Organize suç örgütü liderliğiyle suçlanan Sedat Peker’in iddialarının ardından cihatçı Nusra Cephesi örgütü yeniden gündemde. Peki, Nusra Cephesi nedir?
Organize suç örgütü liderliği ile suçlanan Sedat Peker’in, El Kaide’nin Suriye kolu olan Nusra Cephesi’ne Türkiye’den silah gönderildiğini, Türkiye’den bazı isimlerin ve çevrelerin örgüt ile ticari ilişkilerinin olduğunu iddia etmesinin yankıları sürüyor. Suriye’ye gönderilen MİT Tırları’nın durdurulduğu 2014 yılında Türkiye, Nusra Cephesi adlı cihatçı örgütü henüz terör örgütü olarak kabul etmiyordu. Peki, Nusra Cephesi nedir, nasıl kuruldu?
Kesişen yollar
Bölgedeki uzmanların bir kısmı, ABD’nin Irak’ı işgali sonrası başlayan kaosu cihatçı yapılanmaların miladı sayıyor. Aslen Suriyeli olan Nusra Cephesi lideri Ebu Muhammed El Golani’nin daha sonra Irak ve Şam İslam Devleti (IŞİD) lideri olarak tanınacak Ebu Bekir Bağdadi ile yollarının kesiştiği yer de Irak.
2011 başlarında Suriye’ye geçen Golani’nin bir taraftan Irak, Bosna, Çeçenya ve bazı bölge ülkelerinde uzun yıllardır savaşmakta olan cihatçıları örgütleyip diğer taraftan da kendi örgütünü kurmak için çalışmalara başladığı biliniyor.
Bu dönemde El Kaide’nin Golani’den IŞİD’e biat etmesini istediğine dair çağrıların yer aldığı açıklamalar basında da yer aldı. Ancak Golani’nin bu çağrıları reddetmesi iki örgütün Suriye sahasında şiddetli çatışmalarına kadar varan düşmanlığın başlangıcı oldu.
Nusra Cephesi’nin kuruluşu
23 Ocak 2012 tarihinde Suriye’de emirliklerle yönetilen bir şeriat düzeni kurmak hedefiyle Nusra Cephesi’nin kurulduğu duyuruldu. Örgüt bir taraftan ‘yılların saha tecrübesi’ ile hızla organize olurken diğer taraftan sayıları hızla artan farklı silahlı gruplarla da ilişki kuruyordu.
Ağırlıklı olarak başkent Şam’da gerçekleştirdiği saldırıların şiddeti ve yıkıcılığı arttıkça örgütün ülke içindeki askeri gücü ve desteği de artıyordu. Örgüt 2012 yılında ABD tarafından terör listesine alındı ancak Şam ve Rusya, “Örgütün, birçok silahlı saldırı, çatışma ve bombalı eylemi tek başına gerçekleştirdiğini veya liderliğini yaptığını ancak birçok yerde sadece Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) bayrağını kullandığı için eylemlerine göz yumulduğunu” savundu.
Örgüt, 2014 yılında Türkiye-Suriye sınırındaki bazı bölgeleri, başkent Şam başta olmak üzere ülke içindeki çok sayıda yerleşim birimini, lojistik hatlarının bir kısmını, Ürdün-Suriye sınırındaki geniş bir bölgeyi kontrol edecek kadar güçlenmişti.
Kim bu Nusra?
Irak ve Suriye’yi kasıp kavuran cihatçı grupların kanlı eylemlerinin ve infazlarının artması, bu örgütlerin ekonomik açıdan güçlerine güç katan petrol bölgelerini, silah depolarını, sınır kapılarını, sanayi bölgelerini hedef almaya başlamaları ile birlikte Suriye ve Irak’ta radikal örgütlerin varlığı dünya gündemine yerleşti.
Nusra Cephesi’nin Şam kırsalında bulunan ve Hristiyanlar için tarihi ve dini önemi olan Malula kasabasını ele geçirip rahibeleri kaçırmaları, Suriye-Türkiye sınırındaki Ermeni kasabı Keseb’i kontrol altına almaları örgütün daha da yakından mercek altına alınmasına sebep oldu.
