YORUM | Av. FİKRET DURAN
Türkiye’de işkence iddiaları hep gündemde olmuştur. Askeri darbelerden sonra cunta yönetimi uygulamaları ve 1999’lı yıllarda Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde gerçekleşen işkenceler hala hafızalarda tazeliğini koruyor. O günler geride kaldı derken, Türkiye’nin son 5 yılı işkence iddialarının yeniden zirve yaptığı bir dönem oldu.
İktidar, 15 Temmuz darbe girişimini otoriter bir rejim kurmak için fırsata dönüştürdü. Olağanüstü Hâl (OHAL) ilan etti, ardından hak ve özgürlükleri askıya alan KHK’lar çıkarmaya başladı. Daha ileri giderek Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesini (AİHS) askıya aldığını açıkladı. Bir milyona yakın kişiyi hedef alan terör soruşturmalarında suçun varlığı Anayasa ve Ceza Kanunu’nda yazıldığı gibi delillerle değil, parti teşkilatlarınca yapılan fişlemeler ve isimsiz ihbarlarla belirlenmekteydi.
Hukuktan boşalan yeri, işkence ve kötü muameleler doldurdu. Ülkenin kirli geçmişi, iktidarın bedeninde kendine yeniden yaşam alanı buldu. Uygulaması 19 Temmuz 2018 tarihinde son bulsa da, OHAL’den kalan yargılama pratiği artık fiili bir hal aldı.
Çok sayıda işkence mağdurunun anlatımlarında Ankara Emniyet Müdürlüğü spor salonu kesişme noktalarından biri. Mağdurların gözaltı tarihleri, yaşları, meslekleri, cinsiyetleri değişse de anlattıkları değişmiyor: Filistin askısı, dayak, tecavüz, tehdit, aç susuz bırakma ve daha bir sürü insanlık dışı suç. Mağdurlar, duvarların insan boyunca kana bulandığını ifade ediyorlar. Ankara’da yoğun işkencenin uygulandığı 4 farklı adres daha bulunuyor.
Özellikle 15 Temmuz sonrasında işkence suçlarının sistematik olarak işlendiği hem Avrupa Komisyonu İşkenceyi Önleme Komitesi. hem de BM İşkenceyi Önleme İnsan Hakları Komiserliği’nin raporlarına yansımış durumda. Ulusal düzeyde ve uluslararası alanda faaliyet yürüten insan hakları örgütleri ve baroların da bu doğrultuda raporları bulunmakta. Avrupa Konseyi İşkenceyi Önleme Komitesi’nin 5 Ağustos 2020 tarihli son Türkiye raporunda işkence türleri anlatılarak amir konumunda bulunan devlet görevlilerinin işkenceleri onayladığı, daha vahimi astlarına işkence talimatları verdiği de anlatılıyor. Bu durum, işkencenin devlet politikası olarak yapıldığını gösteriyor.
Hükumet yetkilileri işkenceyi önlemek ve faillerini cezalandırmak yerine iki yüzlü bir tavır sergiliyor: Bir taraftan “işkenceye sıfır tolerans” söylemini slogan haline getirirken diğer taraftan işkenceyi alttan alta teşvik ediyor. Bugüne kadar kamu görevlilerince işlenen işkence ve kötü muamele suçları hakkında etkili bir soruşturma yürütülmedi.
Hükumet, işkence ve kötü muamele iddialarını içi boş sloganlarla inkar etse de, özellikle kolluk kuvvetlerince gerçekleştirilen işkence ve kötü muamelenin gerçek boyutlarını Adalet Bakanlığı’nca açıklanan resmî verilerin satır aralarında okumak mümkün. Bakanlık tarafından 2018 yılı içinde “görevli memura mukavemet” iddiasıyla 163 bin soruşturma yürütüldüğü açıklandı. İşkence ve kötü muamele şikayetlerini bastırmak için kolluk tarafından alelacele “memura mukavemet” dosyası hazırlanmasının çokça başvurulan bir yöntem olduğu biliniyor. Durum tersinden okunduğunda, ülkede sadece 2018 yılında 163 bin işkence ve kötü muamele vakasının yaşandığı ileri sürülebilir.
