ANKARA – Devlette çöküş, toplumda çözülme ve çürümenin esas kaynağını Kürt sorununda çözümsüzlük politikalarından aldığını belirten Mithat Sancar, “Çözümsüzlüğe karşı mücadelenin tecride karşı mücadeleyle büyütülmesi gerektiğini ısrarla söylüyoruz” dedi.
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Parti Meclisi (PM) toplantısı Çankaya’da bulunan bir otelde başladı. Siyasal gelişmeler ve yeni dönem demokratik mücadele programının ele alınacağı toplantı öncesinde açılış konuşması yapan HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar açıklamalarda bulundu.
Türkiye’nin kritik dönemeçlerinin az olmadığını dile getiren Sancar, “İçinden geçtiğimiz dönemlerin her zaman bir hassasiyeti ve bir özelliği oluyor ama bu dönem artık bir finale yaklaştığımız dinamiklerin işlediği dönemdir. Ya bu mafyatik savaş düzeninin birlikte değiştireceğiz ya da kendini tamir ederek on yıllarca sürecek aynı zihniyetle uygulayarak yenileme imkanı bulacak” dedi.
Başta HDP olmak üzere tüm demokrasi güçlerine tarihi bir sorumluluğun düştüğüne dikkati çeken Sancar, “Kürt sorunu bu ülkenin en temel sorunudur diyoruz. Bunu tekrar ediyoruz bunu somut olarak, anlatabilmek için sadece Kürtlerin değil Türkiye’nin her tarafında yaşayan ezilenlerin, ötekileştirilenlerin, emekçilerin de bu sorunların yıkımından dolayı somut acıları daha fazla yaşaması gerekiyor. Talan sömürü savaş politikalarını değiştirmemiz hiç zor değil buna inanalım. 1990’larda başlatılan konsepti 93 konsepti olarak adlandırıyorduk. Elbette Türkiye devlet mafya ilişkileri sadece o dönemde ortaya çıkmadı. Bunların kökenleri çok eskilere dayanıyor ama Kürt sorununda çözümsüzlük savaş imha ve inkar politikalarının böyle bir mafyatik dönem yaratması konusunda en somut bilgiler 90’larda ortaya çıktı. Bunların kaynağında 93 konsepti denilen bir anlayış vardı. 93 konsepti Kürtlere yönelik topyekün savaş konseptinde Kürt sorununda savaşı esas alan anlayış Kürtlere karşı topyekün savaş yürüttü” ifadelerini kullandı.
KÜRT SORUNU
Devletin Kürtlere karşı kapsamlı bir savaş yürüterek Kürt sorununu devreden çıkarmayı düşündüklerini ifade eden Sancar, “Onun için binlerce köyü yaktılar, milyonlarca kürdü evlerinden yurdundan zorla çıkardılar, göç ettirdiler. Binlerce insanımızı failini bildiğimiz ama faili meçhul diye adlandırılan cinayetle katledildi. Binlerce insan yargısız infazla yine katledildi, on binlerce yüz binlerce insan zindanlara tıkıldı. Bütün bunları yürütmek için hukukun tamamen bir kenara bırakılması gerekiyordu. Hukukun dışına çıkma hukuku bir kenara bırakma anlayışı Kürt sorununda savaş politikalarının doğrudan ve belki de mecburi bir sonucudur. Eğer topyekün bir savaşı esas alırsanız bunu hukukla yürütmeyeceğinizi bildiğiniz için hukuku bir kenara bırakırsınız” dedi.
