SANAT | M. NEDİM HAZAR
Bir oyuncu: Tüm kariyeri boyunca toplam 5 filmde oynamış.
Bir oyuncu: Oynadığı tüm filmler Oscar’a aday gösterilmiş.
Bir oyuncu: Steve Buscemi onun için, “Tam olarak ifade edemediğim bir havası vardı ama onu izlemeden edemiyordunuz,” diyor.
Bir oyuncu: Hastalığından dolayı stüdyo işine son vermek isteyince Meryl Streep, “O giderse ben de giderim” diyecek. Ve Robert De Niro, “Rahatsızlığından dolayı filme zararı dokunursa ben öderim” şeklinde kefil olacak.
Bir oyuncu: Rol aldığı en başarısız film bile eleştirmenlerden 10 üzerinden 8 alıyor.
Ve…
Bir oyuncu: Meslek yaşamının zirvesinde, genç denebilecek bir yaşta kanserden dolayı hayata veda ediyor.
John Cazale’dan başkası değil bu oyuncu. Kısacık filmografisine rağmen sinemada derin izler başarmış, utangaç, sessiz ama güçlü bir oyuncu.
Filmleri ve rolleri şunlardı:
1- The Godfather’da (1972) “Fredo” karakteriyle…
2- The Conversation’da (1974) “Stan” karakteriyle…
3- The Godfather II’de (1974) yine “Fredo Corleone” karakteriyle…
4- Dog Day Afternoon’da (1975) “Sal” karakteriyle…
5- The Deer hunter’da (1978) “Stanley ‘Stosh’” karakteriyle…
Meşhur Baba filminin ünlü Fredo Corleone karakteri unutulmazlar arasındadır.
İtalyan kökenli bir Amerikalı olan John Cazale, ev hanımı bir anne ve kömür toplayıcısı bir babanın ortanca oğlu olarak dünyaya geliyor. Sene 1935. Boston üniversitesinde aldığı tiyatro eğitiminden sonra New York’a gidiyor. Amaç belli, aktör olmak.
Kolay değil tabi oyuncu olmak. Her türlü işi yapıyor taksicilik, fotoğrafçılık, kuryelik, kasiyerlik… Sonra bir TV dizisinde iş buluyor, rolü röntgencilik!
Ve tabi bol miktarda oyun, müzikal. Hayatını değiştiren rolü ise Richard Dreyfess’un “Line” isimli uyarlama oyunu oluyor. Yıl 1971 ve Francis Ford Coppola “Baba” filmi için oyuncu arıyor tam da bu esnada. Dreyfuss, filmin yapımcısını telefonla arıyor ve gelip oyununu izlemesini istiyor. Yapımcı Fred Roos gidip oyunu izliyor ve bir oyuncu dikkatini çekiyor ama ismini kimse bilmiyor. Sonra elde ettiği oyun broşüründen oyuncunun adını öğreniyor: John Cazale. Yönetmen ve yapımcının zihnindeki Fredo karakterine öyle bir oturuyor ki, deneme çekimi yapmaya bile ihtiyaç duymuyorlar.
Cazale, Coppola’ya bir isim teklif ediyor. Vaktiyle beraber kuryelik yaptıkları ve bazen de birlikte oyunlarda rol aldıkları bir isim: Al Pacino…
Cazale’nin yüzünde doğal bir acı ve kırılganlık vardı. Ve öylesine büyüleyici bir oyun gücüyle harmanlıyordu ki bu hisleri, onu izleyen her drama mütehassısı yeteneği anında fark ediyordu. Rol aldığı pek çok oyunun yazarı Israel Horovitz’e göre bu tabii acının kaynağı baskıcı bir babaya sahip olmasıydı.
“Baba” filminde o kadar muazzam bir iş çıkarıyordu ki, Coppala bir sonraki filmi The Conversation’da onun için özel bir rol yazıyordu. Film tarihçisi Mark Harris’e göre, John Cazale sadece iyi bir oyuncu değil, aynı zamanda inandırıcı oyunculuğuyla etrafındakileri de yukarıya çeken bir yetenekti. Onunla aynı sahnede ve planda yer alan oyuncular da, onun rolünün ikna gücüyle daha iyi iş çıkarıyorlardı. Philip Seymour Hoffman şöyle diyor: “Onunla beraber çalışan aktörlerin rolü daha ileri götürmek daha yaratıcı veya kişisel olup risk almak konusunda ondan ilham aldıklarına bahse girerim.”
