İSTANBUL – Dersim’in divane delileri sinemaya aktarılıyor. Çekim hazırlıklarına başlanan “Suya Yazılmış Zaman” adlı filmin senarist ve yönetmeni Mustafa Diyar Demirsoy, filmde delilerin hakikatini anlatacak.
Dersim’in delilerini konu alacak olan “Suya Yazılmış Zaman” adlı filmin hazırlıklarına başlandı. Yazar Nurettin Aslan’ın “Dersim’in Divane Delileri” romanından esinlenen filmin senaryo ve yönetmenliğini Mustafa Diyar Demirsoy, yapımcılığını ise kitabının yazarı Aslan üstlendi. Dersim’deki “delilik” halinin kırık bir aşk hikayesiyle ele alınacak filmin çekimlerine önümüzdeki aylarda başlanacak.
HİKAYENİN PEŞİNE DÜŞER
Dersim’den Almanya’ya göç eden Dersimli bir baba ve Alman bir anneden olan, psikoloji alanında yüksek lisansını bitirmiş filmin ana karakteri, hocasıyla delilik üzerine yaptığı konuşmadan etkilenmesi sonucu yollara düşer. Bu sohbette filmin karakteri, Dersim’de “Deli Şewşen” adlı birinin heykelinin olduğunu ve delilerle ilgili Nurettin Aslan isminde bir inşaat işçisinin kitap yazdığını öğrenir. Dersimlilerin kendi divane delilerine yaklaşımı çok farklı gelir ona. Bununla ilgili araştırma yapmak için Almanya’dan önce İstanbul’a, oradan da Dersim’e gider. Böylelikle hiç beklemediği durumlar ve olaylar içerisinde bulur kendisini.
‘KEBİRE’ BELGESELİ
Filmin senaristi ve yönetmeni Mustafa Diyar Demirsoy ile “Suya Yazılmış Zaman” filmini ve sinemadaki yolculuğunu konuştuk. 2002 yılında sinemaya adım atan Demirsoy, birçok filmde oyuncu, senarist ve yönetmen olarak yer aldı. İlk uzun metraj “Adressiz Sorgular” adlı filmde hem senarist hem oyunculuk hem de yönetmenlik yapan Demirsoy’un bu ilk filmi yasaklandı. Son olarak “Kebire” adlı bir belgeselin çekimlerini bitiren Demirsoy, belgeselin önümüzdeki aylarda gösterime gireceği bilgisini paylaştı.
SUYA YAZILMIŞ ZAMAN
“Suya Yazılmış Zaman” adlı filmin Almanya, İstanbul ve Dersim’de geçtiğini belirten Demirsoy, filmin adına dair şunları söyledi: “Dersim’in tarihi acılarla dolu. Bu acıları dağında, taşında, hatta ağacının kavuğunda, akan suyunda hissedebiliyoruz. Suyu çok acıya tanıklık etmiştir. Bu acıları kendisiyle beraber başka topraklara, ova ve mecralara taşımıştır. İsim, birazcık o toplumsal hafıza, geçmişte olanları, insanların unutmaması ve yeri geldiğinde suyla başka yerlere taşıması gibi bir imgeyi içeriyor.”
ÜÇ DÖNEMİ ELE ALIYOR
Filminde günümüzü, 1980 yılları ve öncesinin ele alındığını aktaran Demirsoy, “Filmde deli divane insanlar var. Kimisi deli der, kimisi derviş, kimisi divane der. Dersim’de ve bölge kentlerinde deli kavramı genelde kullanılmıyor. Bu insanlar deli denilerek toplumun dışına atılmıyor. Kendi divanelerine sahip çıkıyorlar. Onları yaşamın öznesi olarak görüyorlar” dedi.