DEVLETLE İÇ İÇE KİRLİ SAVAŞ AĞI
Sancar, konuşmasının devamında şunları söyledi: “Kayıt dışı yapılar oluşturursunuz devlet dışı çetelerle mafyatik yapılarla ilişkiye geçersiniz böylece devletle iç içe bir kirli savaş ağı oluşturursunuz. Bunun bir de savaşı finansa etme boyutu vardır. Bu kadar kapsamlı bir savaşı finanse etmek için bütçenin örtülü ya da açık kaynakları yetmez onun için kara ekonomiye başvurursunuz. Dünyanın en merkezlerinden biri haline getirirsiniz, orada ortaya çıkan rantın devlet içinde ve devletle ilişkili çeteler arasında paylaşımı da işte yeni bir savaş başlatır çeteler arası rant paylaşımıdır. Susurluk kazası gerçekleşti bütün bu ilişkiler açığa çıktığı ortalığa döküldü Susurluk’ta bu kadar çok bilgi, itiraf ve belge olmasına rağmen o ilişkilerden o ilişkiler üzerine kurulan insanlık düşmanı düzenden hesap sorulmadı. Bir suç düzeni suçlular ittifakı oluşturulmuştu bunun gizlenecek tarafı kalmamıştı. Bir kaç göstermelik dava ile bu düzenin üstünü örtüler. Yıkadılar yağladılar ihtiyaç duyduklarında yeniden devreye sokmaya hazır hale getirdiler bu düzen kendisini bir şekilde restore etti.
2015 KONSEPTİ
Bizim demokrasi güçleri olarak adalet, barış ve özgürlük isteyen güçleri olarak o dönemden çıkarmamız gereken en önemli ders budur. Yüzleşmeyi sağlayamadık hesap sorulmadı. Sonra yeniden makbul kişiler olarak karşımıza çıktılar. Şimdi yaşadığımız düzen Sedat Peker ifşaatlarıyla ortaya çıkan düzen 2015 konseptidir. Çözüm süreci Kürt sorununda demokratik arayış konusunda en önemli girişimlerden biriydi. 2015 en önemlisiydi eğer o süreç samimiyetle yürütülmüş olsaydı yani hükümet çözüm konusunda samimi olsaydı şimdi bugün karşılaştığımız bu kirli düzen ortaya çıkmayacaktı. Ama AKP çözüm sürecine hiç bir zaman barış odaklı yaklaşmadı. Çözüm sürecini kendi hesaplarına araç kılmak istedi. AKP çözüm sürecini araçsallaştırdı, oradan kendini güçlendirecek imkanlar ve faydalar yaratmaya çalıştı. O nedenle süreci kurumsallaştırmayı kabul etmedi, sürecin yasal güvencelere bağlanmasını kabul etmedi, sürecin daha derin, açık ve şeffaf bir toplumsal zeminde yürütülmesine yanaşmadı. Kendi kontrolünde ve çıkarına göre yürütmeyi amaçladı. Böyle bir tercihin bu kadar önemli bir süreci başarıya ulaştırması da mümkün değildi.
AKP’NİN SURİYE POLİTİKASI
AKP’nin bu süreci yürütme ve sona erdirme konusuna iki tane önemli sebebi vardı. Birincisi Suriye politikası, ikincisi de Türkiye’de tek adam rejimini kurmak. Süreci bunların mümkün olacağı bir çerçeve de yürütmek istedi. O nedenle Suriye’de cihatçılara ve çetelere her türlü yardımı yaptı. Bunları bizler söylüyorduk, şimdi aktörleri saklanamayacak şekilde ifşa ediyorlar. IŞİD’in Kobanê kuşatmasını hatırlayalım AKP’nin bu işgal girişiminden duyduğu memnuniyeti hepimiz hatırlıyoruz. 7 Ekim’de Erdoğan’ın Antep’teki sözlerini hiçbirimiz unutmadık. ‘Kobanê düştü düşüyor’ diyordu. Eğer Kobanê düşseydi AKP’nin Suriye konusundaki en büyük engeli ortadan kalkacaktı. İstedikleri şekilde bir yönetimi başa getirime imkanını yakalayacaktı ama Kobanê’de Kürt halkı diğer halklarla birlikte büyük bir direniş gösterdi ve IŞİD barbarlığını yendi. İşte Kobanê’de yaşanan bu direniş ve arkasından gelen başarı AKP’nin Suriye politikasındaki hayallerini yerle bir etti.
