Rapora göre, Müslüman Uygur Türklerine yönelik uluslararası baskıda Müslüman ülkeler ön planda ve en büyük failler arasında Türkiye de var. Türkiye’nin 2017’den beri Uygurlara uluslararası alanda desteğini azalttığı, gözaltı ve iadeleri arttırdığı belirtildi.
Türkiye, son yıllarda AKP, MHP ve BBP’yi bir araya getiren ve buna gayrı resmi Vatan Partisi’nin de destek verdiği milliyetçi, ulusalcı ve muhafazakar bir söylemin ön plana çıktığı bir ittifak tarafından yönetiliyor. Ancak uluslararası kuruluşlar tarafından hazırlanan bir rapor, Türkiye’nin son yıllarda Çin’de zulüm altındaki Müslüman Uygur Türkleri’ne ‘desteğini azalttığını’ ve 2017’den itibaren Pekin’in talepleri doğrultusunda Uygur Türklerini gözaltı ve Pekin yönetimine iadeleri arttırdığını belirtti.
ÇİN’İN UYGULARA YÖNELİK BASKI FAALİYETLERİ 30 ÜLKEYE YAYILDI
Oxus Society ve Uygur İnsan Hakları Projesi adlı insan hakları gruplarının hazırladığı yeni bir rapor, Pekin’in Uygurlar’a yurt dışında baskı uygulama faaliyetlerinin neredeyse 30 ülkeye yayıldığını ortaya koyuyor. Rapora göre bunun nedenleri arasında hükümetlerin Pekin’in gücünden ve etkisinden korkuyor olması yer alıyor.
‘‘Kaçacak Yer Kalmadı: Çin’in Uygurlar’a Uluslararası Baskısı’’ adlı rapor Çin’in Uygur azınlığa yönelik sınırları ötesindeki susturma yöntemlerini inceliyor.
UYGURLARA YÖNELİK BASKIDA MÜSLÜMAN ÜLKELER ÖN PLANDA
Rapora göre dünya genelinde en az 28 ülke Uygurlar’ın taciz edilmesinde ve sindirilmesinde Çin’le işbirliği yapıyor. Bunlar arasında en baskın olanlar ise Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkeleri yani tamamına yakını Müslüman ülkeler.
Oxus Society araştırma başkanı Bradley Jardine, Pekinin yurtdışında yaşayan Uygurlar’a karşı casusluk, bilgisayar korsanlığı ve Interpol aracılığıyla kırmızı bülten yayınlatmak da dahil çeşitli yöntemler kullandığını belirtti.
Jardine’e göre 2017’den bu yana Çin’in yurtdışındaki muhalifleri susturmak için kullandığı en yaygın yöntemlerden biri kişileri Çin’de yaşayan akrabalarını gözaltına almakla tehdit etmek. Bazı durumlarda aktivistlerin güvenilirliğine gölge düşürmek için hükümetin karalama kampanyası kapsamında bu kişilerin yakın aile üyelerine zorla yalan beyanlar yaptırılıyor.
UYGURLARA BASKININ EN BÜYÜK FAİLLERİ ARASINDA TÜRKİYE DE VAR
Jardine’e göre geçmiş yıllarda Çin’in yurtdışındaki Uygurlar’a baskı stratejilerinin hedefi siyasi olarak aktif kişiler olma eğilimindeydi; ancak 2017’den bu yana kitlesel baskının başlaması ve Şincan’daki gözaltı kamplarının artmasıyla bu durum önemli ölçüde değişti.
O zamandan beri Çin çoğu Müslüman dünyada bulunan “hassas ülkeler” listesindeki her Uygur’u hedef almaya başladı.
“Uygurlar’a yönelik uluslararası baskının en büyük failleri Pakistan, Mısır, Suudi Arabistan ve Türkiye gibi Müslüman çoğunluğun yaşadığı ülkeler” diyen Jardine, bu ülkelerden bazılarının savunmasız azınlıklar için hiçbir yasal korumaya sahip olmadığını ve hukukun üstünlüğünün zayıf veya siyasi müdahaleye açık olduğunu kaydetti.
