Kamuran Akyüz*
Bundan birkaç gün önce Gazete Duvar ile bazı gazete ve haber sitelerinde bir haber yayınlandı: Haber metni içerisinde yer alan görselde; siyah giyimli ve başında siyah tülbent bulunan bir kadın, koltuğa oturur vaziyette kucağında ağzı iple kapatılmış ve ağız kısmından sarı renk bir etiketin sarktığı beyaz bir çuval tutuyordu. Kadın, yüzünün sol kısmını yumruk haline getirdiği avucuna yaslamış, sağ elini ise çuvalın üzerine bırakmıştı. Kadının yüzünde tıpkı Ressam Nuri İyem’in kadın portrelerinde karşılaştığımız simsiyah bir keder vardı.
Haberde üç yıl önce bir çatışmada ölen Agît İpek’in cenazesinin Diyarbakır’a kargoyla gönderildiği, cenazenin adli emanette anneye bir koli içinde teslim edildiği bilgisi yer alıyordu.
Haberin detayları için bakınız.
Neandertall İnsan, günümüzden yaklaşık 40 bin yıl önce ölüsünü gömdü. Modern insan(!) ise ondan 40 bin yıl sonra bir ölüye ait kemikleri bir çuval içinde istifleyip kargoyla ailesine gönderdi.
Hey hat!
SEMBOLİK, KÜLTÜREL VE İNANÇSAL BİR ÖGE OLARAK ÖLÜ GÖMME GELENEĞİ
“Ölüm, biyolojik anlamda solunum aktarımı yapabilen bedenin oksijen alamaması sonucu yaşam sürecinin tükenmesi; sosyal anlamda ise hem bireyin yaşam sürecinin tüm dinamikleri ile sona ermesi hem de bireyin var olduğu sosyal ilişki ağı içerisinde bulunduğu sosyal düzenden silinip gitmesi, sona ermesi, sevdiklerinden ayrılması ve onların bilinmeyene yollanması olarak tanımlanabilir.” (1)
Hiç kuşku yok ki insan türünün kafasında ölüm bilincinin oluşmasıyla birlikte ölü gömme geleneği de başlamıştır.
Arkeolojik kazılardan şimdiye dek elde edilen bulgulara göre, mezara simgesel bir yolla anlam yükleyen ve bunu bilinçli bir şekilde yapan insan türü Neandertaller’dir.
Prehistorik dönemden itibaren ise insanlar bir araya gelerek cenazelerini simgesel veya inançsal birtakım saiklerle gömmüş ve bununla birlikte toplumların kültürel ve sosyal değişimlerine bağlı olarak ölü gömme ritüel ve uygulamaları da çeşitlilik arz etmiştir.
Özellikle süreçsel arkeoloji alanındaki çalışmaların yaygınlaşmasıyla birlikte, mezarların; bir mezardan öte anlam ve içeriğe içkin olduğunu, toplumların inanç ve kültür dünyalarında çok önemli bir yer tuttuğunu öğrenmiş bulunmaktayız.
Yine arkeolojik kazılardan elde edilen bulgulara göre, günümüzden yaklaşık 3500 yıl öncesine tarihlenen ve örneklerini Batı Anadolu’da da gördüğümüz Kenotaph olarak isimlendirilen sembolik boş mezarlar inşa edilmiştir. Bu mezarlar, ekseriyetle savaşlarda veya deniz yolculuklarında ölen ve fakat cesetlerine ulaşılamayan kişiler içindi. Toplumların bu yaklaşımını ölenin hatırasına olan saygının bir göstergesi ve ayrıca geride kalanların yasını yöneltebilecekleri bir maddi varlığa duyulan ihtiyaçtan kaynaklandığını söylemek yanlış olmayacaktır.
ÖLÜNÜN HATIRASINA SAYGI VE GÖMÜLME HAKKI
Gömülme hakkını, hukuksal yönden irdeleyen metinlerin hemen hemen hepsinde, Sophokles’in Antigone isimli eserine haklı olarak atıf yapılmıştır. Antigone, Sophokles’in “Thebai Üçlemesi” adını verdiği tragedyalarının sonuncusudur.
Antigone’deki çatışmanın asıl kaynağını ölüyü gömme-gömdürmeme inatlaşması oluşturuyor.Eski çağlardan beri ölüyü gömmeyip açıkta bırakmak ona yapılan en büyük aşağılamadır.
