KHK ile kapatılan Zaman Gazetesi’nin vazgeçilmez eklerinden biri olan Kitap Zamanı’nın editörü şair-yazar Can Bahadır Yüce, AKP taraftarlarının sosyal medya platformu Clubhouse’da açtığı sohbet odasında, cezaevindeki cemaat mensuplarını ucuz zehirle topluca katletme planlarının konuşulmasını kişisel bloğunda değerlendirdi.
‘Terörist’ başlıklı bir yazı kaleme alan Can Bahadır Yüce, sosyal medyada konuşulan ‘katliam planı’ sürecine kolay gelinmediğini, kötülüğün adım adım sözcüklerle hazırlandığını ve halkın buna alıştırıldığını şu cümlelerle ifade etti: ‘‘Türkiye’de de farklı sözcükler yıllarca benzer işlev gördü. “Komünist”, “Ermeni”, “Kürtçü”, “mürteci” ötekileştirmenin aracı oldular. “Fetö”den önce “irtica” sihirli sözcüktü. Mürteci damgası yiyenin devlette işi rast gitmezdi. Epeydir “Fetö” sözcüğü “irtica”nın yerini aldı. Şimdi “Fetö” bütün ötekileştirmelerin zirvesi gibi görünüyor. Ama buraya kolay gelinmedi: Öncesinde “paralel”, “haşhaşi” vardı… “Terörist” suçlaması varılan son nokta oldu.
İşte bu noktada insan zehirlemekten, “telef etmek”ten söz ediliyor. Kötücüllüğün bu kerteye ulaşması rastlantı ya da birkaç meczubun rüyası değil. Şu kötülük adım adım hazırlandı, sözcükler o hazırlıkta halkı alıştırma işlevi gördü.’’
BU YAZIYI YOUTUBE’TA İZLEYEBİLİRSİNİZ ⤵️
Can Bahadır Yüce’nin yazısının tamamı şöyle:
“Bunları yok etmemiz lazım… Pahalı olmayan bir zehir bulmak, yani maliyetten de kazanmak lazım…”
Herkes gibi ürpererek, bu sözleri birkaç kez dinledim. Şaşırdım diyemem—duyduklarımız aslında yeni değil. Benzer niyetleri ekranda adı sanı bilinen kişilerden de duymuştuk.
Hangi ideolojiden olursa olsun, ister akademisyen ister eğitimsiz, bir insanın nasıl bu kadar canavarlaşabileceği üzerine düşünmek bazen yorucu oluyor. Kötülüğün doğası üzerine Kant’tan Arendt’e, Card’a uzanan bir düşünce geleneği var. Bilineni tekrarlamayacağım.
Buraya nasıl gelindi, sorusuna yanıt ararken konunun yalnızca bir yönünden söz edeceğim: Sözcüklerin etkisi.
Türkiye’de muhaliflere yapılan zulmün tarihi biraz da kelimelerle yürütülen bir psikolojik savaşın tarihidir. “Mürteci”, “parazit”, “paralel”, “haşhaşi” derken “terörist”e uzanan bir süreç…
Edward Said, yıllar önce “The Essential Terrorist” başlıklı yazısında terör suçlamasının siyasi işlevini sorgularken, 1990’larda “terörist” sözcüğünün “komünist”in yerini aldığını söylemişti. Soğuk Savaş boyunca Batı için öcü “komünist”ti. Demir perdenin yıkılışıyla birlikte “komünist” gizemini, korkutuculuğunu ve tehditkârlığını yitirdi. Fukuyama’nın iddialı ve artık geçerliliğini yitirmiş tezine göre ‘tarihin sonu’na gelinmiş, Soğuk Savaş liberal demokrasilerin mutlak zaferiyle bitmişti. Artık başka bir ‘öteki’ne ihtiyaç vardı. İşte tam o dönemde iyice görünür olan ‘radikal İslam’ tehlikesiyle birlikte “terörist” sözcüğü dolaşıma girdi. Devlet düşmanları listesinde “terörist” artık ilk sıradaydı.
