Türkiye’nin ABD’yle ilişkilerinde Rusya’dan satın aldığı S-400 hava savunma sistemi bir sorun başlığını oluşturuyor ve NATO ittifakı bünyesinde de bazı müttefiklerce eleştiriliyor.
ABD Başkanı Joe Biden’la Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Brüksel’de NATO Zirvesi kapsamında gerçekleştireceği görüşme nedeniyle Rusya menşeili S-400 hava savunma sistemi gündemde. Uzmanlar Arda Mevlütoğlu ve Dr. Çağlar Kurç, S-400 sistemiyle ilgili tartışmalara ilişkin VOA Türkçe’nin sorularını yanıtladı.
Savunma uzmanı isimler Mevlütoğlu ve Kurç, Türkiye’nin Rusya’dan satın aldığı S-400 hava savunma füze sistemiyle yerli sanayii için teknoloji transferi yapamadığını ancak siyasi karar ile isterse bu sistemi kullanabileceğini ve bunun için teknik açıdan herhangi bir sıkıntı olmadığını aktardı. Her iki uzman isim, Türkiye’nin S-400 hava savunma füze sistemi meselesinde hem ABD’yle hem de Rusya’yla yürütülen müzakereler sonrasında siyaseten bir karar verebileceğini vurguladı.
Türkiye eğer S-400 sistemini kullanmak üzere elinde bulunduracaksa Rusya’yla yazılım, ekipman desteği gibi askeri alışverişini sürdürmek durumunda olduğunu belirten Mevlütoğlu, Türkiye’nin olası ikinci parti sistem alımı ya da sistem için malzeme alımı konusunda henüz resmi açıklamalarda bulunmadığını anımsattı.
Türkiye’nin “ABD bize Patriot sistemi satmadı” tezinde sıkıntı olduğunu çünkü geçmişte birkaç kez satış ihtimali oluştuğunu kaydeden Kurç da, ABD’nin “F-35 askeri uçaklarıyla S-400 sistemi aynı ülkede olmamalı” şeklindeki görüşünde askeri teknoloji casusluğu olabileceği gibi olumsuz algılar bulunduğunu ve bunun bir ihtimal siyasi müzakereyle çözülebileceğini işaret etti.
Türkiye’de S-400 sistemi kullanımda mı?
Savunma uzmanı Arda Mevlütoğlu, Türkiye’nin S-400 hava savunma füze sistemi satın alımı için Nisan 2017’de sözleşme imzaladığını ve Temmuz 2019’da ise teslim aldığını hatırlattı. Açık kaynak veriler itibariyle Sinop’ta 2020 yılı içerisinde atış testleri gerçekleştirildiğini anımsatan Mevlütoğlu, “Şu anda Mürted Hava Üssü’nde konuşlu durumdalar faal durumda olup olmadıklarına dair çok kesin bir şey söylemek mümkün değil. Şu açıdan faal olduğunu söyleyebiliriz: S-400 sistemini kullanacak bir birlik Hava Kuvvetleri bünyesinde teşkil edildi, personeli mevcut eğitimleri tamamlandı ya da devam ediyor. Dolayısıyla askeri bir birlik faaliyeti söz konusu. Sistem faal mi sorusuna ilişkin kesin bilgi yok” dedi.
Dr. Çağlar Kurç da, Türkiye’nin teknik olarak S-400 sistemini isterse kullanabileceğini ancak bunun siyasi bir karar aşamasında olduğunu anlattı. Amerika’nın Türkiye’ye yönelik “aktive etmeyin” argümanı bakımından bunun tamamiyle Türkiye’nin karar alıcılarına bağlı olduğunu işaret eden Kurç, Sinop’ta denemesi yapılması itibariyle sistemi kullanmak noktasında teknik açıdan aslında bir engel olmadığını kaydetti.
S-400 sistemi kutusunda mı kalacak, yoksa?