Jardine, bu durumun Ortadoğu’yu Çin’in küresel baskı kampanyası için verimli bir zemin haline getirdiğini söyledi.
ÇİN DIŞINDAKİ UYGURLARA BASKI 1997 YILINDA BAŞLADI
İlk vakanın Pakistan’da 1997 yılında yaşandığını belirten rapor Pakistan hükümetinin ayrılıkçılıkla suçlanan 14 Uygur’u sınır dışı ederek Pekin’e gönderdiğini hatırlattı. 14 Uygur’un tamamı Çin’e varmalarının ardından infaz edildi.
Rapora göre 1997-2016 yılları arasında Çin 23 ülkede 851’den fazla Uygur’un gözaltına alınması veya sınır dışı edilerek Çin’e gönderilmesinde rol oynadı. 2017’den bu yana Pekin’in faaliyetleri belirgin şekilde arttı ve 15 ülkeden en az 695 Uygur gözaltına edildi ya da Çin’e sınır dışı edildi.
Jardine’e göre bunun en önemli örneği 2017 yılında Mısır’da yaşananlar. Pekin’in talebi doğrultusunda Mısır polisi Uygur etnik kökenli çok sayıda öğrenciyi gözaltına aldı. Bazıları Türkiye’ye kaçtı, kaçamayanlarsa Pekin’e geri gönderildi.
Jardine, bu olayın Çin’in ‘‘teröre karşı halk savaşını’’ başlatmasından bu yana siyasi olarak aktif olmayan Uygurlar’ı hedef aldığı için uyarı niteliğinde olduğunu kaydetti.
ÇİN’E BAĞIMLILIK ARTTIKÇA UYGURLAR’A BASKI ARTIYOR
Rapora göre çoğu zaman Uygurlar’a karşı uygulanan baskı politikasında ülkelerin ekonomik olarak Çin’e bağımlı olmaları da etkili oluyor. Bu ülkeler Uygurlar’ı Pekin’le ilişkilerinde bir koz olarak kullanıyor.
Jardine’e göre Uygurlar’a karşı en baskıcı ülkeler Çin’le ekonomik ya da güvelik bağı en güçlü olan ülkeler. Bu ülkeler yatırım, imtiyaz ya da askeri altyapı karşılığında Uygur azınlığa baskı uyguluyor.
Jardine, 2013 yılında başlatılan Tek Kuşak Tek Yol Girişimi’nin dünya genelindeki ülkelerin Çin’le ekonomik bağlarını güçlendirirken Pekin’e önemli avantaj sağladığını belirtti.
TÜRKİYE’NİN UYGURLARA BASKISI ARTTI, DESTEĞİ AZALDI
Raporda Türkiye’yle ilgili olarak şu ifadeler kullanılıyor: “Son yıllarda Türkiye, Uygur nüfusuna yönelik iadeleri, gözaltıları ve gözetimi artırmanın yanı sıra Uygurlara yönelik retorik (sözlü) desteğini önemli ölçüde yumuşattı.”
Bu yıl Ocak ayında, kayıp aile üyeleri hakkında bilgi bulmaya çalışan Türkiye merkezli Uygurların İstanbul’daki Çin konsolosluğu önünde aylarca süren protestolarının polis tarafından güvenlik ve Kovid-19 ile ilgili endişeler gerekçe gösterilerek yasaklandığı hatırlatıldı.
