Birleşmiş Milletler Mülteci Örgütü’nün açıkladığı en güncel verilere göre 2020 yılı sonu itibarıyla, Hüseyin gibi savaşlardan, şiddetten, zulümden ve insan hakları ihlallerinden kaçmak zorunda kalan insanların dünyada toplam sayısı 82,4 milyon
“Hastaneye gidemiyorum. Çünkü hiçbir kaydım, hiçbir belgem yok. Allah’a şükür şimdiye kadar öyle büyük bir rahatsızlık geçirmedim. Sadece bir kere film çektirmem lazımdı. O zaman da bir hastaneye 900 TL vermek zorunda kaldım. Hastalanmayayım diye dua ediyorum.”
31 yaşındaki Hüseyin*, Ocak 2014’te Türkiye’ye göçmüş bir Pakistan vatandaşı. Ülkesindeki Taliban isyanları karşısında sessiz kalamadığını ve yakın çevresinde bu operasyonlara karşı konuştuğunu söylüyor.
Ardından ise Taliban tarafından tehdit edildiğini, ülkede kalması durumunda ölüm riskiyle karşılaşacağını ve bu sebeple de ülkeyi terk etmek zorunda kaldığını söylüyor.
Birleşmiş Milletler Mülteci Örgütü’nün (UNHCR) açıkladığı en güncel verilere göre 2020 yılı sonu itibarıyla, Hüseyin gibi savaşlardan, şiddetten, zulümden ve insan hakları ihlallerinden kaçmak zorunda kalan insanların dünyada toplam sayısı 82,4 milyon.
2019’da 79,5 milyon kişiyle rekor kıran bu sayı, 1 sene içerisinde pandemiye rağmen yüzde 4 artmış oldu.
UNHCR’nin 20 Haziran Dünya Mülteci Günü öncesinde yayımladığı 2020 Küresel Eğilimler raporuna göre, Türkiye 3,7 milyon mülteci ile son 7 yıldır dünyada en çok mülteciye ev sahipliği yapan ülke durumunda.
BM Mülteciler Yüksek Komiseri Filippo Grandi rapora ilişkin yaptığı açıklamada “Her sayının arkasında, evinden zorla çıkarılan bir kişi ve yerinden edilme, mülksüzleştirme ve ıstırap hikayesi var. Dikkatimizi ve desteğimizi sadece insani yardımla değil, aynı zamanda içinde bulundukları kötü duruma çözüm bulunması konusunda da hak ediyorlar. 1951 Cenevre Sözleşmesi ve Mültecilere İlişkin Küresel Mutabakat, yerinden edilmeye yanıt vermek için yasal çerçeveyle birlikte araçları sağlarken, insanları kaçmaya zorlayan çatışmaları ve zulmü ele almak için çok daha fazla siyasi iradeye ihtiyacımız var” diyor.
Değişen şartlar, artan şiddet olayları, yoksulluk ve açlık bu sayılara her gün yenilerinin eklenmesine sebep oluyor.
Ancak hiçbir istatistiğe girmeyen, sayılamayan, kimlikleri olmayan ve bu sebeple de kim oldukları bile resmi olarak bilinmeyen, “kağıtsız” olarak tarif edilen çok sayıda göçmen de var. Hüseyin de onlardan birisi.
’12 kişi bir evde kalıyoruz’
Resmi olarak çalışma izinleri ve oturma izinleri olmayan kağıtsızlar, çalıştıkları işlerde de genellikle asgari ücretin altında çalışıyor. Kimlikleri olmadığı için ev kiralamaları, hastaneye gitmeleri de kolay değil. Çocuklarını ise okula gönderemiyorlar.
30 yaşındaki Osman* da Hüseyin gibi kağıtsız. 2016’da Afganistan’dan kaçıp önce İran sınırı üzerinden Van’a, ardından da İstanbul’a gelmiş. Onun da hikayesi benzer. Savaştan kaçmış. İstanbul’da ise günlük inşaat işlerinde çalışıyor.
Toplamda 12 kişinin yaşadığı Beykoz’da bir apartman dairesinde Hüseyin ile ev arkadaşı. 600 liralık kirayı ve evin diğer masraflarını paylaştıklarını söylüyorlar. Evin 2 odası, 1 banyosu ve küçük de bir mutfağı var.
Hüseyin, daha iyi konumdaki evleri asla tutamadıklarını, bu evde hiç de iyi koşullarda yaşamadıklarını söylüyor. Hüseyin’in anlattığına göre evde 12 kişi sıkışık bir biçimde yan yana, çoğu da yerde yatıyor.
