YORUM | VEYSEL AYHAN
“Ölüm herkesin endişesi, korkusu
Bizim için yolda bulunmuş inci
Ne zaman gelir bizi bulur
O, bizim için bayram sevinci…”
Zeki insan çoktur. Akıllı insan az değildir. Ama muhabbetle “göz aydınlığı” veren “sevgi insanı” bulmak zordur. Yanında bulunduğunuzda onun sevgi atmosferine girersiniz. Size baktığında sizi kucaklayan bir muhabbet halesi hissedersiniz. Mehmet Ali Ağabey böyle bir insandı. Başka hiçbir vasfı olmasa insanlara karşı bu sevgi duygusu onun kıymetini ifadeye kâfi gelir.
Çilekeş bir insandı. “Saff-ı evvel”den. Hizmet’i ilk omuzlayanlardan. Hafızlık sonrası Kestane Pazarı’nda Hocaefendi ile tanışıyor. Beş arkadaşıyla beraber ilk ders halkasına oturuyor. “Dokuz yıla denk bereket ve feyiz kaynağı oldu” diyeceği dokuz ay kadar bir süre özel ders okuyor. Sonra ilk öğrenci evi açılıyor ve arkası geliyor.
12 Eylül sonrası 9 ay kadar hapis yatıyor. O tarihte Sıkıyönetim’in arananlar listesinde ve afişinde Fethullah Gülen de var. Mehmet Ali Hoca’yı göz altına alıp yerini öğrenmek istiyorlar. Ağır işkence görüyor. Ayak tabanları falakadan yarılıyor. Günlerce yürüyemiyor. Soğuk hücreye atılıyor. “Herhalde burada öleceğim” diye düşündüğü çok zaman oluyor. Son olarak gözlerini bağlayıp binanın çatısına çıkarıyorlar. Aşağı atmakla tehdit ediyorlar. “Yerini bilmiyorum” diyor. Hocaefendi’nin yerini gerçekten de bilmemektedir. Gözleri kapalıdır ama hissettiği rüzgârdan boşluğun kenarında olduğunu hisseder. Şehadet getirir. Bir alt katın balkonuna doğru iterler. Düşer, oraya yığılır kalır. ‘Ölürse başımıza dert olur’ diye korkup tahliye ederler. Uzun zaman iyileşemez. Kendi ifadesiyle 1,5 yıl normal şekilde oturamaz.
Hayatı hep böyle çileyle örgülü. Ömrünün ana ekseni hicret. Hizmet etmediği coğrafya yok. Bizim için Hicret’in bir defası bile çok kıymetli. Mehmet Ali Hoca bunu onlarca defa yapmış. Muhtereme eşi taşındıkları ev sayısını 25’ten sonra saymaktan vaz geçtiğini anlatıyor.
Çalışkanlığı, ulu’l azmâne gayreti, şu son yıllarda sağlığının elverişsizliğine rağmen her nerede ‘hizmet var’ dense geri durmaması… 76 yıllık hayatının “Allah’tan dolayı olmayan” bir saatini bulmak bana göre zordur. O kadar çok insanın hayatına insibağıyla dokunmuştur ki…
İmam-ı Gazzali’ye “Hüccetü’l İslam” denir. Mehmet Ali Ağabey de öyle “hüccet” bir insandı. Hizmet’in hücceti gibiydi. Hizmetle alakalı bir kuşkunuz varsa onun saffetine bakıp şüphenizi giderebilirdiniz.
“Eğer bu insan bu işin içindeyse bu iş doğrudur” derdiniz, derlerdi, derdik.
Tek mal varlığı kayınpederinden kalmış küçük bir evdi. Hocaefendi “Sizin gibi öndekilerin o kadarlık bile mal varlığı olmasın, kirada oturun.” deyince onu da vakfetmiş. O evi 15 Temmuz sonrası haramiler gasp etmiş. Fakat nasılsa emlak vergisi tahakkuku devam etmiş. Ve bu narin insan “Mademki vergi tahakkuku olmuş, ödemem lazım” demiş ve geçen yıla kadar ödemeye devam etmiş. Sonra güvendiği bir iki kişi “Hocam bu ev gasp edilmiş, niçin ödüyorsunuz, gerek yok.” deyince ikna olup vazgeçmiş ve o miktarı muavenete aktarmış.