İşkence suçu, yoğun olarak kolluk araçlarında ve gözaltı merkezlerinde gerçekleşiyor. Emniyet müdürlüklerindeki işkenceyi; cezaevleri, mülteci barındırma merkezleri ve kaçırılmalarla bilinmeyen merkezlerde yapılan işkenceler takip ediyor. İşkencenin yoğun olarak hürriyetten yoksun bırakmanın başından itibaren kişinin hakimlik önüne çıkarıldığı ana kadar yoğunlaşmasının en önemli sebebinin, işkence yoluyla “suçu” itiraf ettirmek olduğu anlaşılıyor.
İşkence ile: Ayrımcılık, nefret gibi duygularla mağdurun cezalandırması, bilgi almak için baskı oluşturulması, korku ve yıldırma ile mağdurdan suç itirafı alınması, 3. kişilere karşı suç oluşturulması hedefleniyor.
Modern ceza hukuk sistemleri, delilden şüpheliye ulaşır. Delil yoksa, suç da yoktur, suç olmadığından suçlama da yapılamaz. İşkenceyle ceza yargılama sistemi ters yüz edilerek Ortaçağ engizisyon yargılamalarında yapıldığı gibi, suçsuz bir kişi suçu itiraf etmeye zorlanır.
İŞKENCENİN TANIMI
Mağdurun bedensel ve ruhsal yönden acı çekmesine, algılama ve irade yeteneğinin etkilenmesine, aşağılanmasına sebep olan her türlü eylem işkence olarak tanımlanır. İşkence ve kötü muamele, mağdurun yaşına, sağlık durumuna, sosyal konumuna, cinsiyetine göre farklılık gösterebilir. Yolu bir şekilde polis veya jandarma ile kesişen çok sayıda insanın maruz kaldığı muamele aslında işkence veya kötü muamele yasağı kapsamında olmasına rağmen, kolluk tarafından işlenen bu suçun cezalandırılacağına dair inanç bulunmadığından ya da yeterli bilinç olmadığından şikayet yapılmaz ve durum sineye çekilir.
AİHM işkence ve kötü muamele suçlarını ayırt etmeksizin her ikisini de “Mutlak yasak” olarak değerlendirir. Uluslararası mahkemenin bu net tutumu takınmasında, devletlerin işkence iddiasına muhatap olmamak için amaçlarını fiziki şiddet yerine psikolojik şiddeti uygulayarak gerçekleştirmesi etkili olmuştur. AİHM tarafından verilen çok sayıda ihlal kararında yalnızca fiziksel darp, cebir veya eziyetle sınırlı kalınmayıp, ruhsal bütünlüğü hedefleyen psikolojik eylemler de işkence kapsamında değerlendirilmiştir. Fiziksel ve psikolojik işkence arasında geçişkenlik bulunmaktadır. Bu yüzden ikisi arasında yapılacak ayrım, yapaydır. Fiziksel işkencenin psikolojik zararları olduğu gibi, psikolojik işkencenin de fiziksel zararları olmaktadır.
Çok sayıda insan hakkı rapor içeriği, mahkeme tutanağı ve mağdur anlatımlarından hareketle Türkiye’de uygulanan işkence ve kötü muamele türlerini şu başlıklarda toplamak mümkün:
Künt travma: Yumruk atma, tekmeleme, tokat atma, kafayı duvara vurma, falaka, kaba dayak, sopa veya copla vurma, silah kabzası veya dipçiği ile vurma, itip kakma, yere düşürme vs.
Pozisyon işkencesi: Filistin askısı, uzun süre hareket kısıtlaması, ayakta bekletme, belli bir pozisyonda durmaya zorlama, belli hareketleri yapmaya zorlama vs.
Nefessiz bırakma: Sulu veya kuru yöntemlerle ağzı kapatma, boğazı sıkarak nefessiz bırakma vs.
Sağlığa elverişsiz ortamlar: Havasız, nemli, aşırı kalabalık, kirli, sıcak veya soğuk ortamda kalmaya zorlama, parlak ışığa maruz bırakma, karanlıkta bırakma, pencerenin açtırılmaması, gürültüye maruz bırakma vs.
Yeme içme ihtiyacının karşılanmaması: Aç veya susuz bırakma, kötü/bozuk yiyecek verme, elleri kelepçeli yemeye zorlama, yere dökülen suyu içmeye zorlama vs.
Ayakla ezme: Parmak, kol veya bacakları ayakla ezme vs.
Cinsel saldırı: Tecavüz, cinsel taciz, sarkıntılık, cinsel organlara yönelik şiddet uygulama vs.
