Erdoğan Rejimi ölümcül hatalar yapmaya devam ediyor. Siyaseten intihara gidiyorlar. Bu tablo son anketlere de yansıyor. Yönetemedikleri ekonomide alarm düzeyi kırmızıya çıktı. Sınıfta kaldıkları koronavirüs salgınıyla mücadele, sağlıkla birlikte ekonomi politikalarının da iflasını ilan ediyor. AKP’den kopan büyük bir kitle var ancak henüz yanaşacak güvenli liman bulamadıklarından açıkta bekliyorlar. AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan ve ortağı Devlet Bahçeli’nin amacı bu kitleyi geri kazanmak; en azından karşıya geçmelerini engellemek. Muhalefet ise kendi tabanını konsolide etmekle birlikte kararsızları ürkütmemeyi istiyor. Seçimin sonucunu belirleyecek başlıklara tek tek baktığımızda avantajın muhalefet cephesinde olduğu görülüyor. Elbette maç doksan dakika ve karşıda her türlü şikede maharetli, hakem satınalmada tecrübeli bir rakip var. Yerel seçimlerde olduğu gibi öylesine baskın bir galibiyet olmalı ki çamura yatma ihtimali kalmasın.
Hiç şüphesiz sonucu etkileyecek birinci başlık ekonomi ve onun işsizlik gibi yansımaları. Cumhurbaşkanı Erdoğan liderliğindeki kadronun ekonomiyi yönetemediği konusunda neredeyse mutabakat oluşmuş durumda. Makro göstergelerle birlikte hayata yansıyan ekonomi, yakın tarihin en kötü fotoğrafı.
İktidarı ayakta tutan taşıyıcı sütunlar bel veriyor. Orta ölçekli esnaf ve çiftçi burnundan soluyor. Pandemi sürecinde bir yandan ABD ve İngiltere’ye bile yardım gönderdik cakası satarken esnafa sadece faizli kredi verildi. Somali’nin IMF’ye olan borcu üstlenilirken, kirasını ödeyemeyen esnafın kredi borcu silinmedi. Libya’ya aşı gönderilirken kendi vatandaşını aşılayamadı. Dolar üzerinden ödeme garantili yol, köprü, havaalanı yapan yandaş müteahhidi koruyan Erdoğan, normal vatandaşa ‘Ne halin varsa gör’ dedi.
Çiftçinin hali daha perişan. Önce patates soğan terör örgütü muamelesi gördüler. Tam kapanmayla birlikte pazar yerleri de çalışmayınca ellerindeki meyve ve sebzeleri çöpe döktüler. Bu hem çaresizlik hem de kitlesel bir protestoydu. Bir anda onlarca yerden çöpe dökülen meyve sebze görüntüleri yağdı. Bir yanda tüketici pahalılıktan meyve sebze yiyemezken öbür yanda çöpe giden tonlarca ürün…
Erdoğan, iktidarını ayakta tutan esnaf ve çiftçinin mağduriyetini giderecek bir şeyler yapmazsa bu öfke selinin önünde duramaz. Yandaş gazetelere yaptırılan ‘Salgında en büyük likit desteği sağlayan ülke’ haberleri ancak tuzu kuru yandaşları inandırır. Yalan olmasının yanında muhataplar bunu yaşayarak biliyor. ‘Neredeymiş bu yardımlar’ diye herkes birbirine soruyor. Yetmezmiş gibi bir de çek skandalına imza attılar. Karşılıksız çeklere uygulanan yaptırımları ertelemeleri gerekirken, tahsilatı bloke edecek kanun çıkardılar.
Şimdilerde içki yasağı ve kapanma tartışmalarıyla dinmiş gibi görünen 128 milyar dolar meselesi de seçim döneminde tekrar öne çıkacak. AKP bu paranın akıbetini açıklayamıyor. Muhalefet ekonomik krizle birlikte andığında mesaj yerine ulaşıyor. Seçmenin şuuraltına bu rakam yerleşti ve tatminkâr cevaplar verilmediği müddetçe aynı etkiyi oluşturmaya devam edecek.