Fevkalade ciddi bir insandı. Mütebessimdi ama sesli güldüğüne hiç rastlamadım. Lagviyat kendisinden sudur etmediği gibi bulunduğu meclise de uğrayamazdı.
Kestane Pazarı’nda Hocaefendi’yi ilk dinlediğinde “Allah’ım ölünceye kadar beraber hizmet edeyim.” diye dua ediyor. İşte bu sadakatle önceki gün Hakka’a yürüdü.
Kader, sadakat timsali kutsi ruhuna bir de pandemi ile “hükmi şehadet” tâcı eklendi.
Hz. Mevlâna ölüme “şeb-i aruz” der. Yani sevgili ile buluşma anı.
Dini disiplinlere saygılı olmak lazım. Ama engin bir ümidimiz var.
O sebeple de recamız o ki Mehmet Ali Hoca içinden taşan sevginin sahibine kavuştu.
İlk hocası Yaşar Tunagür Hoca’ya kavuştu.
Arkadaşı Mehmet Özyurt Hoca’ya kavuştu.
Kendisini yere göğe koymayacak kadar seven Hacı Kemal Ağabey’e kavuştu.
Sadece onlar değil…
Ona müştak yüzlerce arkadaşına kavuştu.
Ve Şadırvan’da anlatılan yakazaya tulu edenlere kavuştu.
“Tabiinin efendisi Hasan Basri’ye, asırları fıkhıyla aydınlatan Ebu Hanife’ye, Aşk Sultanı Hazreti Mevlânâ”ya kavuştu.
“Samsonlu Hoca nerede?” diyerek ona olan hasretlerini dile getiren dev kametlere kavuştu.
“Defterdeki ismi nasıl bilmezsiniz diyerek” hayretle bizi uyaran ruhanilere kavuştu.
Cenab-ı Hak bu reca ve ümidimizde bizi inkisara uğratmasın.
Rabbi Kerim’imiz, Mehmet Ali Ağabey’i mağfiretiyle istikbal buyursun, makamını âli eylesin.
Öncelikle 50 yıllık yol arkadaşı ve enisi Muhterem Fethullah Gülen Hocaefendi’ye;
Haticevî bir sadakatle hayat arkadaşlığı yapan azize refikası Hatice Hanımefendi’ye,
Aziz kardeşi Hüseyin Bey’e,
Değerli kızları Fatma, Ayşe ve Rana hanıma,
Kıymetli oğulları Said ve Mus’ab Beye,
Ve saffı evveldeki emektâr yol arkadaşlarına Cenab-ı Allah’tan sabrı cemil niyaz ederim.
Hazreti Mevlâna vefatına yakın bunu hisseden ve kederlenen talebelerini şu sözlerle teselli etmişti. O teselliyi okuma sırası bizde:
“Ölüm günümde tabutum yürüyüp gitmeye başladı mı,
Bende bu dünyanın gamı var, dünyadan ayrıldığıma tasalanıyorum sanma.
Bu çeşit bir şüpheye düşme, benim için ağlama, ‘yazık, yazık’ deme;
Şeytanın ayranına düşer, düzenine kapılırsan yazık olur, ‘yazık, yazık’ demenin sırası gelir.
Cenazemi görünce ‘ah ayrılık, ayrılık’ demeye kalkışma;
Kavuşup buluşmam o zamandır benim.
Beni kabre indirip bırakınca ‘elveda, elveda’ deme;
Çünkü kabir, can topluluğunun bir perdesidir.
Batmayı gördün ya, doğmayı da seyret;
Güneş’e, Ay’a, batmadan ne ziyan gelir ki?
Sana batmak görünür ama doğmaktır o;
Mezar hapis gibi görünür ama cânın kurtuluşudur o.
Hangi tohum, yere ekildi de bitmedi;
Ne diye insan tohumunda da böyle bir şüpheye düşüyorsun?
Hangi kova kuyuya salındı da dolu dolu çıkmadı;
Cân Yusuf’u ne diye kuyudan feryat etsin?”
(Dîvân-ı Kebîr, Bahr-i Müctes)
Kaynak: Tr724