‘İş kazası geçirdim, hastane tedavi etmedi’
Pandemi kağıtsızlar için bambaşka bir tehdit. Şu ana kadar Türkiye’de kağıtsızlar için açıklanmış resmi bir aşı programı yok. Halihazırda devlet hastanelerine basit tedavileri için dahi gidemeyen kağıtsızlar, ancak özel hastanelerde karşılamaları çok da kolay olmayan ücretlere tedavi olabiliyor.
Çalıştığı dönemlerin birinde bir iş kazası yaşadığını belirten Osman, hastaneye gittiğinde ise tedavi göremediğini aktarıyor:
“Gerçekten hastalanmak istemiyorum. Bir keresinde inşaatta elimden yaralandım. Hastaneye gittim ama almadılar. Sonra bir arkadaşım eczaneden ilaç aldı. Öyle kendi kendime tedavi oldum.”
‘Rize’ye çay toplamaya gittim, paramı vermediler’
Musa* ülkesi Senegal’de üniversitede hukuk ve siyasal bilimler eğitimi aldığı sırada maddi olanaksızlar sebebiyle okulunu yarıda bırakmak zorunda kalmış.
Ülkeden kaçıp ailesine para göndermek amacıyla önce 2014 yılında Fas’a giden Musa, birkaç kez Avrupa’ya geçme çabası olsa da başarısızlıkla sonuçlanmış. Ardından Türkiye’de yaşayan bir arkadaşı ona Yunanistan’a geçişin daha kolay olacağı gerekçesiyle İstanbul’a gelmesini tavsiye etmiş.
Pek çok kağıtsız erkek gibi Musa da, inşaatlarda günlük yevmiyeli işlerde çalışmış. Ancak Musa bazı zamanlarda patronları tarafından parasının ödenmediğinden şikayet ediyor.
Eylül 2019’da İstanbul’a gelen Musa, 10’dan fazla kez Yunanistan’a geçmeyi denemiş. Pek çoğunda ise sınırı geçmiş ancak Yunan polisi tarafından yakalanıp tekrar Türkiye’ye gönderilmiş:
“Bir keresinde Yunan polisi bütün paramı, cep telefonumu, hatta ayakkabılarımı bile aldı. O halde Türkiye’ye dönmek zorunda kaldım.”
Bugüne kadar Türkiye’de farklı iş kollarında çalışan Musa da kağıtsız. Şimdilerde yaşadığı İstanbul’un Fatih ilçesinde bir ayakkabı dükkanında çalışıyor.
Kağıtsızlar, güvenlikleriyle ilgili yaşanan sorunlarda da, uğradığı haksızlıklarda da polise gidemiyor. Polisin onları yakalayıp sınır dışı etmesinden endişe ediyorlar.
Musa başından geçen bir hikayeyi şu sözlerle anlatıyor:
“İstanbul’da yaşamak çok zor. Hayat çok pahalı. Kazandığım para sadece yemeğe ve kiraya gidiyor. Onun haricinde para biriktirmem mümkün değil. Zaten ara ara çalıştığımız işlerden para alamadığımız da oluyor. Bir keresinde Rize’ye gittim çay toplamak için. Çalıştım günlerce ama paramı vermediler. Polise de gidemiyoruz böyle olunca.”
Benzer bir sorun Hüseyin’in de başına gelmiş. İstanbul’da yaşadığı süre boyunca yaklaşık 10 bin TL alacağı, çalıştığı patronlar tarafından ödenmemiş. Her ikisi de haklarını arayamamış.
Kayıt gerçekten zor mu?
Üç kişi de diğer çok sayıdaki kağıtsız gibi kayıt olmayı denediğini ancak, başarısız olduklarını dile getiriyor. Üçü de İstanbul İl Göç İdaresi’nde kayıtların çok zor yapıldığını, hatta hiç yapılmadığını söylüyor.
Peki, Türkiye’de göçmen kişilerin kayıt olmaları gerçekten büyük bir problem mi? Konuya ilişkin BBC Türkçe’ye açıklamalarda bulunan, sahada kağıtsız kişilerle çalışan ancak ismini vermek istemeyen bir hukukçu, kağıtsızların kayıt işlerinin çok zor olduğunu söylüyor.
Eylül 2018’den önce Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin (BMMYK) resmi olmasa da Türkiye Göç İdaresi gibi bir kayıt tuttuğunu; bu kaydın da Göç İdaresi’ndeki kayıt işlerini nispeten kolaylaştırdığını belirten hukukçu, kayıtta yaşanan sıkıntılar için şunları söylüyor:
“Devletten resmi kayıt zaten hep zordu. Ancak BMMYK, Eylül 2018’de kendi kayıt sürecinden vazgeçti. O zamana kadar BMMYK antetli bir kağıt Göç İdaresi’nde nispeten işleri kolaylaştırıyordu. Ama BMMYK, ‘Devlet zaten kayıt alıyor, ben çekiliyorum’ dedi. Süreç kağıtsızlar için iyice zor olmaya başladı. Göç İdaresi iyice bocalamaya başladı.
