YORUM | M. NEDİM HAZAR
Sedat Peker anlatısının kodlarını bir yazı ile çözümlemeye çalışmıştık. Hatırlamayanlar şuradan tekrar okuyabilir.
Ülkenin dönüştüğü bataklığı sadece bir özneye odaklanarak okumak hem büyük resmi görmeyi engeller, hem de güncel medyayı etkin olarak kullanabilme yetisi yüksek olanın sürek avına katılmamıza sebep olacaktır.
Bu sebeple Sedat Peker’in anlattıkları kadar anlatmadıklarına da odaklanmak. Mindere çekip haşat ettikleri kadar, özenle minderden uzak tuttuklarına da odaklanmak daha doğru olacaktır.
Sedat Peker’i kendi anlatısından tanımlayacak olursak ortaya Hilal-i Ahmer Cemiyeti’nin ruhani lideri olan pamuk gibi bir insan çıkıyor. Bu profilin ne kadar yanlış olacağını anlatmaya gerek yok elbette.
Yayınladığı 9. videosundan anlıyoruz ki, bir yandan özellikle Almanya’da çok ciddi suçlar işleyen Germanian Ottoman gibi korkunç şebekelere “iyi çocuklar” diyebilen ve onları AKP üzerinden besleyen karanlık bir adam dururken, diğer yandan yine AKP’ye eşantiyon promosyon malzemesi temin eden Kurukahveci Sedat Efendi var!
Sedat Peker ve kuru kahvecilik…
Muhtemelen kendi eşi bile habersizdir Peker’in kahve fabrikası olduğundan. Kim bilir hangi kanun dışı yöntemde aracı olduğu için elinde kalmış bir iştir kahve fabrikası. Yoksa söğüt gölgesinde yudumladıktan sonra “Bu kahve harikaymış, fabrikasını alalım” dediğini hiç sanmıyorum.
Peker doğal olarak izleyicileri “Vay be Tayyip’in dağıttığı kahveler bile Peker’den bedava indirdiğiymiş!” diye düşünürken, o kahve fabrikasının hikayesini anlatmıyor elbette.
Anlatmadığı pek çok şey gibi.
Anlattıklarını küçümsediğim zannedilmesin.
Ancak bu anlatılanların çoğaldıkça ve hiçbir soruşturma, kovuşturma yaşanmadıkça gittikçe önemsizleşeceğini düşünüyorum.
Bu strateji iktidarın Peker ile olan ilişkisi açısından işe yarayabilir ama ileride çok daha büyüyerek gelip kendilerine çarpacağından da eminim.
Ancak…
Peker’in anlatmadıkları, üstünkörü geçtikleri son derece önemli ve aslında bugüne kadar nasıl gelindi sorusunun da örtülü cevabı mahiyetindedir.
Peker, hemen her konuşmasında “Ergenekon’dan dolayı cezaevindeyken” cümlesini kullanmasına rağmen Ergenekon konusunda hemen hiçbir şey anlatmıyor. Anlatmadığı gibi Veli Küçük, Muzaffer Tekin gibi isimlerden Türk büyüklerinden bahseder gibi bahsediyor.
İşin ilginç yanı, bu eksikliği tamamlayacak olan resmin diğer tarafının aktörleri de bu konuyu anlamamıza pek yardımcı olmuyorlar. Peker, Mehmet Ağar’a tam güç bindirirken bile Ergenekon kelimesini ağzına almadığı gibi, itin bilmem neresine sokup çıkardığı Soylu’nun adres olarak gösterdiği Veli Küçük meselesinde tek kelime etmiyor.
Geçtiğimiz hafta bir dava sonuçlandı.
Hukuk tarihinin en ucube davalarından biri.
Malum, futbolda şike davası.
Bu konuda çok önceleri fikrimi yazmış ve bu ülkenin futbolunda temiz hiç kimsenin olmadığını ve irisiyle ufağıyla tüm kulüplerin şikeye dibine kadar bulaştığına inandığımı yazmıştım. Aziz Yıldırım’ın farkı bunu çok rahat ve yakalanma korkusu olmadan yaparken enselenmesiydi.
Zaten kendisi bizzat, “Yaptıysam F. Bahçe için yaptım” diyerek itiraf ettiği şikenin olmadığını, şikeyi yapanlar yerine bunu ortaya çıkaranların cezalandırıldığı bir mahkeme yapıldı ve iktidar her zamanki gibi alakasız insanlardan intikam almak için bu davadan akla ziyan mahkumiyetler çıkardı.
Bunlardan biri Hidayet karaca ismiydi.
Bu dava ile uzaktan yakından ilgisi olmayan Karaca, zaten yıllardır tek başına hücrede esil tutulduğu halde, birkaç gizli tanık itirafı gerekçe gösterilerek 1,406 sene (evet yanlış okumadınız) hapis cezasına çarptırıldı.
İkinci dünya savaşında atom bombası atan uçağın pilotu bile bu kadar ceza almazdı sanırım.
Neyse açık söyleyeyim, ben Peker’in en azından biraz insanlık onuru taşıdığını ve bu hafta bu şike davasıyla ilgili bir şey söylemesini bekledim. Çünkü bu davanın kilit isimlerinden biri de Peker’in manevi oğlu.
O kadar içindeki, şike davasının en önemli aktörlerinden olan Olgun Aydın, Peker’e olan muhabbetinden dolayı soy ismini Peker olarak değiştirmiş biri.
İçinde pek çok kulübün, başkanının, futbolcunun bulunduğu pis bir ilişkiler yumağının tam ortasında duran Peker, bugünlerde belki canının derdinde ama en azından dönen dolaplar hakkında birkaç cümle söyleyebilirdi.
Bunun yerine Veyis Ateş gibi gariban tetikçilere yürümeyi tercih ederek, derdinin temiz bir ülke, temiz siyaset, namuslu insanların cesur olması filan olmadığını da kanıtlamış oldu.
Muhtemelen bu saate kadar Peker’in anlattıkları ile ilgili sayısız yorum okuyup, dinleyecek ve izleyeceksiniz. Ve muhtemelen çivisi çıkan ülkenin dönüştüğü bu rezil bataklıktan nasıl kurtulabiliriz diye düşünecek ve işin içinden çıkamayacaksınız.
Peker anlatmıyor, birilerini mindere çekip kişisel intikam operasyonu yapıyor. Perinçek’e dokunmuyor, Akitçilere minik selam çakıyor, Tayyip Abisi ile pazarlık kapısını hala açık tutuyor…
Biz ise sadece eğlencelik izlence yapıyoruz.
Tıpkı, Peker’in videolarını izleyip, sizin benim gibi twit atmaktan başka hiçbir şey yapmayan siyasiler gibi. Peker’in dediği gibi hepimiz yüzümüzü göğe çevirmiş Gayretullah’tan bir murat bekliyoruz.
O zaman kadar kahve içip, çekirdek çitleyerek Peker videolarıyla rahatlayacağız.