Suriye’de ayaklanma başladıktan hemen sonra cihatçı veya ılımlı silahlı grupların Türkiye’de operasyon odaları kurdukları, Körfez başta olmak üzere çeşitli ülkelerden gönderilen silah, para ve mühimmatın Türkiye üzerinden bu örgütlere aktarıldığı iddiaları da başladı.
Hatay, Gaziantep, Adana, Kilis gibi Türkiye-Suriye sınırındaki kentlerde Irak’tan, Suriye’den, Libya’dan akan cihatçı örgütlerin militanlarının eğitim gördükleri, tedavi oldukları, Türkiye’ye rahatlıkla girip çıktıkları yönünde dünya basınında çok sayıda haber ve görüntü yer aldı.
Kamuoyuna servis edilen ses kayıtlarında yer alan Türkiye’nin güvenlik kurumlarının başındaki isimlerin, üst düzey siyasetçilerin bu örgütlere yönelik destekleyici ifadelerine ek olarak Hatay’da yakalanan ve “MİT Tırları” davası olarak bilinen silah yüklü tırlar da “Türkiye ile cihatçı örgütlerin ilişkilerine” dair iddiaları kuvvetlendirdi.
El Kaide ile bağlar
2015 yılında cihatçı örgütlere destek suçlamalarının hedefinde Türkiye kadar Katar ve Suudi Arabistan gibi bölge ülkeleri de vardı. Bu dönemde Türkiye sınırındaki İdlip kentini ele geçirmek üzere art arda saldırılar yapan Nusra Cephesi, Türkiye-Suriye sınırındaki bölgeyi kontrol eden küçük grupları anlaşarak veya ezerek genişlemeye devam ediyordu.
Katar’ın adı öne çıksa da “Türkiye dahil birkaç ülkenin Nusra Cephesi sebebiyle uluslararası platformda zorlanmaya başladığı ve bu nedenle örgütten El Kaide ile bağını koparmasını istediği” iddiaları gündeme düştü. Örgüt militanlarının sosyal medya üzerinden bu konuya ilişkin yaptıkları tartışmalar iddianın teyidi oldu.
Nusra Cephesi içinde şiddetli tartışmalara sebep olan El Kaide’ye biatı kırma süreci El Kaide ile istişare yapılarak gerçekleşti ve örgüt 2016 yılında Şam’ın Fethi Cephesi adını aldı ancak ABD ve Rusya dahil birçok ülkenin terör listesine girmekten kurtulamadı.
Bu arada Türkiye, Nusra Cephesi’ni ABD dahil birçok ülkeden çok sonra, 2014 yılı Haziran ayında terör listesine aldı. Örgütün isim değiştirmesi, ‘terör listelerine girmesini engelleyecek daha makbul örgütlerle işbirliği yaparak adlarını temize çıkarabilecek hedefler belirlemeleri” konusunda Türkiye’nin de aktif girişimlerde bulunduğuna dair birçok iddia öne sürüldü.
Örgüt 2017’de bir kez daha isim değiştirdi ve İdlib’i birlikte yönettiği gruplarla birlikte çatı yapı kurarak Heyet Tarir-u Şam adını aldı. ABD terör listesini güncelleyerek birkaç ay içinde örgütü terör listesine ekledi. Türkiye ise bu güncellemeyi 2018 yılında yaptı.
Nusra’nın silahları
Bölge uzmanlarının genel kanısı Nusra Cephesi’nin “Türkiye’den ve Türkiye, Lübnan, Ürdün üzerinden körfez ülkelerinden silah, para, lojistik destek aldıkları ancak Suriye sahasında ılımlı muhalif olarak adlandırılan gruplara aktarılan silahları ve lojistiği de ele geçirerek büyüdükleri” yönünde.
