Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yerinde olsanız adınızın Sedat Peker’in cümleleri içinde geçiş şeklinden mutlu olur musunuz? Kararınızı vermeden önce hafızaları tazeleyelim; Peker 6 videoda ondan nasıl söz ediyor bakalım.
Fotoğrafı netleştirebilmek için zamanı biraz geriye alıp ilişkinin geçmişini hatırlayalım. Emine Hanım’ın Özel Kalem Müdürü Sema Silkin’le bir zamanların AKP’nin tanınmış sosyal medya leşkerlerinden Taha Ün’ün düğününde bütün AKP sosyetesiyle birlikte Peker de vardı. İHH Başkanı Bülent Yıldırım’ın yanında Erdoğan’la aynı kareye girdi. Bu kare herkesin bildiği ilişkiyi alenileştirme adımıydı. Mavi boncukla önü açılmış mafya lideri olarak Erdoğan adına miting düzenliyor, racon kesiyor ve önüne geleni tehdit ediyordu. Tehditlerin nirvanasını kayıtlara geçirip devam edelim: “Erdoğan eceliyle bile ölse, ona diktatör diyenleri ağaçlara, bayrak direklerine asacağız.”
Gelelim YouTube fenomeni Sedat Peker’in sözlerine…
Videolardaki yaklaşımını “Erdoğan iyi çevresi kötü” perdesi altında eşeği dövemeyen semeri döver diye özetliyorum. “Türk İslam davasının abisini çaldınız. Ona gerçek olmayan bir Türkiye anlatıyorsunuz” ifadesi genel çerçeveyi çiziyor. Ülkede çok kötü şeyler yaşandığını ama Erdoğan’a başka bir Türkiye fotoğrafı gösterildiğini öne sürüyor. Ve konuşmalarının arasına gerçek kareleri serpiştiriyor. Söz konusu söylem bile başlı başına sorunlu, zira Erdoğan türü liderler bunu acziyet göndermesi olarak okur.
Cumhurbaşkanı, “koronavirüs pandemisinde bile büyüyen, halkına en fazla yardım dağıtan ülke” nutukları atarken, her videosu milyonlarca kez izlenen biri çıkıp “çocuklarına pide alamadığı için intihar edenleri” anlatıyor. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’yu muhatap alıyor lakin “kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla” durumu oluşuyor. AKP hükümetinin büyük zafer olarak sunduğu Karabağ konusunda da Soylu’ya cevap verirken kontra sorular sordu Peker: “Nahçıvan’la Türkiye arasında açılacak karayolu ne oldu? Türk askeri konuşlanacaktı, nerede bu askerler? Sahada kazanılan zaferi masada Ruslara teslim ettiler.”
Pelikanlar ve Serhat Albayrak konusunda ayrıntıya girmeye gerek yok. Asıl patronun AKP Lideri olduğu ve Ahmet Davutoğlu’nun Başbakanlıktan indirilmesindeki tetikçiliği sağır sultan biliyor. Bunlar pek rahatsız edici olmaz, turpun büyüğü Suriye konusu. İlk sefer konuşmak üzere aldığı notları kameraya tutarak mesaj verdi; diğerinde ise açıkça “Suriye’de benim para aldığımı söylüyorlar. Ben almadım ama alanları biliyorum ve hepsini anlatacağım” diyerek ucunu gösterdi. Suriye, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yumuşak karnı. Rusya da aynı taktikle diz çöktürmüştü. Oradaki kaotik ortamda silah ve petrol kaçakçılığının ekonomik boyutu dudak uçuklatıyor. Ve Erdoğan Ailesi hakkında ciddi suçlamalar dolaşıyor uluslararası kulislerde.
Peker, ülkedeki hukuk güvenliği açığı ve ticari hayatın hali pürmelalini de bütün çıplaklığıyla anlatıyor. İçişleri eski Bakanı Mehmet Ağar’ı suçlarken iki mala çökme hadisesini örnek veriyor. Biri Mübariz Mansimov’un Yalıkavak Marinası diğeri Altınbaş Soruşturması. İlki Azerbaycan’ın talebi ve Erdoğan’ın onayı ile gerçekleşiyor. İkincisi Ağar’ın kendi işi ve Saray’a ulaşan Altınbaşlar paçayı kurtarıyor. Peker’in iddiasına göre; Ağar, Emir Sarıgül’e eşiyle ilgili kaset veriyor. Şantaj yoluyla bir yalı ve yüklü miktarda para koparmaya çalışıyorlar. 39 kişi gözaltına alınıyor. Aile, Ağar’a gidiyor ve ‘ödeyin başka çaresi yok’ cevabı alıyor. Onların yanından İstanbul Emniyet Müdürü zafer Aktaş’ı arayarak güç gösterisi yapıyor. Ailenin lideri, İmam Altınbaş, Mustafa Erdoğan üzerinden Saray’a ulaşıp çökme işlemini durduruyor. Peker, “Biz Tayyip Abi’ye ulaşamadığımız için bu haldeyiz. Mektup yazdım onu da vermediler” diye hayıflanıyor.