Diğer hedefe ulaşan mesajlar ise çok maaşlı bürokratlar ve şımarık AKP’li çocuklar. ‘Purdacı Kürşat’la başlayan, ‘kripto paracı Faruk Özer’le devam eden silsilenin büyüklüğü biliniyor. İlk defa oy verecekler de dahil, genç işsizler rahatsız. Hasbelkader iş bulabilenler de AKP ile organik bağı yoksa hak ettiğinden çok daha kötü işler ve düşük maaşla yetiniyor. Herkesin gözü önünde yaşanan adaletsizlik ve üstüne sergilenen şımarıklık önemli bir handikap.
Her şeye rağmen gidip AKP ve Erdoğan’a oy veren kesimlerin iki endişesi vardı. ‘Ekonomi daha kötü olur ve ideolojik kazanımları kaybederiz’ korkusunu iyi kullandılar. Ancak geldiğimiz noktada bu korkular zayıfladı. Ekonomide ‘bundan kötü ne olacak’ kanısı yanında, Deva ve Gelecek Partisi’nin performansı etkili oluyor. Ali Babacan ekonomi yönetimi konusunda iyi bir imaja sahip. Ahmet Davutoğlu ise isabetli bir stratejiyle ekibindeki eski ekonomi bürokratlarını sahaya sürdü. Kerim Rota’dan İbrahim Turhan’a birçok eski güvenilir bürokrat, AKP’yi sarsıyor.
İdeolojik kazanımların kaybı endişesini izole eden iki gelişme var. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, partisindeki eleştirilere rağmen, Erdoğan’ın gazına gelmiyor. CHP, onun istediği şekilde piste çıkmıyor. Bundan daha önemlisi AKP kendi eliyle bu tedirginliği ortadan kaldıracak işler yapıyor. Cuma ve vakit namazlarında açık olan camilerde Furkan Vakfı mensubu kişiler itikaf yapınca kıyamet koptu. İnsanlar biber gazıyla ve yerlerde süründürülerek camiden çıkarıldı. 14 yaşındaki bir çocuğa ters kelepçe takıldı. Valiliğin ya da Cüppeli Ahmet gibi iktidar sözcülerinin ‘provokasyon’ iddiası ikna edicilikten uzak. Camide sessizce Kur’an okuyarak nasıl provokasyon yapılabilir ki!
‘Tek parti döneminde camiler ahır yapıldı’ cümlesi muhafazakar seçmenin zihninde sahici bir travmaydı. Başörtülü kadınlara çıplak arama tartışmalarının üstüne camiye polis baskını, AKP’nin daha ileri gidebileceğinin örnekleri olarak kayda geçti.
Anketlerde AKP’nin oy oranı karasızlar dağıtılmadan yüzde 27’lere düşmüş görünüyor. Kararsızların oy oranına göre dağıtılması her zaman doğru sonuç vermiyor. Yüzde 15 ila 20 arasında bir seçmen sandığa gitmiyor. Nirengi noktası hangi seçmenin sandığa küseceğini saptamak. Önceki seçimlerde AKP seçmenini sandığa taşıyabilirken muhalefet, bilhassa CHP’liler, gönülsüz davranırdı. Bu biraz da AKP’yi yenemeyiz algısından kaynaklanırdı. Yerel seçimlerde bu döngü kırıldı, muhalif seçmen oy verdi ve daha önemlisi Erdoğan’ı yenebileceğini gördü. ‘Ne yapar eder alır’ denilen İstanbul’u kaybetti. Önümüzdeki seçimde AKP seçmeninin kararsızlığı, sandığa soğukluğu sürecek diyebiliriz. Bunların bir kısmı da Deva ve Gelecek Partisi’ne yönlenecektir. O halde Erdoğan’ın en zor seçimi olacağını öngörmek boş kehanet olmayacaktır.
Erdoğan çemberi kırabilir mi? Siyasal ve sosyal gerçeklikten kopmuş bir liderin bunu yapması kolay değil. En önemli handikapı ise algı operasyonlarıyla bu badireyi atlatacağına ikna olması. Aslında algıya oynamak dışında şansı da yok. Ne 128 milyar doları yerine koyabilir, ne esnafın yüzünü güldürecek, çiftçiyi tekrar yanına çekecek destekleri verebilir. Tek çaresi içerde ya da dışarda bir savaş ama onu finanse etmek için de güçlü bir ekonomi gerekiyor.
Bülent Korucu / TR724