ABD Başkanı Biden ile Erdoğan arasında görüşme nedeniyle gündeme yansıyan iddiaları yorumlayan Arda Mevlütoğlu ise, “Girit modeli gibi görüşler ya da S-400 sistemini farklı konumlara konuşlandırılması veya kutularında bekletilmesi gibi tartışmalar var. Aslında bu konularda ABD ile Türkiye’nin mutabık kalması, bir pazarlık yürütmesi askeri ya da teknik değil siyasi görüşmeler sonucu olacaktır. Çünkü S-400 sistemi, tamamen seyyar bir sistem, kamyonlara monteli istenildiği zaman farklı konulara konuşlandırılabilecek bir sistem. Bu bakımdan da Ankara’da aktif edilmesi ile farklı bir konumda aktif edilmesi arasında teknik açıdan çok büyük bir fark yok. Bu konuda karar siyasi müzakereler ya da iki ülke arasındaki üst seviye stratejik pazarlığın konusu olabilecek hususlar… Ancak günün sonunda Türkiye’de şu anda bir sistem S-400 bulunuyor ve istenirse aktive edilebilecek durumda bekletildiğini farz edebiliriz” diye konuştu.
Rusya’yla mecburi bağımlılık mı? ABD neden rahatsız oluyor?
Her iki uzman isim de Türkiye’nin Rusya’yla 1+1 şeklinde satın alma sözleşmesi imzalamış olduğuna dikkat çekti. Ancak ikinci parti S-400 hava savunma füze sistemi için yeni bir anlaşma ve teslim bilgisi konusunda belirsizlik yaşandığı vurgulandı. Uzmanlar, Türkiye’nin satın altığı birinci parti S-400 sistemiyle yerli savunma sektörü açısından teknoloji transferi sağlayamadığını da belirterek, dolayısıyla halen Ankara’nın hava savunma sisteminde teknoloji bilgisi talebi olduğunu dile getirdi.
Arda Mevlütoğlu, “Bu tür sistemlerde yani S-400 gibi çok kapsamlı satıcı sistemlerde üretici ülke ile ilişkiniz bağınız muhakkak devam eder. Yerli sanayi her ne kadar belirli elektronik veya mekanik parçaların üretimini yapabilse de o sistemlerin güncel tutulması için, bakımları için, füzeler gibi sarf malzemesi diyebileceğiniz malzemelerin temini ve tedariği için üretici ülke ile mutlaka bir bağınızın devam etmesi gerekir. Türkiye’de S-400 sistemi için gerekli füzeleri yerli sanayi aracılığıyla üretecek bir üretim için Rusya’yla yapılmış bir anlaşmaya dair herhangi bir bilgi yok. Dolayısıyla eğer füzeleri eğitimlerde, tatbikatlarda kullanılırsa, yerlerine yenilerini Rusya’dan alman gerekiyor. Öte yandan bakım-onarım ve yazılım güncelleme için de her ne kadar Türk savunma sanayinde bu konuda belli yetkinlikler olsa da Rusya’yla yine bir askeri teknik işbirliği gerekecektir. Aksi takdirde Türkiye’nin elindeki S-400 sisteminin faal durumda tutulmalarında sıkıntılar yaşanabilir. Dolayısıyla envanterde bulundukça faal durumda tutulmaları isteniyorsa Rusya ile askeri bir ve teknik bir işbirliği devamlı korunacaktır” görüşünü paylaştı.
Çağlar Kurç da, ABD’nin rahatsızlığı açısından da Rusya’nın bakım, yazılım güncellemesi veya teknik destek gerekçesiyle Türkiye’deki S-400 sistemiyle bağını koruyacağı düşüncesi olduğunu anlattı. Kurç, “Türkiye bu sistemi envanterinde faal tutmayı amaçlıyorsa Rusya’dan teknik destek almak durumunda. Ancak eğer depoda tutulması ve kullanılmaması düşünülüyorsa o zaman Rusya’nın rolü olmayacaktır. ABD çok kesin bir çizgi çekmiş durumda ve Türkiye’de bulundurulmasına karşı çıkıyor. Bu Türkiye’yi çok zor bir duruma sokuyor. Çünkü Rusya’nın izni olmadan başka bir ülkeye satamaz. Yine de ABD’nin yaklaşımını müzakere meselesi olarak da görebiliriz. Eğer günün sonunda Türkiye’yle ilişkilerini tamamiyle işin içinden çıkarılamaz hale getirmek istemiyorsa belirli bir esnekliğinin olması gerekiyor. Şu anda ‘Türkiye elden çıkarmalı’ diyorlar ama müzakere sürecinde her iki tarafda esneme olabilir” dedi.