‘MÜRTECİ’DEN ‘TERÖRİST’E
Türkiye’de de farklı sözcükler yıllarca benzer işlev gördü. “Komünist”, “Ermeni”, “Kürtçü”, “mürteci” ötekileştirmenin aracı oldular. “Fetö”den önce “irtica” sihirli sözcüktü. Mürteci damgası yiyenin devlette işi rast gitmezdi. Epeydir “Fetö” sözcüğü “irtica”nın yerini aldı. Şimdi “Fetö” bütün ötekileştirmelerin zirvesi gibi görünüyor. Ama buraya kolay gelinmedi: Öncesinde “paralel”, “haşhaşi” vardı… “Terörist” suçlaması varılan son nokta oldu.
İşte bu noktada insan zehirlemekten, “telef etmek”ten söz ediliyor. Kötücüllüğün bu kerteye ulaşması rastlantı ya da birkaç meczubun rüyası değil. Şu kötülük adım adım hazırlandı, sözcükler o hazırlıkta halkı alıştırma işlevi gördü.
Sözcükler masum değildir. Tam da bu yüzden “Fetö” derken suçlama ya da aşağılama imasında bulunan, sözcüğü normalleştiren, hatta yazarken tırnak içine alma gereği görmeyen herkesin bu kötülükte payı var.
Bana kalırsa iletişim savaşını yürütenlerin başarısı “Fetö” söylemini topluma tartışmasız kabul ettirmek oldu. Hükümetin muhalifleri bile hâlâ tanımadıkları insanlara terörist demeden söze başlayamıyor.
Entelektüel açıdan “terörist” aldatmacasının en kötü tarafı, diyordu Said, içi boş iddialara toplu bir direniş gösterilmemesi, her şeyin doğru kabul edilmesi, saçmalıkların ve çelişkilerin susarak onaylanmasıdır. Kısacası, hapisteki insanları (katillerden, tecavüzcülerden değil, çoğunluğu eğitimci, anne, yaşlı, çocuk olan bir kitleden söz ediyoruz) öldürme hayalleri kuranlar bu susarak kabullenişten cesaret aldılar.
‘TERÖRİST’ KİMDİR?
Merriam-Webster sözlüğü “terörist”i “şiddet eylemleriyle korku yayarak siyasi amacına ulaşan kişi” olarak tanımlıyor.
Tarihinde şiddet olmayan, hatta açıkça “şiddet karşıtı” diye tanımlanabilecek bir grubu “terörist” olarak kabul ettirmek büyük başarı. (Kitleler buna neden, nasıl inandı—bu başka, uzun bir tartışmanın konusu.) “Terörist” denen bir toplumsal gruptan insanlar yıllardır düzine düzine tutuklanırken bir kişinin bile direniş göstermemesi, şiddete yönelmemesi kimseye tuhaf gelmiyor mu?
İyi terörist yoktur.
Muhalifini “terörist” diye yaftalamak yalnız siyasi rakibini geçici olarak alt etmek değil—kökten bir çözüm. Said’e göre herhangi bir siyasi eylemin terörizm olarak görmek ona hikâyesini anlatma hakkı (permission to narrate) tanımamak demekti. “Terörist” olduğuna inanılan birinin söz hakkı biter.
“Fetö” diyerek onca insanı terörist diye yaftalamak o kadar sıradanlaştı ki sosyal adalet, göçmen hakları, küresel ısınma gibi konularda duyarlı bir yazar bile geçenlerde sosyal medyada mültecileri savunduktan birkaç dakika sonra kötü bir “Fetö” şakası yapıp gülücük dağıtıyordu. Kötü biri değil belki—sadece o sözcüğü kullandığında binlerce kişiyi terörist diye yaftalamış olduğunu artık fark etmiyor.
Bu fark edememe durumuyla ‘ucuz zehir’le insan katletme hayalleri kuran gözü dönmüşlük arasındaki mesafe sandığımızdan kısadır. Sözcükler sıradanlaştığı için bu noktaya vardık.
Gelecekte “Fetö” ifadesinin nefret suçu sayılacağından kuşkum yok. Tarihin doğru tarafında olduğuna kendini inandırmaya çalışan bir tarafgir olarak değil, tarihle az çok ilgili, her dönem üniversitede uygarlık tarihi dersi veren biri olarak söylüyorum bunu.
Şimdi konuşmak önemli—bugün söylenecek bir cümle ileride yazılacak bir kitaptan daha değerli olabilir. Çünkü devlet “terörist” diye ötekileştirdiği, öcüleştirdiği kitlenin söz hakkı olmasın ister.
İşte bu yüzden şimdi bir çift söz söylemek en büyük muhalefettir.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***