Avrupa Parlamentosu Raportörü Nacho Sanchez Amor, Türkiye’nin AB ile üyelik müzakerelerinde sorunlu başlıklardan olan Terörle Mücadele Yasası’nı da işaret ederek, “Artık Türkiye’de eleştiri tehdit olarak görülüyor. Siyasiler, gazeteciler, avukatlar, aktivistler veya salgın hakkında yorum paylaşan doktorlar tarafından yapılsa bile, her eleştiri tehdit sayılıyor, bastırılıyor” dedi.
Gazeteciler Cemiyeti’nin yürüttüğü ”Demokrasi için Medya, Medya için Demokrasi” projesi kapsamında, 3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü’nde çevrimiçi düzenlenen uluslararası toplantıda Türkiye’deki durum değerlendirdi.
Avrupa Parlamentosu Raportörü Amor, Gazeteciler Cemiyeti Başkan Yardımcısı Yusuf Kanlı’nın moderatörlüğünde, Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Nazmi Bilgin, İzmir Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Misket Dikmen, Türkiye Gazeteciler Sendikası Başkanı Gökhan Durmuş ve Avrupalı Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Paolo Magagnotti ile birlikte görüşlerini aktardı.
Toplumun bilgilenme hakkına dikkat çekilen toplantıda raportör Amor, Türkiye’yi değerlendirirken son dönemde tartışmalı (AİHM’in kararlarına aykırı) yargı kararlarına odaklanmak durumunda kaldıklarını belirtti.
Geçmişte AGİT bünyesinde Türkiye’de seçimleri izleme bünyesinde görev yaptığını da anımsataran Amor, özgür seçim ortamından bahsedilebilmesi ve demokratik sistem için medya özgürlüğünü ön koşul olarak gördüklerini ifade etti.
Amor, dünyada geçmiş yıllarda Françis Fukuyama’nın görüşüyle “medeniyetler çatışması” yaşandığı kabulü söz konusuyken, günümüzde derinden yüzeye artan bir dalga şeklinde “demokrasinin yıkıldığı” bir eğilim yaşandığını söyledi.
Batı’daki özgürlükçü toplum modelini örnek almayan veya almaktan vazgeçtiği gözlemlenen Çin, Türkiye gibi ülkelerde otoriter yönetim modeline eğilim olduğunu anlatan Amor, Corona virüsü salgını koşullarıyla bu eğilimin yaygınlaştığı görüşünü paylaştı.
Avrupa Birliği Konseyi gibi mekanizmalarca Türkiye’nin Suriye, Libya gibi uluslararası arenadaki adımlarına dikkat edildiğini ancak Avrupa Parlamentosu olarak özellikle Türkiye içinde yaşananlara odaklandıklarını belirten Amor, Gezi Parkı protestolarıyla birlikte iktidar gücünde “korku anı” oluştuğu görüşünü paylaştı.
Amor, 15 Temmuz 2016’daki darbe girişimiyle birlikte gücün iktidar tarafından ”demokrasiyi azletmek amacıyla kullanıldığını” söyledi. Darbe girişiminin ardından neredeyse saatler sonrasında kamu görevinden ihraçlarla ilgili binlerce kişiyi kapsayan listeler yayınlandığını işaret eden Amor, Türkiye’de “Gülencileri iktidar orduya yerleştirdiği için” bunun gibi hızlıca listeler yapılabildiğini anlattı. Amor, iktidarca darbe girişimi sonrasında demokrasiyi güçlendirecek adımlar atmak yerine muhalefet ve medya üzerinde baskı kuracak uygulamaların tercih edildiği görüşünü ifade etti.
