YORUM | AHMET KURUCAN
“Gelecek projeksiyonu” yazımla alakalı değerlendirmelere geçeyim. Geçen hafta okuyucu yorumlarını aktardığım yazımda da gördüğünüz üzere birçoklarının beklentisi çocuklarımızın anne baba ve sosyal çevre vesilesiyle edindikleri Müslüman kimliğini muhafaza etmeleri, tarih boyunca az veya çok örneklerini gördüğümüz üzere bir başka din veya inanç grubuna mensup olmamaları adına benden çözüm önerileri beklemeleri. Bu beklentiyi tabii karşılıyorum. “Madem ki öyle bir yazı kaleme aldın, inanan bir insan olarak orada tasvir ettiğin durumun gerçekleşmemesi için elbette tekliflerin vardır,” diye düşünüyorlar. Bunu bildiğim için zaten bu beklentiyi tabii karşılıyorum dedim.
Fakat bu beklentinin şu seviyeye çıkmaması lazım: Yazarın elinde öyle sihirli bir değnek var ki onu söyleyecek, biz de onu hayatımıza tatbik edersek çocuklarımız dini kimliklerini koruyacak, korumakla kalmayıp İslam’a hizmet eden insanlar olacak. Hayır, ne benim ne de başkasının elinde böyle sihirli bir değnek yok. Yok zira bu Allah’ın muradına ters. Çünkü O, insanların iman edip-etmemesini onun özgür iradelerine bırakmış. Peygamberler göndermiş, kitaplar indirmiş, yol göstermiş ama son kararı insanın kendisine, aklına, muhakemesine, irade ve ihtiyarına havale etmiş.
Herkesin bildiği gibi İlahi mesajlarını göndermek için seçtiği Peygamberlerine bile vermemiş o sihirli değneği. Bakın Efendimizin (sas) hayatına. Allah Resulünün yeryüzünde öyle zannediyorum ki Müslüman olmasını en çok istediği isimlerin başında amcası Ebu Talip gelirdi ama amcası yeğeninin onca isteğine rağmen iman etmemiş. Hem de iman etmediği dinin yayılması istikametinde Mekke’lilere karşı yeğeninin yanında yer almasına rağmen. Nitekim amcasının iman etmemesi karşısında çok üzülen Hz. Peygamberi teselli sadedinde Allah şöyle buyurmuş: “(Ey Peygamber!) Bilesin ki sen sevdiğin kişileri hidayete erdirmezsin. Ancak Allah hidayete ermek isteyen kişiyi hidayete erdirir ve o hidayete erecek olanları en iyi bilendir.” (28/56) Şimdi soralım: Allah Resulüne verilmeyen bir o sihirli değneğin başkasına verildiği düşünülebilir mi? Kaldı ki Ebu Talip tek örnek değil bu konuda. Ya diğer amcası Ebu Leheb’e, ne demeli?
Ayrıca bu gözle Kur’an’a baktığımızda başka peygamberlerin hayatında da gördüğümüz örnekler var. İşte Hz. Nuh’un oğlu, Hz. Lut’un karısı. İnsan Hz. Nuh gibi ulu’l azm bir peygamberin sulbünden meydana gelmiş, Peygamber hanesinde babasının gözetimi, talim ve terbiyesi altında büyümüş çocuğunun iman etmesinin normal olduğunu düşünüyor. Hakeza Hz. Lut ile aynı yastığa başkoyan karısının da. Ama Kur’an’ın anlattığı hayati gerçekler böyle olmadığını gösteriyor. Zira iman ister Peygamber çocuğu ister Peygamber karısı kim olursa olsun insanın özgür iradesi ile kendisinin nihai kararı vereceği bir olgudur. Aksi halde özgür iradenin, dünyanın bir imtihan yeri olmasının, ahiretteki sorgu ve sualin, cennet ve cehennemin bir manası kalmaz. Unutmamalı, insana verilen bu özgürlük inanma kadar inanmamayı da içine alır. “De ki: ‘Hak, Rabbinizdendir. Dileyen inansın, dileyen inkar etsin,’.” (18/29), “Eğer Allah dileseydi, sizi (aynı din ve kavim üzerindeki) tek bir ümmet kılardı.” (16/93) ayetleri de bunun en büyük delillerindendir.