Kötü tutukluluk koşulları (cezaevlerinde): Hücre cezası, aşırı kalabalık, sağlık ve hijyen şartlarına uygun olmayan koğuşlarda tutma, yetersiz yemek verme, sağlık ve tedavi hakkının ihlal edilmesi, keyfi disiplin cezaları vs.
İhtiyaçlardan yoksun bırakma: Uykusuz bırakma, uzun süre banyo yaptırmama, tuvalete gitmeye izin vermeme, mağdurların birbiriyle özdeşim kurmasını engelleme, başı örterek veya gözleri bağlayarak ışık ve zaman duygusundan yoksun bırakma, penceresiz odada 24 saat ışığı açarak zaman duygusundan mahrum bırakma, sadece soğuk veya sadece sıcak suya maruz bırakma vs.
Aşağılamalar: Tükürme, çırılçıplak soyma, bağırma, küfretme, hakaret etme, teşhir etme aşağılama, çıplak arama, her türlü mahremiyet ihlali, tek tip kıyafet giydirme vs.
Tehdit: Mağdur veya yakınlarını ölüm veya tecavüzle tehdit, yalancı infaz (mağdur veya yakınının öldürülmesi tehdidi), daha çok işkence yapmakla tehdit, köpekle tehdit vs.
Psikolojik tekniklerle yapılan işkence: İyi polis, kötü polis rolü oynama, ihanete zorlama, öğrenilmiş çaresizlik, müphem durumlara veya çelişkili mesajlara maruz bırakma vs.
Değerlere saldırı: Kutsal değerler ve manevi kişiliklere küfür ve hakaretler vs.
Davranışsal baskı: Yakalama ve gözaltında aşırı güç kullanma, emniyete kendisi giden birine ters kelepçe takma vs.
Başkasına yapılan işkenceye tanıklığa zorlama: Başkasını yapılan işkence ve kötü muameleyi izletme/dinletme, başkasına tecavüz edilmesini seyrettirme/dinletme vs.
Tedaviden mahrum bırakma: Tedavinin sağlanmaması, ilaçların verilmemesi, bulaşıcı hastalık veya salgın hastalığa maruz bırakma vs.
İşkence ve kötü muamele mağdurları ne yapmalı?
Hükumet Anayasa’ya ve uluslararası sözleşmelere aykırı şekilde ‘yargılanmazlık zırhı’ anlamına gelecek düzenlemelerle işkencecilere güvence sağlamak istese de, bunda başarılı olamayacağı çok açık. İşkence iddialarının yoğunluğundan, kolluğun iktidarın teşvik edici tutumundan cesaret alarak “yapanın yanına kâr olacağını” düşündükleri anlaşılıyor. Fakat dünya hukuk tarihindeki örnekler bunun tam tersini söylüyor. İşkence ve kötü muamele bütün insanlığı hedef alan suçlardandır. Bundan dolayı uluslararası toplum, işkence ile topyekûn mücadele etmek için uluslararası denetim mekanizmaları oluşturmuş durumda. Kaldı ki, bu suçlarda zamanaşımı olmadığından travmanın etkisi ve korku ortamı sona erdikten sonra da şikayet etmek mümkün. İç hukuktaki manzara, tamamlanması gereken şekli bir prosedürden ibaret olsa da, mağduriyetler uluslararası yargıya taşındığında adalet tesis edilebilecektir. Yeter ki iddialar delillendirilerek işkence ile işkenceciler arasındaki nedensellik bağı doğru bir şekilde kurulabilsin.
İşkence mağdurları Uluslararası yargıda sonuç alabilmek için nelere dikkat etmelidir?
Aşama aşama en başından itibaren yapılması gerekenleri ifade edecek olursak:
İşkencenin yapıldığı yer (şehir, mahalle, bina, odaya ait detaylar; kat, odadaki eşyalar vs.) işkencenin tarihi, saati, yapılan eylemlerin, söz ve tehditlerin detayı, işkence failinin adı ve soyadı, görev ve rütbesi, bunlar bilinmiyorsa teşhise yarayacak tasvir edici detaylar: Failin/faillerin boyu, kilosu, saç şekli, saç rengi, göz rengi, ten rengi, yüzündeki belirgin özellikler, şivesi, dövme olup olmadığı, sarhoşluk emaresi olup olmadığı veya tanımlamaya yarayacak her türlü detay not alınmalı.
