“Toplantılar adeta gelen konukların sunumlarını dinlemek ve bizlerin sorularının birkaç dakika içerisinde sıkıştırılmaya çalışıldığı bir monolog ortamına dönüştü”
TBMM Kadına Yönelik Şiddetin Sebeplerinin Belirlenmesi Araştırma Komisyonu’ndan çekilen CHP milletvekilleri Gamze Taşcıer, Neslihan Hancıoğlu ve Suzan Şahin, “Komisyon, sanki ortak bir aklın ürünüymüş gibi bir algı yaratmak ve müzakere ortamı varmış gibi yapmak üzere kurgulanan bir tiyatroya dönüştürüldü. Bizler bu tiyatronun figüranı olmayı reddediyoruz. CHP olarak bu komisyonda daha fazla bulunmanın, kadın mücadelesine destek değil, zarar vereceğini düşünüyoruz” dedi.
CHP’nin Ankara Milletvekili Gamze Taşcıer, Samsun Milletvekili Neslihan Hancıoğlu ile Hatay Milletvekili Suzan Şahin, TBMM Kadına Yönelik Şiddetin Sebeplerinin Belirlenmesi Araştırma Komisyonu’ndan çekilme kararlarına ilişkin bugün TBMM’de basın toplantısı düzenledi.
Taşcıer, şunları söyledi:
“Başkan ‘ben yaptım oldu’ anlayışı içinde davrandı”
Daha ilk toplantıda, komisyonun usulü, işleyişi ve takvimiyle ilgili başkan ‘ben yaptım oldu’ anlayışı içerisinde davrandı. Davet edileceklerin belirleneceği toplantının günüyle ilgili dahi önerilerimizi dikkate almayan, ‘zaten nezaketen sormuştum’ diyerek toplantıda bulunup bulunmamamızı umursamadığını açık eden, ‘önemli değil karar yeter sayımız olacak’ diyerek de bu komisyonda bir Cumhur İttifakı tiyatrosu sergilenmek istendiğini daha ilk günden açık etmiş oldu… Toplantılar adeta gelen konukların sunumlarını dinlemek ve bizlerin sorularının birkaç dakika içerisinde sıkıştırılmaya çalışıldığı bir monolog ortamına dönüştü. Araştırma Komisyonu mantığına aykırı biçimde, soru sormak dışında konuyla ilgili fikirlerimizi ifade etmemizin engellendiği toplantılarda, bizlerin sözleri sürekli kesildi. Hatta ve hatta Aile Bakanı Derya Yanık’ın sorularımızın tümüne cevap verme yönündeki isteğine karşın başkan sürekli araya girerek karşılıklı müzakereyi kesmeye ve toplantıyı bir an önce bitirmeye dönük çaba sergiledi. Özellikle İstanbul Sözleşmesi’yle ilgili sorularımızı geçiştirmeye, her defasında, konukların cevap vermemesi için telkinde bulunmaya çabaladı.
“Kadının ikinci sınıf olmadığını ifade etmek zorunda kaldık”
En vahimi, Kadına Yönelik Şiddetle ilgili kurulmuş bir komisyonda, çok eşliliği, 15 yaşında çocukların evlenmesini savunan, İstanbul Sözleşmesi’nin de ötesine geçerek çocuk haklarını koruyan Lanzorette Sözleşmesi’ni dahi tartışmaya açan, evrensel temel insan haklarından rahatsız olduğunu ifade eden, 6284 sayılı Kanun’un kaldırılması konusunda talepleri yönelten kişilerin davet edilip dinlenmesi, bardağı taşıran son damla olmuştur. Farklı görüş olarak değerlendirmenin mümkün olmadığı, evrensel değerlere dahi savaş açan böylesi şahısların konuk olarak bu komisyonda bizlere dinletiliyor olması, komisyonun kadına yönelik şiddeti araştırma maksadı olmadığının açık göstergesidir. Bizler kadına şiddetle ilgili bir komisyonda kendimizi; evrensel temel insan haklarını savunmak, kadının ikinci sınıf olmadığını ifade etmek, 10 yaşında, 15 yaşında çocukların evlendirilmesinin yanlış olduğunu belirtmek, toplumsal cinsiyet eşitliği ve kadına yönelik şiddet kavramlarının ne olduğunu açıklamak zorunda kaldığımız bir ortamda bulduk. Türkiye’de yaşayan tüm kadınlar ve çocuklar adına tehdit oluşturan böyle bir ortama daha fazla iştirak etmemiz mümkün değildi.