DERSİM’DE DELİLİK
Fransız düşünür Michel Foucault’un “delilik” hakkındaki anlatımlarına işaret eden Demirsoy, ilk çağ, orta çağ ve sanayileşme süreciyle birlikte delilere yaklaşımın değiştiğini ifade etti. Demirsoy, ilk çağda toplumun delilerle bir sorununun olmadığını, ancak orta çağda delilere yönelik tutumun olumsuz bir evreye evrildiğini ve daha sonra sanayileşme süreciyle birlikte delilerin toplumun dışına itildiğini anlattı. Dersim toplumunun delilere yaklaşımı ile modern toplumun yaklaşımını da irdelediklerini dile getiren Demirsoy, “Dersim’de deliye divane, derviş olarak bakılıyor. Bir kenara itilmeyi bırakın, tam tersine onlara kurumsal bir şekilde yaklaşılıyor. Kimisi onlara pir kimisi de derviş olarak yaklaşıyor. Dersim kültüründe delilik bir ayrıntı olarak görmekten ziyade toplumun kendisi olarak görülüyor” ifadelerini kullandı.
DERSİM’DE DELİ HEYKELİ
Dersim kültürünün yanı sıra delilerinin de kendilerine özgü bir yanının olduğunu belirten Demirsoy, “Dersim ve halkının muhalif olduğunu herkes bilir. Delileri de muhaliftir. Sistemle çok barışık değildir. Dersim’de bir heykel var. İlk defa bir toplum delisinin heykelini dikmiş. Bununla da delisini kendinden ayrı görmeyen bir toplum olduğunu görüyoruz. Bu heykel hala duruyor ve filmde de yansıtılacak” diye kaydetti.
DELİ ŞEWŞEN
Dersim’de heykeli bulunan Deli Şewşen’in 12 Eylül 1980 darbesinden sonra bir nüfus sayımı sırasında takındığı tutuma dikkati çeken Demirsoy, şunları söyledi: “Sayım sırasında herkesin kapısı kapalı ve ortada kimse yok. Şewşen bu durumu kabul etmiyor. Kapıları vuruyor, her yere taş atıyor. En son aklına ‘Bütün Dersimlileri öldürdüler’ düşüncesi geliyor. Daha sonra o dönemin Emniyet Müdürlüğüne gidip taş atıyor ve ‘Dersimlilere ne oldu, kim öldürdü’ diye tepki gösteriyor. Bu durum biraz toplumsal ve geçmişte yaşananlarla alakalıdır. Ortada bir hafıza ve bilinç var. Aynı zamanda muhalif bir duruş var.”
SÖZLERİNİ ESERGEMEZLER
Delilerin sistemden bir beklentilerinin ve korkularının olmadığını vurgulayan yönetmen Demirsoy, “Mülkiyetleri, yalanları yoktur. Bir yere tavır sergilenmesi gerekiyorsa direkt tavırlarını ortaya koyar. Bizler gibi ‘Şöyle söylesem olur mu?’ diye kaygı da duymuyorlar. Gerçek, hakikat neyse direkt dile getiriyorlar. Bazen toplumda bizlere sözcü dahi olurlar. Söylemek isteyip de söyleyemediğimizi söylerler. Bu yönüyle sevinçlerimiz, acılarımız dile getirerek, bizi temsil ediyorlar” şeklinde konuştu.
‘AYRIK’ BİR YER
Ayrıca öteki olarak konumlandırılan ve hasıraltı edilen konuları ele aldığını dile getiren Demirsoy, “Toplumda resmi anlayışının dışında olanlar deli, öteki olarak görülüyor. Bu yönüyle ilgimi yoğun çekti. Öteki olarak görülen grupları, bireyleri çekmek benim için önemlidir. Çünkü orada çekilmesi gereken önemli detaylar var. Bu ayrıkları iyi kavramak için ben de toplumda ayrık olarak görülebilecek bir yerde Tarlabaşı’nda 20 yıldır yaşıyorum” diye belirtti.
DİVANE DELİLER MÜZESİ!
Film çekimlerine birçok sivil toplum örgütünün de destek sunacağını söylen Demirsoy, sivil toplum örgütleriyle birlikte “Divane Deliler Müzesi”ni kurmayı planladıklarını kaydetti. Demirsoy, bu müzede delilerin yaşam öykülerinin de yer alacağını ifade etti.
MA / Mehmet Aslan
Kaynak: Mezopotamya Ajansı.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***