YORUM | MUHSİN AHMET KARABAY
Tr724 okuyucuları ile zaman zaman kişiye özel denebilecek anılar paylaşıyorum. Bir anlamda sizlere mahremimi açmış oluyorum. Bugün sizlerle cezaevinde bayramlaşmaya gideceğiz.
İçeride bulunanların pek çoğu için iki bayram var. Öyle hemen aklınıza dini bayramlar ve milli bayramlar, ya da Ramazan ve Kurban Bayramı gelmesin.
Biri yılda iki kez kutlanan dini bayramlar, diğeri de görüş bayramları. Bu görüş bayramı herkes için aynı periyotta gelmiyor. Kimi için haftada bir, kimi için ayda bir, kimi için yılda bir oluyor. Kaldığım yıllar boyunca görüş bayramını hiç yaşamayan insanlar tanıdım.
BU YAZIYI YOUTUBE’TA İZLEYEBİLİRSİNİZ ⤵️
Neyse, bugün sizlerle görüş bayramını değil, Ramazan ve Kurban Bayramının nasıl kutlandığını anlatacağım.
Kantinden haftada bir kez alışveriş yapabiliyoruz. Ne alacağımızı kantin gününden önce yazıp sabah sayımına gelen gardiyanlara teslim ediyoruz.
Bir A4 sayfasına sığan ürünler arasından ihtiyacımıza göre, tabii aynı zamanda ailenizin gönderdiği ve emanette bulunan paramıza göre bayramlık alışverişimizi yapıyoruz. Ne almak istiyorsak artık.
Bayramda kendimize ne ikram etmek istiyorsak onu yazıyoruz. Ülker Çokonat, Eti Canga, Nestle Çikolata. Koğuşta hali vakti en yerinde olan biri mutlaka bayram şekeri siparişi verir. Verirken de “Benim durumum sizlerden biraz daha iyi” anlamına gelen “Bayram şekerini ben yazıyorum” diye ortaya seslenir.
Ötekiler de bayram şekeri ikramı için arkadaşa teşekkür eder. Eğer kantinin gelme günü ile bayram arasında birkaç gün varsa bayram şekerinin paketi açılmaz. Üst kattaki yatakhaneye çıkan merdivenlerin basamağında durur öylece.
Üst katın merdiveni deyip geçmeyin. O basamakların o kadar çok fonksiyonu var ki bilemezsiniz. Alt basamakları ayakkabılık olarak kullanılır. En üst tarafı günlük okuduğumuz kitapları koyduğumuz mini kitaplığımız, ara basamaklar da evin ya da mutfağın rafı vazifesi görür.
Arife günü akşam yemeğinden sonra bayram şekeri özenle açılır eğer plastik şekerlik alınmamışsa yarım kiloluk süzme peynir kaplarından birine doldurulur.
Bu sırada bazen bayramı beklemeyip birer tane yediğimiz de olur. Benim her zaman favorim, sütlü, kahveli göbekli şeker olurdu.
BAYRAM, GARDİYANIN “SAYIIIIIIM” BAĞIRIĞI İLE BAŞLAR
Bayram günü, bayram namazı ile başlar denirse de inanmayın. Dört duvar arasında bayram, sesi en gür olan gardiyanın gırtlağından çıkan, sevimsiz “Sayııııım” bağırışı ile başlar.
Koğuşun avludan yana demir kapısı tak tuk, şangır şungur sesi çıkarmışsa yataktan ilk fırlayan soluğu aşağıda alır. Ardından biri, hemen ardından üçüncü kişi.
Üç dört gardiyan birden içeri dalar. Öyle kolay değil. Silahlı terör örgütü üyesinin koğuşu burası. Akşamdan sabaha kim bilir neler yapmışlardır. Tellerin arasından sığacak küçüklükte kuş olup uçup giden olur belki.