“Komisyon tiyatroya dönüştürüldü”
Bu komisyonun varlığının ardında iktidar partisinin başkaca amaçları olduğunu görüyoruz. Komisyonun resmiyetteki amacı kadına yönelik şiddetin sebeplerinin araştırılması ve önlemlerin belirlenmesi olsa da Cumhur İttifakı’nın ajandası, İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararını meşrulaştıracak bir zemin yaratmaktır. Hatta belki de kadınların var olan haklarından daha da geriye gidilmesine, çocuk istismarının suç olmaktan çıkarılmasına, 15 yaşında evliliğin önünün açılmasına, aile arabuluculuğu adı altında şiddet gören kadınları barışmaya zorlama yolları oluşturmaya, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Lanzorette Sözleşmesi’nden de çekilmeye giden bir süreci başlatmaya da zemin hazırlamaktır. Çünkü böyle skandal talepler sıralanırken Cumhur İttifakı üyeleri tarafından itiraz sesleri yükselmemiştir. Komisyon, sanki ortak bir aklın ürünüymüş gibi bir algı yaratmak ve müzakere ortamı varmış gibi yapmak üzere kurgulanan bir tiyatroya dönüştürüldü. Bizler bu tiyatronun figüranı olmayı reddediyoruz. Cumhuriyet Halk Partisi olarak dün itibariyle komisyondan çekildik. Bu ayrımcı, müzakareden uzak, ortak aklı yok sayan anlayışın kadına yönelik şiddete bir çare bulamayacağı çok açıktır. Aslında amacın bu soruna çare bulmak olmadığı da açıktır. Kadınların kazanılmış haklarından geri adım atan iktidar, bu girişimini süslü bir ambalaja sokarak gerçeği gizlemeye çalışmaktadır. Biz CHP olarak bu komisyonda daha fazla bulunmanın, kadın mücadelesine destek değil, zarar vereceğini düşünüyoruz. Her zaman olduğu gibi, Meclis’te, sokakta ve hayatın her alanında kadının eşitlik ve özgürlük mücadelesini vermeye devam edeceğiz. Örgütlü kadın hareketiyle birlikte verdiğimiz bu mücadele, biz kadınların yılmaz kararlılığıyla mutlaka ama mutlaka başarıya ulaşacaktır.
“Yer almamızın anlamı kalmadı”
CHP’li Neslihan Hancıoğlu şöyle konuştu:
“Çocuk yaşta evliliklerin savunulduğu, milletvekillerine hakaret edilmesine göz yumulduğu, sorunu irdeleme ve müzakere etme koşullarının ortadan kaldırıldığı bir komisyonda daha fazla yer almamızın hiçbir anlamı kalmamıştır. Kadının hak mücadelesi, şiddeti önleme mücadelesi çok uzun süren bir mücadeledir ve bu mücadele her zeminde yürütülür. Bizim bu konudaki mücadelemiz de aynı kararlılıkla devam edecektir”
“Üç maymun oynandı”
Suzan Şahin ise şunları söyledi:
“Kadına yönelik şiddetin önlenmesi konusunda bir sorumluluğu bulunan bu komisyonun, ülkemiz adına utanç olarak yazılan İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararının geri alınması yönünde irade koymak gibi tarihi bir görevi vardı. Bu konuda da üç maymunun oynandığı komisyonda, bu yönde bir irade beyanı olmadığı gibi tek kişinin keyfiyetinde hukuksuz çekilme kararının meşru zemini yaratılmaya çalışılmıştır. Kadın haklarını ve kadınların yaşam hakkını savunmayı mış gibi yapmayı adet edinen tavır sürdürülmüş, bu da yetmezmiş gibi İstanbul Sözleşmesi’ni karalama kampanyalarına destek veren, sözleşmeyi hedef gösterenlere söz verilerek, 42 milyon kadının yaşam çığlıklarına itibar edilmemiştir. Kadını yok sayan bu tutum, ‘biz yaptık oldu’ kolaycılığında vicdanları yaralayan bir duyarsızlığa dönüşmüş, uluslararası alandan gelen iyi niyetli çağrılara da kulaklarını tıkamıştır.”