“Türkiye’de göçmen sayısı çok fazla. Büyük illerde daha da fazla. Bu sebeple Göç İdaresi, adı konmamış bir şekilde Türkiye’ye ilk kez giren göçmenleri küçük şehirlere kaydırıp kayıtlarını orada yapmak istiyor. İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa gibi şehirlerde kayıtlar neredeyse durdu. Yalova, Bayburt, Denizli gibi illere yönlendiriliyor insanlar.
“Tamam, İstanbul İl Göç İdaresi kayıt almıyor ama buraya giden kişilere yol da göstermiyor. İnsanlar nereye gidecek, nasıl gidecek belli değil. İnsanlar bir şekilde başka kağıtsızlardan ‘Burada kayıt olunuyor’ gibi duyumlarla küçük şehirlere yolculuk yapmaya başlıyor. Ama sorun orada da devam etti. İnsanlara ‘Bir yıl sonrasına tekrar gel’ deniyor. Küçücük şehirde ne yapsın bu insanlar?”
‘200 TL’lik otobüs biletini 450 TL’ye veriyorlar’
Hüseyin, İstanbul’da kayıt olmayı için birkaç kez denediğini ancak yanıt alamadığını; bir kez polis tarafından yakalanması üzerine Nevşehir’e götürüldüğünü aktarıyor:
“Nevşehir’e gittim ama orada kimse bana ev vermedi. İstanbul’daki gibi iş de yok. Ne yapacağım orada? Ben de döndüm İstanbul’a.”
Konuştuğumuz hukukçu, otobüs firmaları tarafından şehirlerarası yolculuklar için kağıtsızlara kimlikleri olmadığı için bilet kesilmediğini, kesen firmaların ise daha yüksek bir fiyat politikasına sahip olduğunu ifade ediyor:
“Normal bir bilet fiyatı 200 TL mesela, bu insanlara 450 TL’ye kesiyorlar. Nasıl kayıt olunabileceğini de bilmiyor çoğu insan. Kayıt yapan illerin listesi verilemez mi? Kayıt olmak bir hak. Yabancılar İletişim Merkezi (YİMER 157) var. Ama onlar da böyle bir destek veremiyor. Geçiştiriyorlar insanları.”
7 dilde hizmet veren YİMER’in sitesinde ise bugüne kadar toplam 11 milyona yakın telefon çağrısı alındığı belirtiliyor.
Musa ise geldikten sonra ikamet izni alabilmiş. Ancak 1 yılın ardından kaydını yenilemek için gittiğinde reddedilmiş.
Ülkesine gidip, tekrar gelmesi tavsiye edilmiş:
“Bunu yapamam. Kazandığım para Senegal’e gidip, tekrar gelmemi karşılamaz. 7 yıldır ülkemden uzaktayım. Geçen sene babam öldü, onun cenazesine de gidemedim. Şimdi de annem hasta. Onu da gidip göremiyorum. Gidebilsem böyle zamanlarda giderim. Bunu yapamadığım için kayıtsız kaldım.”
‘Sorun politikasızlık’
Hukukçu, kağıtsızlarda yaşanan sorunların politikasızlık sebebiyle yaşandığını savunuyor:
“Hangi ilden bahsediyorsak, o illerde memurların inisiyatifine bırakılmış iş. Örgütlü bir olumsuz politikadan ziyade politikasızlık sorun. Bu kadar çok kişiyi kabul ettiğin zaman belli bir planın olması ve bunun belirli aralıklarla revize edilmesi lazım ama kayıtta bu gerçekleşmiyor. Göç İdaresi Genel Müdürlüğü’nde bu işler konuşuluyor ama taşraya yansımıyor.”
BBC Türkçe’ye konuşan Van Barosu Göç ve İltica Komisyonu’ndan Sorumlu Yönetim Kurulu Üyesi Avukat Mahmut Kaçan, Türkiye’nin sınır denetimiyle ilgili çok ciddi sıkıntıları olduğundan söz ediyor.