ABD’nin Timber Sycmore programı çerçevesinde 2012 ve 2013 yıllarında Suriye silahlı muhalefetine gönderdiği silahların büyük ölçüde Nusra Cephesi’nin eline geçtiğini biliniyor. 2014 yılında örgüt militanlarının gelişmiş anti tank füzelerini (TOW) kullandıklarını gösteren ve dünya basınında da yer alan görüntüler birçok açıdan örgüt açısından bir dönüm noktası oldu.
Resmi açıklamalar ABD’nin Suudi Arabistan’a 1 milyar dolar değerinde 15 bin TOW sattığı, sonrasının belirsiz olduğu yönünde ancak bu füzelerin Suriye’ye nasıl ulaştığı da hala cevaplanmamış sorular arasında.
Bu arada örgüte çeşitli ülkelerin silah desteği devam ederken Suriye her çeşit silahın rahatlıkla bulunduğu bir silah kara borsasına dönüşmüştü.
İyi cihatçı kötü cihatçı
IŞİD’in uluslararası platformda terör örgütü kabul edilmesinin ardından örgüte karşı etkili mücadele girişimleri hızlandı. Bu arada IŞID ile Nusra arasındaki gerginlilk hedef ve yöntem farklarının yanı sıra giderek büyüyen rant kavgası ile açık savaşa dönüştü.
Sadece Suriye ve Irak’ı değil bütün dünyayı alt üst eden vahşi suçları art arda işleyen IŞİD’e karşı savaşan Nusra Cephesi ‘sempati’ bile toplamaya başladı. Türkiye’den bu dönemde ve Nusra Cephesi’nin Suriye’deki Kürt silahlı gruplara yönelik saldırılarında örgüte çok sayıda destek açıklamaları, sosyal medya paylaşımları yapıldı.
Diplomasi masaları kurulurken
IŞİD’in ortaya çıkışı Rusya’nın Suriye’ye askeri açıdan doğrudan müdahalesinin önünü açtı. Sahadaki askeri duruma paralel olarak körfez başta olmak üzere birçok ülke Suriye politikalarını değiştirmeye başladı, BM başta olmak üzere uluslararası kuruluşların ve çeşitli ülkelerin arabuluculuğunda çatışma bölgelerinde uzlaşılar yapıldı.
İdlib 2017 yılından itibaren ülke içindeki cihatçı grupların militanlarının toplandığı bir yer haline gelmeye başladı. Uluslararası toplum kangrenleşen İdlib meselesini çözmek için sonuçsuz kalan birkaç girişimde bulunduktan sonra Rusya-İran ve Türkiye’nin inisiyatifinde Astana süreçleri başladı.
Rusya, İran ve Türkiye’nin garantör olarak yer aldığı ve hala devam eden bu süreç birçok kez Nusra Cephesi ve cihatçılar sebebiyle “terörün tanımı, hangi gruplar terörist sayılmalı” gibi tartışmalarla tıkandı. Bu tartışmalar zaman zaman “Türkiye’nin cihatçı yapıların garantörü olduğu”, “Türkiye’nin, İdlib’te ateşkes/çözüm süreci gerekçesiyle girdiği kentte cihatçı yapıları silahlandırıp desteklemeye devam ettiği” gibi iddialarla alevlendi.
Ancak sahada çatışmaların hafiflemeye başlaması Halep-İdlib kırsalındaki bölgeyi petrol, tahıl, canlı hayvan, tarihi eser, inşaat malzemeleri dahil büyük bir ticaret ağının merkezi haline getirmeye başladı.
Suriye içindeki saha kaynakları İdlib kırsalındaki birkaç kasabanın her türlü malın bulunabileceği bir ticaret merkezi haline geldiğini söylüyor. Yine saha kaynaklarına göre bu bölgede aylık ticaret hacmi 40-50 milyar dolara kadar çıkabiliyor. Bu ticaret ağının da göbeğinde Nusra Cephesi bulunuyor.
KAYNAK: DEUTSCHE WELLE TÜRKÇE – HEDİYE LEVENT