Buraya kadar söylediklerimden “bizim anne-baba olarak çocuklarımıza dini eğitim vermemize gerek yok. Onlar rüşte erdiklerinde kendi kararlarını kendileri verirler.” gibi bir mana çıkarılmamalıdır. Böyle bir şey demiyorum ve aklı başında olan hiçbir insan da böyle bir şey demez, diyemez. Çocuğun – adı üzerinde çocuk – din de dahil her türlü eğitim ve öğretim hak ve sorumluluğu anne babanın elindedir. İnsanlık tarihi boyunca böyledir ve böyle de olmaya devam edecektir. Aklı selim de zaten böyle olmasını gerektirir. Hukuk sistemleri de kanunlarını hep bu esas üzerinde belirlemişlerdir. Fakat çocuk büyüyüp rüşde erdikten sonra, özgür, bağımsız, yetişkin, olgun bir birey olup kendi hayatı üzerinde kendi kararlarını sağlıklı bir biçimde verebilecek kıvama geldiğinde inanıp inanmayacağı, inandığında hangi dine veya inanç grubuna mensup olacağı, inandığı değerlerin gereklerini hangi ölçüde yerine getirip getirmeyeceğini kendisi belirleyecektir.
İşte tam bu aşamaya gelmeden önce almış olduğu dini eğitim onun nihai kararını belirlemesinde elbette en etkili unsur olarak karşısına çıkacaktır. Zaten genel gidişat ve bu konuda yapılan dar çerçeveli saha çalışmaları da göstermektedir ki yüzde 90 ölçüsünde insanlar anne baba ve çevrenin kendilerine kazandırmış olduğu din üzerinde sabit kalmışlardır. “Taklidi bir din seçimi değil midir bu?” diye düşünenleriniz, “Bu yolla ben Müslümanım diyen birisi Hıristiyan bir ailede doğsa ve Hıristiyanların ağırlıklı olduğu çevrede büyüseydi Hıristiyan olurdu” diyenleriniz olabilir. Doğrudur, aynen böyledir. Taklididir bu iman ve seçim. Ama şunu unutmamalı din seçiminde olması gereken şey insanın kendi özgür iradesiyle yaptığı seçimdir. “Annem babam kendi inançlarına göre bana bir eğitim verdi ama…” deyip ilerleyen yaşlarda sorgulayarak, araştırarak, düşünerek kendi seçimini kendisinin yapmasıdır. Tahkiki iman dediğimiz şey budur zaten. Kur’an’ın söz konusu tercihte aklımızı ve muhakememizi kullanması için verdiği öğütler bunun içindir. Bunu yapmayan kişileri “atalar kültü” kavramıyla izah edebileceğimiz bir çerçevede kınaması bu sebepledir (2/170; 5/104). “Dinde zorlama yoktur” ve Elmalılı merhumun tercümesiyle “Zorlama dinde yoktur” ayetinin ifade ettiği hakikat de bu gerçeği haykırmaktadır (2/256).
Yanlış anlaşılmaması için tekrar edeyim; halk tabiriyle “salalım engine” demiyorum. Çocuklarımızın anne babalar olarak bizim gözetimimiz altında olduğu dönemlerde sorumluluğumuzun idrakinde olarak elimizden gelen gayreti göstereceğiz. Ama tercihlerini başka bir istikamette kullandıklarında da onların kararlarına saygı duymak bu aşamada atılacak ilk adımdır. Pekala ya sonraki adımlar?
İşte bu sonraki adımları ele almak için yazılarımı sebep-sonuç ilişkisini öne çıkartan bir plan dahilinde kaleme almak istiyorum. Bu planın ilk yazısını okudunuz. Gelecek yazılarda neden dini tercihlerini değiştiriyor, değiştirmeyi düşünüyor sorusunun ve bu konuda bizlerin neler yapabileceğinin cevabı olabilecek en az 6 ana başlık açacağım ve her hafta bir başlığı alabildiğine kısa ve net ifadelerle izaha çalışacağım.