YORUM | VEYSEL AYHAN
Vefalı insan olduğumu söylersem yalan söylemiş olurum.
Vefa öyle ucuz bir şey değil.
Ama kime sorsam vefalı!
Herkes arkadaş canlısı ve alabildiğine vefalı!
Vefalı insanlara vefalı olmak “vefa” sayılıyor!
Bir başkası benim yanımda saf tuttuğunda vefalı olmak konforludur.
Bir başkası benimle aynı duyguyu paylaştığında vefalı olmak zor değildir.
Bir başkası benimle aynı yolda ilerliyorsa vefalı olmak rahattır.
Beni takdir edip onaylayanlara vefalı olmak kolaydır.
Peki bu davranışlardan dolayı bir insana “vefalı” denir mi?
Bence denmez.
“Vefa”, cefa gördüğüne vefa gösterebilmeye denir.
Veya denmeli.
Dünkü arkadaşın bugün sana ters düşmüş.
Vefalı olmak ters durmasına rağmen ona el uzatmaktır.
Dünkü arkadaşın bugün canını sıkan sözler ediyor.
Vefalı olmak o sözleri duymazdan gelebilmektir, aradaki köprüleri yıkmamaktır.
Asla perdeyi yırtmamaktır.
İnsan sadece çocukken düşüp kalkmaz.
Asıl büyükken düşer.
En sert düşüşleri aklımızdan emin olduğumuz ileri zamanlarda yaşarız.
“Düşmez kalkmaz bir Allah” ne muhteşem bir söz!
Arkadaşım da düşer ben de düşebilirim.
Diyelim ki 40 yıl önce bir yıl beraber yol yürümüşsünüz.
Vefalı insan o bir yılı geri kalan 39 yıla feda etmez.
O bir yılı, günlük kavgalara yem etmez.
Vefalı olmak arkadaşımın üzerine bulaşmış çamurlara bakıp onu bataklığa terk etmemektir.
Geçmişteki beyaz urbalı günlerin hatırasını aziz tutmaktır.
Bugünkü tsunamilerin, hortumların savurmasına aldırmamaktır.
Bir insanı değerlendirirken bugünleri düşünerek tavır almak vefasızlıktır.
Tüm hayatı göz önüne alıp “total” değerlendirme yapmaktır âdil olan.
85 yaşındaki annemden veya yetmiş yaşındaki öğretmenimden dünyaya benim gözümle bakmalarını bekliyorsam insafsızlık ederim. Ve yanılırım.
Benim dilimle konuşmalarını umarsam inkisar yaşarım.
Bu beklentim eşyanın tabiatına zıt. Tam bir anakronizm.
Vefalı olmak yıllarca beni sırtında taşıyan anneme hürmet etmektir.
Yıllarca sabırla beni eğiten öğretmenime saygıda kusur etmemektir.
Vefasızlık onların 50 yıllarını son yıllarına bakıp yok saymaktır.
“Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum” diyen Hz. Ali ne vefalı insandır!
Emsal için de aynı şeyler söz konusu.
Arkadaşım bana hakaret ediyor olabilir.
Varsın etsin.
Ben “ölçü” değilim ki!
Ben “hadis” değilim.
Ben “Kur’an” da değilim.
Zavallı bir beşerim.
Varsın hakaret etsin.
Eski dostluğun hatırına görmezden gelirim.
Dostluk elini uzatırım.
Buldozer buldozer yıktığı köprüleri unuttuğumu ilan ederim.
Onu rahatlatırım.
Kolay mıdır?
Değildir.
Çok zordur.
Ama “Allah ahlakı” budur.
“Kötülüğü, en güzel olanla sav!”(Fussilet, 34)
Ayeti kime sesleniyor?
Dikkat edelim “güzel” ile değil, “en güzel” ile.
Ben “Vâfi-yi mutlak” olan Allah’tan vefa bekliyorsam insanlara vefalı olmak zorundayım.
Ben, sendelemiş veya sürçmüş insanlara ne kadar vefalıysam, diğer tarafta zorda kaldığımda vefam benim can simidim olur.
Burada vefalı olan, orada vefa görür.
İnsan-ı kâmil için bunun ötesi de mümkün.
Vefamı bir karşılığa bina etmem.
Yiğitlik yaparım.
“İnsan-ı kâmil”e yakışanı yapmaya gayret ederim.
“Vefasızlığı” kendime yakıştırmadığım için vefalı davranırım.
Allah’ın yüzlerce nimetini görmezden geliyoruz.
Binlerce saygısızlığı yüksünmeden yapıyoruz.
Elli türlü isyan ediyoruz.
Ama Allah vefasıyla bizi hala kapısında tutuyor, elimizi bırakmıyor, kendini hissettiriyor.
Bu eşsiz vefaya karşı O’nun yaratıklarına vefa göstererek mukabele etmek gerekmez mi?
Mevlâna ile bitireyim:
“Âh ne olurdu, bulut gibi biz de yeryüzüne rahmet yağdırsak,
Bu, zulüm yurduna adalet, insaf, ibadet ve vefayı yaysaydık”
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***