Levhacı denilen sayımı yapan görevli içeride onlarca kişi varmış gibi gözlerini her birimizde gezdirip kafasını hafif indirip kaldırarak çoğu zaman da dudaklarını kıpırdatarak “bir, iki, üç” diye sayar, sonra elindeki kağıda işaretler ve bir şey demeden çeker gider.
Diğer günlerde çoğu kişi sayımdan sonra tekrar yatar. Bayram günü ise genelde yatan olmaz. Kişisel temizlik yapıldıktan sonra herkes kendi kahvaltı alışkanlığına göre kahvaltı hazırlığına girişir ya da gider bayram günü için hazırladığı özel kıyafetini giyer.
Bayramlık özel kıyafetimiz genelde içeride bulundurabileceğimiz üç üst kıyafetimizden birisi olur. Tabii en sevdiğimiz hangisi ise o bayramlığımız olur.
Koğuş kendi arasında bayramlaştıktan sonra sıra yan koğuşlarla bayramlaşmaya gelir. Normal zamanlarda yan koğuşa sesini duyurabilmek için üç beş kez seslenildiği olur. Bayram günleri hemen herkes yan koğuşlardan bayramlaşmak için seslenecekleri beklendiği için daha ilk seste cevap alınır.
Cezaevinde muhtemelen ilk bayramlarımdan birinde idi. Sayımdan hemen sonra avlu tarafından yukarıdan bir şeyler düşmeye başladı. Ben önce kuşlar bir şeyler düşürdü sandım. Sonra baktım aynı sesler devam etti. Demir kapıyı aralayıp baktım ki avluya bayram şekeri yağıyor.
Şeker yağmuru bitene kadar seslenmedim. Son düşen şekerin üzerinden 15-20 saniye geçtikten sonra yan koğuşa şekerler için teşekkür edip bayramlarını kutlamıştım. Komşudan atılanlar içinde kahveli, sütlü olanı var mı diye baktım. Bulduğumda daha ötekilerini toplamadan hemen açıp ağzıma atmıştım.
Kahvaltıdan sonra birbirimize sarılır bayramlaşılırız. Başka güzel sözler söylense de herkesin ortak temennisi, “Bir sonraki bayramı evinde sevdiklerinle geçiresin” olur. Ardından da şeker ikramı yapılır.
Koğuşla bayramlaşıldıktan, yan taraflardakilerle sesleşildikten sonra bayramın temel ritüeli tamamlanmış olur. Bayramlaşma sonrası bir süre oturulup sohbet edilir. Sohbet genelde uzun uzadıya olmaz.
Sohbet ardından çoğu zaman insanlar okumaya geçer. Nöbetçi öğle yemeği dağıtımı yapıldığında standart esprisini yapar. “Bakın size bayram için Güllüoğlu’ndan baklava getirttim”. Bu bayramın ilk günleri için değişmez espridir.
Bayramın ilk günü öğle yemeğinde bol patatesli et yemeği olur. Yanına da baklava verilir. Yılda iki kez “Size Güllüoğlu’ndan baklava getirttim” esprisi bildik olsa da çok fazla sırıtmaz.
Baklava genelde yemek beklenmeden masaya servis yapılır. Kişi başına ikişer dilim verilir. Herkes kendi hakkını bilir ve plastik masa etrafında konumunu alıp hemen afiyetlenir.
Böylece bayram bütün rükünleri ile bitmiş olurdu. Artık herkesin kendi bireysel dünyasına dönmesinin zamanı gelmiş demektir. Kimi sporunu yapmaya, kimi okumaya, kimi TV seyretmeye geçer.
Dört duvar arasının bayramını fazla hüzünlü taraflarına dokunmadan kendimce yeniden yaşamış oldum. Benim kendi dünyamdan yansıtmaya çalıştım.
Esas itibariyle bütün koğuşlar her şeyi ile birbirinin aynısı. Ancak içinde bulunanlar o koğuşları ayrı dünyalar yaparlar.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***