İşkenceyi ispata yarayacak deliller muhafaza edilmeli: Doktor raporu, kamera kaydı, fotoğraf, elbise, tanık isimleri, araç plakası vs. Aradan uzun süre geçmesi suçun ispat edilmesini zorlaştıracağından ispata yarar her türlü delili muhafaza etmekte fayda olacaktır.
Gözaltı işleminin başından itibaren mümkün ise özel avukat marifetiyle, değilse Baro’nun CMK servisinden istenecek avukat ile görüşme talep edilmeli. Avukata, uğranılan işkence ve kötü muamele anlatılmalı, tutanak düzenlenmesi istenmeli.
Avukatın Baro, Tabipler Birliği, İnsan Hakkı Dernekleri veya bulunulan şehirdeki başkaca kurum/kuruluşla iletişim kurarak hukuki yardım talep edilmeli.
Doktor muayenesinde, uğranılan işkence doktora anlatılmalı ve rapora geçirilmesi talep edilmeli. Doktor bu beyanı görmezden gelirse, özel doktor tarafından muayene olmak için girişimde bulunulmalı. Bu konuda Tabipler Birliği gibi bağımsız çalışan örgütlerden de yardım talep edilebilir. Gözle görülür işkence emaresi bulunmasına rağmen ‘darp cebir izi yoktur’ şeklinde rapor veren doktor hakkında şikayetçi olunmalı, rapora itiraz edilerek iptali sağlanmalı.
İşkence iddiası savcılık ifade tutamağında veya sorgu hakimliğinde zapta geçirilmeli. Şayet beyanlar zapta geçirilmez ise, avukatın şerh düşmesi talep edilmeli.
Cumhuriyet Savcısı ifadede yer alan iş iddiasına rağmen re’sen soruşturma başlatmaz ise savcılığa hitaben şikayet dilekçesi yazılarak işkence iddiaları anlatılmalı. Devletler, Uluslararası mahkemelerde sıkça “ifadede avukat hazır bulunmasına rağmen iddianın ifade edilmediği veya şikayetçi olunmadığı, dolayısıyla iddianın gerçeği yansıtmadığı” savunmasını ileri sürmekteler. İddianın resmî makamlara yansıtılması bu nedenle önem taşıyor. Korktuğu için, yaşadığı travma nedeniyle şikayetçi olamamış kişiler bu durumların geçmesinden sonra da suç duyurusunda bulunabilirler. İşkenceye uğrayan ölmüş ise, yakınları da şikayetçi olabilirler.
Savcılık takipsizlik kararı verirse karara itiraz edilmeli. İtirazın reddedilmesi durumunda şikayetin AYM önüne taşınması ihmal edilmemeli. Anayasa Mahkemesinin son yıllarda özellikle “devletin milli güvenlik politikaları” konusunda insan haklarını koruyan kararlar vermediği ve birkaç göstermelik karar dışında bireye karşı olumsuz bir tutum içerisinde olduğu görülüyor. Bundan dolayı AYM ile eş zamanlı olarak şikayetlerin AİHM, BM gibi uluslararası mahkemelere de taşınması yerinde olacaktır.
Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru hakkında red kararı verirse; daha önce AİHM veya BM’ne başvuru yapılmamışsa süresi kaçırılmadan başvuru yapılmalı, önceden başvuru yapılmış ise, AYM’nin iddialar hakkında red kararı verdiği hakkında bilgi verilmeli.
İşkence mağdurlarının başvurabilecekleri Uluslararası kuruluşlar hangileridir?
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
AİHM başvurusundan sonuç alabilmek için iç hukuk yollarını tüketmiş olmak önem taşıyor. Türkiye’de demokrasi, hukukun üstünlüğü ve insan hakları değerlerinin korunması noktasında çok büyük gerilemeler olmasına rağmen AİHM, kendisine Türkiye’den gelecek dava yoğunluğunun önünü kesebilmek için sürekli olarak Anayasa Mahkemesini işaret etmekte, önüne gelen başvurularda iç hukuk yollarının tüketilmiş olması şartını katı bir şekilde aramaktadır. Bundan dolayı suç duyurusundan başlayarak AYM’ne yapılacak bireysel başvuru dahil olmak üzere iç hukuk yollarının tüketilmiş olması önem taşımaktadır. Bunun yanı sıra altı çizilmesi gereken bir diğer nokta, AİHM yargılamalarının uzun yıllar süren ve sabır isteyen bir mücadele gerektirdiğinin unutulmamasıdır.
