YORUM | BÜLENT KORUCU
“‘Kahini bize söylenildiği gibi tehlikeli buldun mu?’ diye sordu Papa Alexander, oğlu Cesare’ya. Kahin’i, sözlerini ve etrafında toplanan kalabalıkları merak ediyordu. Aldığı cevap endişelerini artırmıştı: ‘Kahin ateşli bir konuşmacı ve vatandaşlar bir karnavaldaymış gibi onun vaazlarını dinlemek için büyük kalabalıklar oluşturuyorlar.’ Alexander ilgilenmişe benziyordu. ‘Peki ne hakkında konuşuyor?’
“Cesare, ‘reform’ dedi. ‘Ve Borgia ailesinin müsamaha gösterilen günahları. Bizi her türlü kötülüğü yapmakla suçluyor…’ Alexander ayağa kalktı ve dolanmaya başladı. ‘Onunki kadar parlak bir zekanın böyle şeytanlar tarafından ele geçirilmiş olması büyük bir talihsizlik.’”
Sedat Peker’in 8. videodaki suçlamaları öylesine ağır ve şoke ediciydi ki bu haftaki kitap gölgede kaldı. Mario Puzo’nun aile romanı görüntüye özenle yerleştirilmişti. Kitap, iki papa çıkaran 15. yüzyıl Hırıstiyan dünyasının en etkili ailesini anlatan, bir iktidar mücadelesi ve güç zehirlenmesi romanı. Dizisi de çekilen Borgia Ailesi, yolsuzluk, cinayet, tecavüz ve siyasi suikastlarla gündeme gelen bir mafya aslında. Güç ve para için her yolu mubah gören bir suç organizasyonu. Ölümünden sonra eseri el yazısı notlar üzerinden tamamlayan hemşiresi ve arkadaşı Carol Gino’ya göre Aile, Puzo’nun en sevdiği ve önemsediği kitabıydı. Onu, diğer mafya kitaplarını yazarken bir kaynak ve maya olarak kullanmıştı.
Peker’in kitap seçimi tek başına büyük savaşın habercisi. Neredeyse bir kült haline gelen Peker, belli ki kendini Papa Alexander’ın günahlarını faş etmekle görevlendirilmiş kahin gibi görmeye başlamıştı. Eminim Borgia gibi birileri de bugünlerde panik halinde “Gözümüz bu rahibin üstünde olmalı. Çünkü büyük hanedanlar genellikle kutsal gerçeğe sahip olduğuna inanan basit adamlar tarafından çökertilmişlerdir” diye etraflarını tembihlemeye başlamıştır.
“Alexander, ‘Biz bir aileyiz’ dedi çocuklarına. ‘Bir ailenin sadakati her şeyden ve herkesten önce gelmelidir. Birbirimizden haberdar olmalıyız, birbirimizi korumalıyız ve en önemlisi de birbirimize bağlı olmalıyız. Çünkü eğer bu sorumluluğu şerefimizle yerine getirirsek, asla mağlup olmayız. Ama eğer bu sadakatte bir tereddüdümüz olursa, hep beraber mahvoluruz… Borgia ailesinin pek çok düşmanı var ve biz sadece birbirimize güven duyarak hayatta kalabiliriz.”
Sedat Peker bugün mü yoksa Rize’de Erdoğan’a oy isterken mi daha güçlüydü? Hiç şüphesiz bugün. Elinde ne silahı ne de yetkisi bulunan bir avuç akademisyeni tehdit etmek mi yoksa Saray’da sarsıntı oluşturmak mı bir megalomanı tatmin eder? Elbette ikincisi. Neredeyse bir külte dönüşmek üzere; panayırda konuşan Kahin gibi Erdoğan’ın uykularını kaçırıyor. Normalde mafya liderlerinin gözü içişleri bakanında olur; piyasayı kendine göre dizayn etmek veya gerçekten temiz toplum amacıyla organize suç örgütlerine operasyon çeken içişleri bakanları, onları tedirgin ederdi. Karşımızda tam tersine, bakanla dalga geçen ve ondan güvenilir bulunan bir ‘baba’ var. Videoları 100 milyondan fazla izlenmiş bir kahin o.
Peker’i bu saatten sonra susturabilecek tek şey kendisi ve ailesinin hayatı; onu da güvence altına almadan böyle bir mücadeleye girişmeyeceği aşikâr. Erdoğan’ın ona verebileceği hiçbir şey yok, ancak canla tehdit edebilir.