ÇÖKÜŞÜN KAYNAĞI KÜRT SORUNU
Şimdi arkadaşlarımızı Kobanê Davası adı altında yüzlerce yıllık ceza istemleriyle yargılamaya çalışıyorlar. Amaçları orada yaşadıkları yenilginin intikamını almaktır. Ne AKP ne de devletin diğer Kürt düşmanı kesimleri Kobanê’de yaşanan o durumu hazmedemediler unutmadılar. Onun için Kobanê Davası’nı 7 yıl sonra devreye soktular. Kobanê davasına gelene kadar da Kürt siyasetini tasfiye etmek için her yolu denediler. Bizler ayaktayız ve bizler ayakta olduğumuz için bu düzen yürüyemiyor. 7 Haziran seçimleri AKP’nin ülkede tek adam rejimini kurma hayallerini yıktı, HDP 13.10 oy oranıyla bu oy oranından da büyük siyasi etkisiyle AKP’nin hayallerinin önüne duvar ördü. Bu da AKP’nin unutmadığı bir acıdır bunun da intikamını almaya çalışıyorlar. 90’larda olduğu gibi mafyatik ilişkileri canlandırdı ve demokrasi adına ne varsa silip süpürülmesi politikalarının hayata geçirilmesine vesile oldu. Devlette çöküş toplumda çözülme ve çürüme esas kaynağını Kürt sorununda çözümsüzlük politikalarından alıyor. Topyekün savaş ve imha konseptinden alıyor.
TECRİDE KARŞI MÜCADELE
Çözüm süreci ne zaman bitti bana göre çözüm sürecinin bittiği tarih 5 Nisan 2015’tir. O tarihte HDP heyeti İmralı’da Abdullah Öcalan ile son görüşmeyi gerçekleştirdi. Ondan sonra da görüşme olmadı. Savaş politikalarıyla tecrit, birbirinin karşılıklı beslendiği acı gerçekler yıkıcı gerçekler, savaş politikaları tecritle derinleşti. Çözüm politikaları İmralı’da görüşmeler varken büyüyor gelişiyordu. Çözümsüzlüğe karşı mücadelenin tecride karşı mücadeleyle büyütülmesi gerektiğini ısrarla söylüyoruz. Bazen tecride karşı HDP’nin bu itirazlarını sürekli ve tepkisini mücadelesini yeterince anlatamadığımızı düşünüyorum. Ya da anlattığımız halde ısrarla anlamak istemeyen çevreler olduğunu görüyoruz. Tecride karşı mücadele savaş politikalarına ve çözümsüzlüğe karşı mücadeledir barışı istemektir bunlar birbirinden koparılamaz.
ÇÖZÜM HEP BİRLİKTE MÜCADELE
Bugün yeniden karşımıza dikilen bu mafyatik düzen bu savaş politikalarının yarattığı yıkımlar çok boyutludur. Kürt sorununda çözümsüzlük ve savaş politikalarının sadece Kürt halkını hedef aldığını düşünenler büyük bir yanılgı içinde olurlar. Bu düzen aynı zamanda ekonomide kaynakları bir avuç sermayeye ve yandaşlara peşkeş çekme düzenidir. Sömürü ve rant düzendir. Oraya giden paraların bir kısmı başka yollarla bu kirli düzenin devamı için kullanılıyor. Kısacası arkadaşlar doğayı talan eden, halkın ekmeğini gasp eden bu düzen Kürt sorununda çözümsüzlük politikaları üzerinden yükseliyor. Topyekün savaş üzerinden derinleşiyor çözüm bellidir çözüm hep birlikte bu düzene karşı mücadele etmektir. Türkiye’de en geniş demokrasi ittifakını kurmaktır, İkizdere’den Hopa’ya Salda’dan Munzur’a, Van’a, Dersime Cudi’ye kadar. Çünkü burada canı yanan hepimiziz, geleceği karartılmak istenen hepimizin. Demokrasi ittifakı çağrımız soyut bir çağrı değildir bu çağrımız talan düzeninden, savaş politikalarından rahatsız olan bu anlayışın bedelini ödemek zorunda kalan en geniş kesimleri mücadele ortaklığında bir araya getirmeyi hedefliyoruz. Sanki HDP yalnız bir partiymiş, gücü olmayan bir partiymiş gibi bu çağrıları da yardım için yapıyormuş gibi yaklaşımların hepsi saçmadır.