İşadamlarının Saray’a girerken maruz kaldıkları kapsamlı aramaları dalga konusu yapıyor ve “Size hırsız muamelesi yapıyorlar, sesiniz çıkmıyor” sözleriyle aşağılıyor. Elbette “Tayyip Abi’nin haberi yoktur” şerhini ihmal etmiyor. Soylu’nun “Karısının iç çamaşırına saklanan rezil” gafının gölgesinde kaldı fakat benzer bir gafı Peker de yaptı. İşadamlarına “İçeride donunuzu da indiriyorlar mı? Donu da indir bir milyarlık ihale daha…” Buna neden kimse tepki göstermedi? Ne muhataplar ne de Saray cevap verdi.
Peker’in “Hani Nisan’da her şey değişecekti?” cümlesi Erdoğan’ın yumuşak karnına, paranoyasına sallanmış bir tekme. Aracı olacağız, affedilmeni sağlayacağız türünden bir cümle değil bu. Her şeyin değişmesinden en hafif ihtimalle Devlet Bahçeli’nin vesayetinin kalkmasını anlıyorum ben. Peker iade-i itibar ile geri dönecek, Alaattin Çakıcı’ya verilen mavi boncuğa tekrar sahip olacak. Böylesi Erdoğan için iyi senaryo ama her şeyin değişmesi daha kapsamlı anlamlar içeriyor. İçinde Erdoğan olmayan bir plana ‘her şey’ denemez.
Erdoğan’ın seçimlerde halkın önüne koyduğu iki kozu olurdu: Ekonomik istikrar ve terörle mücadele. “Biz gidersek istikrar bozulur evinize ekmek götüremezsiniz. Terör azar, can güvenliği yok olur” mesajı verirdi. Ekonomi iflas bayrağını çekmiş ama ilan edemiyorlar. Hazine ve Maliye Bakanı Damat Berat Albayrak istifa edip ortadan kayboldu, Saray’a Merkez Bankası Başkanı dayanmıyor. O kanat çöktü, elde kaldı terör. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, iyi bir PR kampanyasıyla kendini terörle mücadelenin koçbaşı haline getirdi. Böylesine öne çıkması ve rol çalması liderin hoşuna gitmiyor. Görevden almak için yeterince yıprandı, fakat onu Peker’e kurban vermek, dayandığı ikinci sütunu da yıkmak demek. “Terörün belini kıran adam” olarak sunduğumuz kişiyi, mafya tokat manyağı yaptı, biz de kovduk mu diyecekler? Erdoğan zor bir tercihle yüzyüze.
Dışarıdan görünen fotoğraf “eski tetikçisi Erdoğan’ın sırlarını ifşa ediyor” şeklinde. Erdoğan rejimi üzerindeki kir katmanını kalınlaştıran bir manzara. Borçlarını çevirmekte zorlanan ve para bulmak zorunda olan ülkenin pazarlık gücünü sıfırlayan bir görüntü. Marinalardan köftecilere geniş bir çökme portföyü var ve Türkiye’ye gelmek isteyen sermaye sahiplerinin ürkmesi kaçınılmaz.
Peker’in Cumhurbaşkanı’na karşı fazlasıyla olumlu yaklaşımı gözden kaçmıyor. Bu tür durumlarda insanları hem ifşa olma hem de birlikte anılma korkusu sarar. Hadi Özışık bile ‘namuslu adam’ demesinden rahatsız olmuş ve isminin videodan çıkarılması için gecenin bir vakti Peker’i aramış. Elbette üçüncü sınıf gazeteciyle bir muktediri kıyaslıyor değilim. Ancak bu Türkiye sınırlarının içinde böyledir. Diğer ülkelerin, politikacı, sermayedar ve gazetecisi açısından vahim bir tablo: Tescilli mafya lideri cumhurbaşkanına ‘Tayyip Abi’ diye hitap ediyor. Daha ne olsun!