Dog Day Afternoon’da (Köpeklerin Günü) ise Sydney Lumet, senaryosunda 18 yaşında bir yan karakter arıyordu. Bu kez Al Pacino, Cazale isminde ısrar ediyordu ama Lumet’e göre bu rol için uygun değildi Cazale. Zira yaşlıydı. Ama Pacino’yu kırmadı ve bir deneme okuması yaptırdı. Şok olmuştu. Kağıt üzerindeki karakter adeta ete kemiğe bürünmüştü ve Lumet etkilenerek bu rolü John Cazale’ye verdi. Film tamamlandığında sonuç mükemmeldi.
Filmde canlandırdığı Sal karakteri beklenildiği gibi hüzünlü ve kırılgandı ve senaryoda neredeyse hiçbir replik mizahi olmamasına rağmen Cazale’nin hemen her konuşması, fiziği, konuşma şekli ve yüzündeki hüzünle birleşince güldürüyordu. Ancak bu mizah karakterin trajedisine asla gölge düşürmüyordu.
John Cazale öylesine bir yetenekti ki, girdiği her rol, büründüğü her karakter özgün ve daha önce rastlanılmayan türden oluyordu. Açıkçası bu durum senarist ve yönetmenlerin beklemediği bir şey olsa da, bundan pişman olan yoktu.
Bu basit, sıradan ve kolay fark edilmeyecek gibi görünen adamda bir özellik daha vardı. İster şeytan tüyü deyin, ister kimsenin bilmediği patikaları bilen adam, fark etmez. John Cazale hep en güzel kadınların, en zeki cins-i latiflerin dikkatini çekti ve gönüllerine girdi. Onunla yolları çakışan bütün güzel kadınlar aşık oluyordu sanki ona. Bunlardan biri de Meryl Streep’ti. Measure for Measure’da beraber oynadığı Streep, Cazale’nin çekim alanına girmişti.
Cazale’nin hayatı inanılmaz sakin yaşayan insanlardan biri olduğunu söylüyor dostları. Herkesin birkaç dakikada yaptığı şeyleri birkaç saatte yapmasıyla meşhur olmuştu.
Ve bu sıra dışı adam, bir gün ağabeyiyle yemek için lokantaya giderken kan tükürmeye başladı. Film gibiydi her şey. Son filmi The Deer Hunter’ın çekimlerine başlıyordu. Hayatının kadını Meryl Streep ile beraber, Robert De Niro, Christopher Walken, John Savage gibi ustalarla oynayacaktı. Akciğer kanseri olduğunu söyledi yakınlarına. Ve hastalığı hızlı ilerledi. Ancak o sadece kendini değil, yakınlarını da iyileşeceğine inandırmıştı. Bu sebeple çekimlere başladı. Yapımcılar endişelendikçe yakınları kefil olarak filmi tamamlamasını sağladılar. O ise tek cümle ediyordu artık: “Bunu yeneceğim!”
Avcı filmini bitirmeyi başardı ama film gösterime girmeden hayata gözlerini yumdu John Cazale… 42 yaşındaydı ve bir elin parmakları kadar filmle sinema tarihinin en etkili aktörlerinden biri olmayı başarmıştı. Gözlerini yumarken elinde dünyanın en güzel oyuncusunun, Meryl Streep’in elleri vardı.
Büyük usta Robert De Niro’nun John Cazele için söylediği şu cümle aslında her şeyi açıkça ifade ediyor: “Bazı aktörler fazla zorlayıp abartıyorlar, ya da gerektiği kadar zorlamıyorlar, ya da ne yaptıklarını bilmiyorlar. John’da hiç öyle bir şey hissetmedim.”
Rol aldığı 5 film, toplam 40 dalda Oscar’a aday oldu. Bunların 14’ü oyunculuk dalındaydı ve Cazale’nin büyük katkısı vardı. Ve işin enteresan yanı Cazale asla aday gösterilmemişti. Ve bu büyük yetenek arkasında büyük filmler ve izler bırakarak geçip gitti.
Baba filminin meşhur sahnesinde Al Pacino gelip dudaklarından öpüp dillere destan repliği patlatmıştı hani: “Senin yaptığını biliyorum Fredo, kalbimi kırdın!”
https://www.youtube.com/watch?v=ZTs5I_D6E9E
Kaynak: Tr724