“Medya özgürlüğü için asıl problem: Otosansür”
Türkiye’nin artık tüm eleştirilerden de rahatsız olduğunu söyleyen Amor, gazeteciler açısından eleştirilerde bulunmak görev iken ciddi sıkıntılı bir tablo ortaya çıktığını belirtti AP Raportörü, “Türkiye’de eleştiri tehdit olarak görülüyor. Sadece siyasiler, gazeteciler hakkında konuşmuyorum. Doktorlar, avukatlar, insan hakları aktivistleri kim konuşursa, salgın hakkında yorum paylaşan doktorlar tarafından yapılsa bile, her eleştiri tehdit sayılıyor, bastırılıyor. Sistem bunu tehdit olarak algılıyor, suç kabul ediyor” tespitini yaptı.
Suçlama noktasında Terörle Mücadele Kanunu gibi araçlar kullanıldığını kaydeden Amor, Terörle Mücadele Kanunu’nun teröristler yerine yanlış şekilde gazeteciler aleyhine işletildiğini ve medya mensuplarına ‘terörist’ suçlaması yapıldığını dile getirdi. Son olarak Emniyet Genel Müdürlüğü’nün gazetecileri de engelleyecek şekilde yayınladığı görüntü yasağı genelgesini “hukukun üstünlüğü ilkesine aykırı” olarak değerlendiren Amor, genelgeye polisler veya kamu görevlileri açısından “özel hayat gizliliği” gerekçesi gösterilmesini de eleştirerek, bunun şiddetin kamuoyuna taşınmasını engellemeye yönelik olduğunu söyledi. Türkiye’de “dinci ajanda” izlendiğini gösteren gelişmeler gözlendiğini anlatan Amor, “1,5 yıl önce Türkiye’deydim. Mesela gazeteciler basın kartı alamadıkları için şikayetçiydi, bu da medyaya yönelik bir baskı aracıydı. Ancak medya özgürlüğüne karşı asıl araç, oto sansür. Oto sansür asıl problem. Bir gazeteci eğer haberini yazdığı sırada bunun olası sonuçlarını düşünüyorsa. Bu bizim mücadele etmemiz gereken asıl sorun” diye konuştu.
Bu arada raportör Amor, Türkiye’de darbe girişimi dolayısıyla olağanüstü hal uygulanmasının, Fransa’da olağanüstü hal uygulanması örneğiyle savunulmayacağını belirtti.
Magagnotti: ”Türkiye’de gazeteciler otoriter rejime rağmen harika iş çıkarıyor”
Avrupalı Gazeteciler Cemiyeti (European Journalists’ Association) Başkanı Paolo Magagnotti de son yıllarda demokrasinin beşiği ülkelerde yaşanan gelişmelerle birlikte basın özgürlüğüne yönelik çok ciddi bir tehdit ve endişe verici gelişmeler gördüklerini açıkladı.
Gazetecilerin, devletin eylemlerini aydınlatan haberler hazırladığını ve gerçeğin ortaya konulması için hayatları ve özgürlükleri pahasına çaba gösterdiklerini kaydeden Magagnotti, Avrupa ülkelerinde ve dünyada Corona virüsü salgınıyla birlikte medya çalışanlarınca sağlanacak güvenilir bilgiye ihtiyacın ve dezenformasyona karşı oynadıkları rolün yeniden gündeme geldiğini söyledi.
Avrupalı gazeteciler olarak Türkiye’deki meslektaşlarıyla dayanışmayı önemsediklerini vurgulayan Magagnotti, “Türkiye’deki harika meslektaşlarımız, otoriter bir rejimin medya ve basın özgürlüğü üzerindeki sıkı denetim teşebbüslerine rağmen harika iş çıkarıyorlar. Bu nedenle uluslararası demokratik toplumun sempati ve desteği ile dünyanın her yerinden meslektaşlarının dayanışmasına sahipler. Bu yüzden basın özgürlüğünün, hiç olmadığı kadar korunmaya ihtiyacı var. Avrupa Gazeteciler Cemiyeti bu can alıcı mücadelenin ön saflarında yer almak istiyor. Siz değerli Türk meslektaşlarımız, dünyanın en çalkantılı dönemlerinde bu mücadelede ortaklar ve arkadaşlar olarak sizleri ağırlamaktan gurur duyuyoruz. Hepimiz için çok güzel bir örnek oldunuz” dedi.