilen,
-Zaaflarına karşı kendini koruyacak argümanlar geliştiren,
-Hayvanı hislerden şehevi duygulardan kendini kurtarabilmiş,
-Makam-şöhret gibi kişisel beklentilerine karşı dengeyi muhafaza edebilen,
-Kontrollü davranışlarla her durumda etik ilkeler ve insani değerlere bağlılığını sürdürenler, yanlışa karşı daha duyarlı olabilirler.
Davranışlarına bu perspektiften bakanlar kendilerini kötü işlerden uzaklaştırırken şöhret ve makamı her şeyden önemli gören, insani zaafların baskısından kendini kurtaramamış, hayatı bu dünyadan ibaret görüp sürekli yeni heyecanlar peşinde koşan, olaylara insani duygularla yaklaşmanın zevkine varamamışların kötülüklere karşı kapalı olması zordur.
Toplumların zaaflardan uzak kalması konusunda en ciddi değerler sistemine sahip olan İslam toplumları kötü örnekler sergileyen yöneticiler yüzünden zaaflarla mücadele başarılı olamıyor. İslam’a göre insan kötülüklere kapalı olarak hayatını düzenlemesi gerekiyor, bireylerden bu ilkelere uygun hareket etmeleri beklenirken birçoğu zaaflarının peşinden gitmeyi seçtiği için en mazbut topluluklar içinde bile bazen yanlışlıklar önlenemiyor.
İslam toplumlarının çoğu;
-Zaaflarının etkisine kendini kaptırmış,
-Hiçbir insani sınıra bağlı kalmadan her türlü kötülüğü işleyerek dilediği hedefe varmaya çalışan
-Maddeye tapan hayatın dünyadan ibaret gören para-makam ve şehvet dışında hiçbir önceliği olmayan idarecilerin elinde hızla kendi değerlerinden uzaklaşmaktadır.
Bazıları dünyevi menfaat ele etmek için en kutsal değerlerden bahsederken, davranışlarıyla tam bunların tersine faaliyetlere katılabiliyor.
-Bir bölümü bol kazanç elde etmek,
-Bazıları hayallerinde kurguladıkları kendi imkânlarıyla varılamayacak hedeflere kestirme yoldan ulaşmak,
-Kimisi hayvani hislerini tatmin etmek, hiç sınır tanımadan her türlü ahlak dışı davranış işleyebilmek, için yanlış seçimler yapıyor. Dünyevi beklentilerin esaretine girip çevrelerinde işlenen hukuksuzlukların parçası haline geliyor.
Hayatı dünyadan ibaret görüp bencillik gibi onlarca kötü duygulara teslim oldukları halde;
-Toplum önünde yüksek ideal sahibi oldukları görüntüsü çizen,
-Kendilerini derviş gibi gösterip, din-Allah-peygamber gibi kutsal değerlerle manevi makam devşiren,
-Hakperestlik iddiası adalet vaatleriyle toplumu kandıran,
-Düşünce dünyaları kirli, davranışları gösterişe göre şekillenmiş, olayları allayıp pullayıp süsleyerek sunan,
-Hayatları debdebe ve ihtişam arayışı içinde geçen, imkân bulduklarında herkese tepeden bakan,
-Demagoji yaparak, taklitle süslü tumturaklı ifadeler kullanarak, işledikleri kötülükleri saklamaya çalışan,
-Çirkin davranışları açığa çıkınca suni gündemler üretip yaptıklarını örtbas etmeyi planlayan,
-Kirli oldukları halde temiz görünmek için diriliş kahramanlığından kalp ve ruh temizliğinden dem vuran,
-Şekli dindarlıkla şuursuz kalabalıkları arkasından sürükleyen,
-İçleriyle dışları birbirinden farklı, vicdanlarını sık sık bir kenara koyan,
-Hesap günün varlığını unutup, dün söylediğinin bugün tersini iddia eden, samimiyetten uzak halis kulluğun ne olduğunu bilmeyen zihinlerini kirletmiş insanların topluma kazandıracağı bir şey yoktur.
İsmail S. Gülümser / Aktif Haber
*Fethullah Gülen’nin Çağlayan dergisindeki konuyla ilgili yazısından faydalanılmıştır.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***