SAVAŞ POLİTİKALARI
HDP Türkiye’deki demokrasi ve barış özgürlük ve ekmek mücadelesini bütün baskılara karşı başarmaktadır, büyümeye büyüyerek yoluna devam etmeye azimlidir buna da birikimi ve devraldığı mücadele geleneği var yeter. Yeterince de kaynak verir. Bu iktidar içeride savaş politikalarını yoğunlaştırırken başta Suriye olmak üzere silahlı çeteler üzerinden Kürtlerin kazanımlarına karşı topyekün savaş yürütüyor. Başından beri AKP politikalarının Suriye’de hangi yıkımlara yol açacağını anlatıyoruz muhalefete de aynı uyarılarda bulunuyoruz. Meclise sınır ötesi operasyon tezkereleri geldiğinde bu operasyonların Türkiye halklarına karşı yapıldığını ısrarla söyledik. Bu operasyonların Suriye’de, Güney’de Libya’da nere olursa olsun yürütülen bu operasyonların ülkede çete düzenini güçlü bir şekilde tahkim edeceğini anlatmaya çalıştık. Maalesef muhalefetin bu konuda AKP ile ortak hareket etmesini engelleyemedik. Bazen halk deyimleri basittir ama etkilidir. Bazen bir musibet bin nasihatan iyidir. Dileriz ki şimdi Sedat Peker’in ifşaatları ve muhatapların itirafları, diğer muhalefet partileri olmak üzere bugüne kadar savaş politikalarına kayıtsız ve sessiz kalan geniş çevreleri uyandırır barış mücadelesinin nasıl demokrasi mücadelesiyle özgürlük mücadelesinin nasıl ekmek mücadelesinin iç içe geçtiğini gösterir.
MAFYATİK DÜZENİ TARİHE KARIŞTIRALIM
HDP bunların partisidir. Kadın, ekoloji, emek ve özgürlük mücadelesinin partisidir. Geniş çevreler gelişmeleri seyretmek niyetinde olsa da HDP durmayacaktır. HDP geleceği inşa etme mücadelesini büyütecektir ve mutlaka başarıya ulaşacaktı. Ama eğer güçlerimizi birleştirirsek kazanma imkanımız daha da büyüyecektir. Bu düzeni değiştirme süresini kısaltacaktır. Hatırlıyorsunuz faili meçhul cinayetleri hatırlıyorsunuz herkes hatırlıyor. Uğur Mumcu’nun katledildiği olayın hemen ardından Mehmet Ağar ailenin yanına gitmişti, Güldal Mumcu, orada geçen diyalogları yazdı, ‘neden failler bulunmuyor.’ O dönem o tuğlayı çekmeyi başaramadık şimdi bunu başarmak zorundayız, gelin hep birlikte bu tuğlayı çekelim, bu karanlık düzen yıkılsın, tuğlayı çekin failli meçhuller aydınlığa kavuşsun birlikte tuğlayı çekelim kirli savaş politikaları son bulsun, tuğlayı çekelim Kürt sorununda inkar ve imha politikası sona ersin, bu mafyatik düzeni tarihe karıştıralım, çözümsüzlük ve tecrit politikaları son bulsun, tuğlayı çekelim siyasi rehineler özgür kalsın.
TARİHİ TOPLANTI
Bu sefer bu tuğlayı çekecek gücümüz olduğuna hepimiz inanalım. Tuğlayı ne Sedat Peker’in ifşaatları ne bu iktidarın kontrolün altında tuttuğu yargı ve ne de işlevsizleştirilmiş parlamento çekebilir. Tuğlayı halkların ortak iradesi ve mücadelesi çekebilir. İşte o nedenle birleştirelim güçlerimizi bu tuğlayı çekelim. Bu tuğlayı çekeceğimize bu düzeni değiştireceğimize kesinlikle inanıyoruz bu yolda yürüyüşümüzü büyüterek ilerleyeceğiz bundan sonra hayata geçireceğimiz mücadele programımızı siz değerli PM üyelerimizle enine boyuna tartışacağız. Demokrasi barış ekmek ve özgürlük mücadelesinin öncülüğünü yapmaya hazırız. Parti Meclisi bu kararlılığı ortaya koyacak tarihi bir toplantı yapmaktadır.