“(…) Kreon, ağabeylerimizden birini törenle defnederken, aşağılamak için diğerinin gömülmesini yasakladı. Dediklerine göre, adil davranarak Eteokles’e, onu yasaların ve geleneklerin buyurduğu cenaze töreniyle uğurladı. Ama sefil bir ölümle giden Polyneikes’in bedeninin açıkta kalmasını, yasının tutulmamasını emreden bir buyruk yaymış diyorlar tellallarla. Aç akbabalara yem olması için, arkasından ağlanmadan, gömülmeden bırakılacakmış ortalık yerde.”(2)
“Troya savaşlarında Akhilleus Kral Priamos’un oğlu yiğit Hektor’u öldürür ama; hıncını alamadığı için cesedi savaş arabasının ardında, kent surlarının çevresinde sürer. Hektor’u gömdürmemekle, onu cezalandırmayı sürdürür. Ölüyü açıkta bırakarak, cezalandırmanın dehşetini izleyici doğrudan duyar, aklın aracılığına gerek yoktur.” (3)
Epik anlatı geleneğini çok iyi bilen Yaşar Kemal de benzer şekilde bu konuya eğilmiş ve eserlerinde insanlığın bu kadim çelişkisini işlemiştir. Yağmurcuk Kuşu-Kimsecik-1 isimli romanında şöyle bir pasaj yer almaktadır:
“Bu ölü burada kalacak, ne anası, ne babası, ne de kimse onu buradan alıp gömmeyecek. Kim bu ölüye dokunursa o kimsenin ocağını söndürmeye ahdettim. Bu itin ölüsü, tıpkı it ölüsü gibi bu çukurda kalacak, kemikleri çürüyünceye kadar.” (4)
“Yaşar Kemal, insanlığın düşünce mirasına meraklıdır; Anadolu’da yaşamış kadim kültürlerin sergüzeştini bilir, hayretini her fırsatta dile getirir.” (5)
Antigone’ye tekrar dönersek, “hikayenin birçok can alıcı noktası olmakla birlikte asıl dikkat çeken noktası şurasıdır: Antigone savunmasında Kreon’un “Yasayı bildiğin halde neden ona karşı geldin?” sorusuna “O yasa senin yasandır, Tanrıların değil. Ben Tanrıların yasasına uydum.” cevabını verir. Bu aslında oyunun temelindeki önermeyi özetler; doğal hukuk mu üstündür pozitif hukuk mu?” [6]
KONUYA İLİŞKİN HUKUSAL DÜZENLEMELER
“Defin hukuku, iç hukukta 1593 sayılı Umumi Hıfzısıhha Kanunu, Mezarlık Yerlerinin İnşası ile Cenaze Nakil ve Defin İşlemleri Hakkında Yönetmelik ve Sağlık Bakanlığı Temel Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü’nün 2000/41, 2000/42 ve 2000/43 tarih ve sayılı genelgeleri ile düzenlenmiş durumdadır.
Anayasa’da kişilere ölümlerinden sonra uygun bir defin imkanı sağlanması gerektiğine ilişkin açık bir hüküm bulunmamaktadır fakat Anayasa’nın başlangıç bölümünde insan onurundan, 17. maddesinde işkence ve eziyet yasağından ve 20. maddesinde özel hayatın korunmasından bahsedilmektedir.
İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nde (AİHS) de açıkça gömülme ve kişinin yakınlarını gömebilme hakkı düzenlenmemiştir. Ancak İHAM, konuyu AİHS’ın özel hayata ve aile hayatına saygı hakkını koruyan 8. maddesi altında incelemektedir.” (7)
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin bu konuda vermiş olduğu ihlal kararlarına ilişkin ayrıntılı bilgi için bakınız.
FOTOĞRAF, DEHŞET VE ŞİDDETİN ÇAĞRIŞIMLARINI CANLANDIRIR
Bu yazının yazılmasına vesile olan haber, başlı başına insanda bir dehşet duygusu yaratmaya elverişlidir. Ancak bu dehşet duygusunu harekete geçiren ve ona eşlik eden başka bir husus daha vardır, o da haberde kullanılan fotoğraftır. Fotoğraf sanatı; sadece gerçeği betimlemekle kalmaz, aynı zamanda gerçeğin yeniden inşasına zemin hazırlar ve içkin olduğu anlam üzerinde farklı yönlerden düşünmemize imkân sağlar. Öte taraftan fotoğraf, dehşet ve şiddetin çağrışımlarını canlandırır.
Haberde kullanılan fotoğrafın trajikliğine tekrar dönelim: Bir kadının dünyaya getirdiği, emzirdiği, büyüttüğü, sevdiği, başını okşadığı, mürüvvetini görmek istediği çocuğuna ait kemikler yıllar sonra kargoyla gönderilen bir çuval içinde çağrıldığı adliyenin adli emanetinden alınıp tanzim edilen bir tutanak ile kendisine teslim edilir. Adorno; bir yerde “Auschwitz’den sonra şiir yazmak barbarlıktır” demişti.
KANUNDAN ÖNCE VİCDAN
İnsanda dehşet duygusunu harekete geçiren bu fotoğrafın işaret ettiği gerçekliği fotoğraf sanatı dolayımıyla ele alıp üzerine düşündüğümüzde; insanlığın düşünce, anlayış, birikim ve yaklaşım olarak; günümüzden yaklaşık 40 bin yıl öncesinde yaşayan Neandertallerden de geri bir çizgiye düştüğünü görmek hem dehşet vericidir hem acıklı hem de hazindir.
“Herkesin, ailesinin geleneklerine uygun olarak, onurlu bir şekilde gömülme, akrabası olan veya kendisine çok yakın olan bir kişiyi defnetme, ahlaki görevlerini yerine getirme fırsatına sahip olma ve insan niteliğini gösterme, son yolculuğuna uğurlama, kederlenme, matem tutma ve ölüyü anma hakkı ile toplum ve devlet tarafından nasıl görülürse görülsün, bütün medeniyetlerde kutsal bir değeri ve hatıra sembolü olan bir mezara sahip olma hakkı vardır ve bu hak, kanunla yazılı olarak düzenlenmeyi bile gerektirmeyecek kadar doğal ve tartışmasız bir haktır.” (9)
Umulur ki yasakta ve cezada sertliği simgeleyen Kreon yıkılmış olsun, kanunlardan önce vicdan gelsin.
*Avukat, Arkeolog ve Sanat Tarihçisi
1- (alıntılayan: Parıltı&Uhri, 2018 “ Geçmişten Bugüne Ölüm Olgusuna ve Ritüellere Bilimsel Yaklaşım” Türkiye Bilimler Akademisi Arkeoloji Dergisi, Cilt 1,Sayı Özel, syf:15)
2- Antigone çev. Güngör Dilmen,
3- Antigone çev. Güngör Dilmen,
4- Yaşar Kemal, Yağmurcuk Kuşu-Kimsecik 1, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2004, s.197
7- Benan MOLU,
8-(Aktaran Benan MOLLU [28] Sabanchiyeva ve Diğerleri v. Türkiye, para 37. )