Bir diğer önemli nokta: AİHM, işkence iddialarını somut deliller varsa kabul etmektedir. Yani sadece “işkenceye uğradım” beyanını yeterli görmemektedir. Zaman geçtikçe işlenen suça ilişkin detayların unutulması ispatı güçleştireceğinden, ispata yarayacak delil ve bulguların da başvuru ile birlikte sunulması önem taşımaktadır.
Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komitesi
Birleşmiş Milletler bünyesinde bulunan İnsan Hakları Komitesi, İşkenceye Karşı Komite ve İşkence Özel Raportörlüğü de işkence mağduriyetlerine karşı müracaat edilebilecek kurumlar arasında yer almaktadır. Birleşmiş Milletler bünyesinde faaliyet gösteren bu komiteler, iç hukukun tüketilmiş olması şartını, Türkiye örneğindeki gibi fiili imkansızlık söz konusu olduğunda, katı uygulamak yerine, esnek yorumlamaktadır. Bu konuda çok sayıda örnek bulunmaktadır.
İşkence Özel Raportörünün, mağdurların “bedenî cezalandırma, uluslararası standartlara aykırı kısıtlama, uzun süreli gözaltı, hücre hapsi, ağır gözaltı koşulları, tıbbi muayeneden yararlandırmama ve yeterli tedavi imkânlarının yadsınması, işkence riski altında olduğu ülkeye gönderilme ihtimali, görevliler tarafından aşırı güç kullanımı veya kullanma tehdidi riskleri nedeniyle yapılacak acil başvuru (Urgent Appeal) durumunda harekete geçerek derhal araştırma yapma, ilgili devletten bilgi isteme yetkisi bulunmaktadır.
Birleşmiş Milletler’e ve AİHM’e yapılacak başvuru şartları arasında aynı konunun daha önce başka bir uluslararası bir yargı merciine götürülmemiş olması bulunmaktadır. Bu durumda, mağdur aynı konulara ilişkin AİHM ve BM yollarını aynı anda kullanamayacak, her ikisine birden başvuru yapamayacaktır.
Evrensel Yargı Yetkisi
Devletlerin egemenliğinden doğan geleneksel yargı yetkisini istisnai biçimde genişleten evrensel yargı yetkisi uluslararası topluma yönelen zalimane suçların cezasız kalmaması için kullanılan etkili bir yöntemdir. Evrensel yargı yetkisi ile devlete, suçun işlendiği yere; failin ve mağdurun tabiiyetine bakılmaksızın suçun konusuna dayanarak yargılama yetkisi tanınmaktadır. İşkence mağduru, işkenceye uğradığı devletin dışındaki başka bir ülkede yaşıyorsa, şikayet ve delillerini yaşadığı ülkenin yargı makamlarına ilettiğinde işkencecilerin yargılanması mümkündür. Özellikle Avrupa ülkelerinde, evrensel yargı yetkisinin etkin kullanımı ile ağır insan hakları ihlalleri ve tüm insanlığa yönelen zalimane suçların cezalandırıldığına dair çok sayıda örnek bulunmaktadır.
USUL ESASA MUKADDEMDİR
Son olarak yeniden altı çizilmesi gereken konu şu: İşkence iddiasının ispatı. Büyük hukukçu Cevdet Paşa’nın deyişiyle “usul esasa mukaddemdir”. Yani, usul esastan önce gelir. Davanızda haklı da olsanız, usule ait gözardı ettiğiniz bir kural nedeniyle davanızı kaybedebilirsiniz. Bu nedenle nereye, ne zaman başvurulacağına karar verilmesi, başvuru dilekçesinin hazırlanması, iddiayı ispata yarayacak delillerin dosyaya konulması önem taşımaktadır. İşkence, uluslararası toplumun elbirliği ile mücadele ettiği suçlar arasında yer almakta, ulusal ve uluslararası alanda faaliyet yürüten çok sayıda STK ve gönüllü kuruluş işkence mağdurlarına hukuki destek vermektedir. Bu kuruluşların bünyesinde uzman hukukçu ve sağlıkçılar da bulundurmaktadır. İşkence suçlarına karşı yapılacak başvuruların karşısında, tüm güç ve imkanıyla devletin bulunduğu unutulmamalıdır. Dolayısıyla işkence mağdurunun, uzun ve mali açıdan kendisine ağır faturalara mal olabilecek bu mücadeleyi tek başına sürdürmek yerine, bu kuruluşlardan hukuki yardım talep etmesi önem taşımaktadır.