5 HAZİRAN KATLİAMI
Bugün 5 Haziran, doğa talanına karşı mücadelenin önemini özellikle hatırlatmak için bir vesile çünkü 5 Haziran aynı zamanda dünya çevre günü. 5 Haziran bir başka karanlık saldırının yıldönümü, Diyarbakır’da mitingimize katliam amaçlı yapılan saldırının da yıldönümü. Orada hayatını kaybeden arkadaşlarımızı rahmetle anıyorum. O karanlık saldırıların kaynağını ne olduğunu biliyoruz. IŞİD çetelerinin kimden cesaret aldığını biliyoruz o çeteler ve devlet içindeki bağlantılarının hangi amaçla o saldırıyı yaptığını biliyoruz şimdi o bilmeyi hesap sormaya çevireceğiz. Kürt sorununda demokratik çözüm dediğimizde vazgeçilmezlerimizden biri anadilinin bütün imkanlarla yaşatılması anlaşılmadır.
KÜRT DİL KAMPANYASI
23 Şubat’ta bir kampanya başlatmış, HDP dahil Kürt partileri katılmıştı kampanyanın adı ‘Kürt dili resmi dil olsun ve eğitim dili olsun’ şeklindeydi. Bir imza kampanyasıyla hayata geçirilmişti o imza kampanyası devam ediyor şimdi daha önemli hale geliyor. Pervasızca Kürt dilini aşağılama cesareti bulanlar yüzlerini gizleme gereği bile görmüyorlar. Biri çıkmış efendim ‘Kürtçe anadilde pedagojik olarak uygun değildir’ diyor. Bakın tarihteki bütün önemli ırkçı gelişmelerin düzenlerin temelinde biyolojik bakış açısı vardır, mesela siyahlara karşı ırkçılık ister Amerika kıtasında isterse Güney Afrika’da siyahilerin biyolojik olarak eşit olmadığı tezine dayanıyordu bu biyolojist bir bakış açısı. 1990’lerin ilk yarısında Yahudilere karşı başlatılan ırkçı kampanyaların ve soykırımla sonuçlanan ırkçı düzenin temelinde de biyolojist görüş vardı. Diyorlardı ki ‘Yahudiler biyolojik olarak aşağı insanlardır.’ Şimdi biri çıkmış ‘Kürtçe anadilinde eğitim pedogojik olarak uygun değildir’ diyor. Bu söylediğim görüş sadece o kişinin temsil ettiği bir zihniyet değildir. Kürt düşmanlığında birleşmiş bugünkü iktidar başta olmak üzere milliyetçilik, ırkçılık adına sahaya çıkan söz söyleyen herkesin sessiz veya yüksek sesle savunduğu bir anlayıştır. Irkçı bir anlayıştır. İşte bu ırkçı anlayışa karşı da demokratik çözüm anadilinde eğitim bizim temel talebimiz olmaya devam edecektir.
Kürtçe resmi ve eğitim dili olsun kampanyasında bulunduğumuz her yerde daha sıkı sarılalım, daha çok sahip çıkalım. Biz bu ülkede bu düzeni, bu mafyatik kirli düzeni, bu rant, talan düzenini, düzeni bu savaş yağma düzenini değiştireceğiz. Çünkü bundan en çok zarar görenlerin ve mağdur olanların partisiyiz. En başta Kürt halkı olmak üzere bütün ezilenlerin ırkçılığa kalanların, şiddete maruz kalan kadınların geleceği elinden alınan gençlerin geçim kaynakları kurutulan çiftçilerin partisiyiz. Büyüyerek yolumuza devam edeceğiz.”
Sancar’ın açıklamalarının ardından PM toplantısı, basına kapalı devam ediyor.
Kaynak: Mezopotamya Ajansı.