Kaçan şöyle devam ediyor:
“Türkiye, geçtiğimiz yıl Suriye sınırında yaptığı gibi Ağrı ile İran arasına da duvar ördü. Şimdi Van sınırına da örmeyi planlıyor. Ama psikolojik bariyeri olan önlemler bunlar. Hiçbir duvar bu geçişleri durduramıyor. Ancak birkaç ay etkisi olabiliyor. Sınır o kadar uzun ki, her yerini denetlemek imkansız gibi. Bir de üstüne sınır hattı güvenliğinde çalışanların yozlaşmış olmaları var. İnsan kaçakçılarıyla çıkar işbirliği yapabiliyorlar.”
Ancak Kaçan’a göre insan kaçakçılığı bir endüstriye dönüştü ve Türkiye’nin tek taraflı önlem alması çok zor çünkü İran tarafında da yoğun bir şekilde insan kaçakçılığı faaliyeti yürütülüyor.
Kaçan önerisini ise şu cümleyle sunuyor:
“Bu nedenle modern, çağdaş insanların kayıt taleplerine engel olmamak lazım.”
Nihai hedef Avrupa’ya gidebilmek
Ülkelerine dönemeyen üç kağıtsız kişinin de hayali ortak: Hayatlarını iyileştirebilmek adına Avrupa’ya gidebilmek.
Arapça, Fransızca ve İngilizce konuşan Musa, “Avrupa’ya gitmek istiyorum. Orada ikamet izni almak, mülteci başvurusunda bulunmak daha kolay. Farklı ülkelerde yaşayan arkadaşlarım var. Bir süre sonra bazıları vatandaşlık da alacak. Onların yanına gideceğim bir gün.”
İnsan kaçakçılarının çok para istediğini söyleyen Osman ise, farklı yollardan Avrupa’ya gitmek istediğini söylüyor:
“Afganistan’da bir nişanlım var. Ama oraya bir daha dönemem. Nişanlım için 8 bin dolar başlık parası istiyorlar. Avrupa’da bunu biriktirmem daha kolay. Sonra oturum alıp, evlenip onu da yanıma almak istiyorum.”
Hüseyin ise Pakistan istihbarat örgütleri tarafından Türkiye’de de tehdit edildiğini ifade ediyor:
“İstihbaratçılar burada da tehdit ediyorlar beni. Bir arkadaşımı arayıp nerede kaldığımı sordular. Pakistan’a dönmem ölmem demek. Burada en azından nefes alıyorum. Ama Fransa’ya gidersem hayatım çok daha kolaylaşacak.”
Türkiye’de yabancıların kayıt olması süreci nasıl gerçekleşiyor?
Türkiye’ye yabancıların göçü düzenli ve düzensiz göç olmak üzere ikiye ayrılıyor.
“Düzenli göç” temel olarak, Türkiye’ye gelecek kişinin pasaportuyla, kendi ülkesine uygulanan vize tarifesine uygun vize almasıyla sağlanıyor. İnsanlar belirtilen süre kadar Türkiye’de kalabiliyor. Ancak çalışma ve oturma iznine sahip olamıyor.
Türkiye’de vize veya vize muafiyetinin tanıdığı süreden ya da doksan günden fazla kalacak yabancıların, e-ikamet sistemi üzerinden, şartlarını taşıdığını düşündüğü ikamet izni türüne müracaatta bulunmaları zorunlu.
Türkiye ikamet izinlerini ise aile, öğrenci, uzun ve kısa dönem, insani ikamet ve insan ticareti mağduru ikameti olarak altıya ayırıyor.
İnsani ikamet ve insan ticareti mağduru ikametleri de düzensiz göçmenlerin yararlanabileceği hatta bu kategorilerin niteliği gereği çoğunlukla kağıtsız göçmenlerin yararlandığı statüler.
Bir de ikamet iznine ek olarak, yabancı kişi hiçbir ülke ile resmi bir bağı yoksa “vatansız” izni başvurusu yapılabiliyor.
Düzensiz göç ise Türkiye’ye düzensiz yollardan gelen veya yasal yollarla gelip yasal çıkış süreleri içerisinde çıkmayan kişileri kapsıyor. Kağıtsızlar da bu statüyle tanımlanıyor.
Öte yandan Türkiye’ye düzenli ya da düzensiz şekilde gelmiş yabancılar, mülteci, geçici mülteci ve ikincil koruma ile birlikte, geçici koruma (yalnızca Suriye’den gelen kişiler için) başvurusu yapabiliyor.
Sınır kurallarına aykırı olarak gelip mültecilik/uluslararası koruma başvurusu yapabilmek de 1951 Cenevre Konvansiyonuyla koruma altına alınmış genel kabul gören uluslararası bir ilke.
*İsimler, kağıtsızların gerçek isimleri değildir, güvenlik gerekçesiyle değiştirilmiştir.
KAYNAK: BBC TÜRKÇE / Burak Abatay