Kurç, ABD’nin örneğin F-35 askeri uçaklarıyla aynı ülkede kesinlikle S-400 teknolojisi olmasına askeri casusluk olabileceği gibi bir olumsuz algıyla karşı çıktığını ve Türkiye’nin bunun olmayacağı yönündeki yaklaşımına ise şimdilik güven duymadığını özetledi.
Türkiye ABD’nin Patriot sistemini alabilir miydi?
Türkiye’nin “Bize ABD Patriot sistemi satmadı” argümanına eleştirel olarak yaklaşıldığında bunun pek sağlam bir argüman olmadığını söyleyen Çağlar Kurç, ABD’nin hiçbir savunma sanayii ekipmanı açısından hiçbir ülkeye ABD Kongresi onayı öncesinde kesin satış sözü veremediğini işaret etti.
Birinci nokta olarak geçmişteki süreçlerde Amerikan sisteminde Patriot hava savunma füze sistemi için Türkiye’ye kesin satış onayı verilme noktasına gelinmediğini belirten Kurç, ikinci noktayı da “Aslında Türk yetkililer daha öncesinde ABD’nin Türkiye’ye teknoloji transferi yapmayı kabul etmediğini ve bu nedenle alternatif ürünlere bakıldığını söylüyordu” diye açıkladı. Ancak yine de ABD’nin Türkiye’ye farklı aşamalarda Patriot sistemi satmayı önerdiğini söyleyen Kurç, Türkiye’nin ise Rusya’yla S-400 sistemi satın alma müzakeresinde ileri bir aşamaya gelmesi nedeniyle bu öneriyi reddettiğini anımsattı. Kurç, “Ama diğer taraftan Amerika, bazı konularda Türkiye’nin isteklerini yerine getirebilirdi. Bu bambaşka bir tartışma. Günün sonunda ‘Amerika bize Patriot satmadığı için Rusya’dan satın alındı’ görüşü tam olarak doğru değil. Türkiye, Avrupa’daki sistemi de satın alabilirdi” görüşünü dile getirdi.
CAATSA yaptırımlarıyla Türkiye’yi nasıl etkilendi?
Arda Mevlütoğlu, CAATSA’dan önce de hem ABD hem çeşitli Avrupa ülkelerince Türkiye’ye yönelik çok çeşitli kısıtlamalar getirildiğini anımsatarak, CAATSA’nın buna ilave bir katman olduğunu vurguladı.
Mevlütoğlu, “Örneğin Türkiye’nin Pakistan ile imzaladığı bir sözleşme var. Türkiye, Pakistan’a Atak Taarruz Helikopteri ihraç etmeyi planlamıştı. Ancak bu helikopter motorlarının ABD’den gelmesi gerekiyor, Amerika da motorlar için bir ihracat lisansını henüz vermedi halen bekletiyor. Bunun sebebi sadece Türkiye’yle olan ilişkiler de değil bu konuda açık kaynaklardan izleyebildiğimiz kadarıyla Amerika’nın Pakistan’a yönelik tutumundan dolayı da kaynaklanan bir sıkıntı var. Bu henüz çözebilmiş değil. Pakistan meselesi bir yana savunma sanayide üretimde kullanmamız gereken çeşitli parçalar, bileşenler, teknolojiler temininde hem ABD’den hem de Avrupa ülkelerinden temininde ciddi sıkıntılar yaşanıyor. Eğer ki herhangi bir şekilde bir Amerika ile Türkiye ilişkileri daha gerilirse ya da ABD tarafı ilave CAATSA yaptırımları da uygularsa bunun hem savunma sanayine hem de geniş bağlamda ekonomiye daha da olumsuz etkileri olabilir. Böyle bir risk mevcut” dedi.
Şu aşamada Türkiye’nin satışlarını, ihracatını etkileyen faktörler olduğuna dair çok açık bilgiler olmadığını da ekleyen Mevlütoğlu, ancak özellikle ABD’nin Türkiye’ye yönelik ciddi anlamda kısıtladığı askeri gemi inşaatında kullanılan çeşitli alt sistemler bulunduğunu ve bu nedenle Türkiye’nin bunları yerli imkanlarla üretme çalışmaları yürüttüğünü aktardı.