Artık Kahin’le Papa karşı karşıya. Peker’in düelloyu anımsatan sonraki randevusu merak ve heyecanı doruğa çıkardı. Bununla birlikte 7 videoda örgüleyip sekizincide netleştirdiği fotoğrafta Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı görüyoruz. Yeterince ayan beyan açık hedef Erdoğan. Bütün yollar Roma’ya (Saray’a) çıkıyor.
AKP tabanına ulaşabilmek Peker’in en büyük kozu. Elleriyle ve hasımlarını korkutmak için büyüttükleri canavar, şimdi onları tehdit ediyor. Yıllarca tabana yerli, milli ve hatta ‘caiz’ mafya diye sundukları adamı, AKP seçmeni de seyrediyor. Ve onları nasıl yakalayacağını iyi biliyor. Mesela “Suriye’ye giden devletin parası, şehit olan milletin evladı ama para 5-10 kişinin cebinde” diyor. Türkiye’nin bile terör listesine aldığı El Nusra’yı desteklemek uluslararası camianın dikkatini çeker; lakin vatandaş çok bilmez. Fakirlik canına tak etmiş insanlar, 3 maaşlı Metin Kıratlı’nın üstüne bir de çocuklarının kanı üzerinden kirli ticaret yapmasını hazmetmez. Hele de cümle Necip Fazıl’ın “Bu taksimi kurt yapmaz kuzulara şah olsa” dizesiyle bağlanıyorsa.
Filistin konusunda söyledikleri de Erdoğan’ı zor durumda bırakacak cinsten. AKP’nin sadece hamaset yaptığını, somut adımlar atmadığını Bilal’e anlatır gibi anlattı. “Azerbaycan’a gönderdiğiniz SİHA’lardan 10 tane de Filistin’e gönderin. Azerbaycan’da para var onun için gönderiyorsunuz. Filistin’e gönderdiğinizin parasını milletten ben toplayacağım. Hadi gönderin,” ifadeleri Erdoğan’ı zıplatmıştır. İsrail’le ticaret ve gemiciklerin kullanımı deyince de herkesin aklına ‘Aile’ geliyor.
Binali Yıldırım’ın oğlu AKP’liler içinde bile negatif bir figür. Hesapsız zenginleşen AKP’li çocukların sembolü Pudracı Kürşat’tı. Şimdi Erkam Yıldırım o silsileyi tamamlıyor ve bayrağı devralıyor. Babasının, “Venezüella’ya maske ve test kiti götürdü” açıklaması skandalın üzerine tüy dikti. Doğru değil, doğru olsa ayrı bir sorun; zira kendi ülkesinde maske dağıtımını becerememiş bir yönetimin parçası.
Videolarla oluşan etki sadece Peker’in başarısı değil Erdoğan Rejimi ve Aile’nin çuvallaması. Pazarı herkes ama en çok da Saray bekliyor. Kahin, Papa’ya şah çekti… Önce piyonlar korkuyla kaçıştı, sonra atlar, kaleler filler… En kolay hamle ise vezir oldu. Binali Yıldırım için birkaç cümle yetti. Çünkü çalmıştı hem de çok çalmıştı ve zayıf halkaydı. Ben en çok 9. Videoda kullanacağı kitabı merak ediyorum.
Kitap hakkında: Ölümünden sonra kitabı el yazısı notlar üzerinden tamamlayan hemşiresi ve arkadaşı Carol Gino’ya göre “Aile”, İtalyan asıllı yazar Mario Puzo’nun en fazla önemsediği eseriydi. Diğer mafya kitaplarını yazarken onu maya olarak kullandı. Şöyle anlatıyor Gino: “Mario, Rönesans dönemindeki İtalya ile özellikle de Borgia ailesi ile çok ilgileniyordu. Onların ilk suç ailesi olduğuna ve maceralarının mafya ile ilgili anlattığı diğer bütün hikayelerden daha korkunç olduğuna yemin ederdi. Papaların ilk ‘Don’lar olduğuna, özellikle de Papa Alexander’ın hepsinden daha büyük bir Don olduğuna inanırdı. Aradaki yıllar içinde birçok başka roman yazmış olmasına rağmen, yazmakta her zorlandığında, yaratıcılığının söndüğünü her hissettiğinde ya da cesareti kırıldığında, tekrar Borgia kitabına geri dönüp ilham alıyor ve ona sığınıyordu.”
Kaynak: Tr724