Olayla ilgili raporda şu yorum yapıldı: “Daha büyük olasılıkla, bu hareket Çin’i üzme korkularıyla bağlantılıydı. Ankara’daki Çin Büyükelçiliği önünde bir başka protesto eylemi, Çin’in protestocuları yalan haber yaymakla suçlamasının ardından derhal kapatıldı ve eylemcileri gözaltına alındı. Kısa bir süre sonra, Türkiye İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, protestocuları “okyanusun ötesine geçen planlı bir uluslararası çatışmanın tuzağına düşmekten kaçınmaları” konusunda uyardı ve Sincan Uygur Otonom Yönetimi’ndeki kitlesel baskı iddialarının ABD ve Çin arasındaki büyük güç rekabetinde siyasi bir oyunun parçası olduğunu güçlü bir şekilde ima etti.”
TÜRKİYE, ÇİN’İ KINAYAMADI
2019 yılı başlarında Çin’i Uygur toplama kamplarının varlığını kabul etmesinin ardında BM İnsan Hakları Konseyi’ne üye 22 ülke Çin’e kamplar nedeniyle çok sert bir mektup göndermişti. Türkiye dahil hiçbir Müslüman ülke o mektubu imzalamadı.
Raporda, Türk hükumetinin ayrıca Çin’in Uygurları toplu olarak gözaltına almasını kınayan bir açıklama yapmadığını da hatırlattı.
“TÜRKİYE ARTIK UYGURLAR İÇİN GÜVENLİ BİR LİMAN DEĞİL”
Türkiye’nin 2017’den beri artan sayıda Uygur’u gözaltına aldığı veya Çin’e iade ettiği belirtilerek “Türkiye’nin artık Uygur Bölgesi’nden gelen mülteciler için bir zamanlar olduğu gibi güvenli bir liman olmadığı giderek daha açık hale geliyor. Verilerimiz, Türkiye’nin 2017’den bu yana artan sayıda kişiyi gözaltına aldığını veya iade ettiğini gösteriyor” ifadeleri kullanıldı.
ÜÇÜNCÜ ÜLKELER YOLUYLA İADE
Raporda, Türkiye’nin son zamanlarda Uygurları direkt Çin’e iade etmek yerine üçüncü ülkelere göndermeye başladığı ancak bu kişilerin daha sonra üçüncü ülkelerden Pekin yönetimine verildiği hatırlatıldı.
Bu durum raporda şu ifadelerle yer aldı: “En azından birkaç durumda Türkiye, Uygurları üçüncü ülkeler aracılığıyla da (Çin’e’ iade etti. Örneğin, Ağustos 2019’da Türkiye, bir Uygur kadını ve iki çocuğunu Tacikistan’a sınır dışı etti ve ardından aile Çin’e nakledildi. Uçuşta onunla birlikte beş veya altı Uygur’un daha olduğu iddia edildi, ancak bu bilgiyi bağımsız olarak doğrulayamadık.”
DAHA ÖNCE BEŞ ÜLKE ‘SOYKIRIM’ DEDİ
Çin’in özellikle Müslüman Uygur Türklerine karşı uyguladığı insan hakları ihlalleri, uluslararası saygınlığa sahip insan hakları kuruluşları ve Birleşmiş Milletler’e (BM) bağlı kuruluşlar tarafından defalarca raporlaştırıldı.
ABD’de Donald Trump yönetimi ve Biden yönetimi Çin’in Uygulara karşı politikalarını ‘soykırım’ olarak tanımladı. Kanada, Hollanda, İngiltere ve Litvanya parlamentoları da bu yönde karar aldılar.
ABD ve Avrupa Birliği dahil çok sayıda ülke Çin’e karşı yaptırım kararları aldılar.
Araştırmalara göre 1 milyondan fazla Uygur’un Şincan’da gözaltı kamplarında tutulduğu tahmin ediliyor. İnsan hakları örgütleri ve eski tutuklular bu kamplar için ‘‘toplama kampı’’ ifadesini kullanıyor. Çinli yetkililer ise bunların geçmişte sık yaşanan terör ve şiddet olayları karşısında yasalara uygun olarak kurulmuş mesleki eğitim kampları olduğunu öne sürüyor.