Baybaşin 90’lı yıllarda Kürt iş insanlarına yönelik cinayetlere Süleyman Demirel’in karar verdiğini Tansu Çiller’in ise uyguladığını ileri sürdü.
Uyuşturucu kaçakçısı ve suç örgütü liderliği ile suçlanan ve halen Hollanda Vught Cezaevi’nde tutuklu bulunan Hüseyin Baybaşin, suç örgütü lideri Sedat Peker’in Kürt iş insanlarının Tansu Çiller döneminde infaz edilmesiyle ilgili iddialarını doğrulayan açıklamalarda bulundu.
Baybaşin, 1990’larda Kürt iş insanlarının infazına Süleyman Demirel’in başkanlığında karar verildiğini, uygulamayı Tansu Çiller’in organize ettiğini öne sürdü.
Peker, 90’lı yıllarda Kürt iş insanlarının infaz edilmesiyle ilgili dönemin İçişleri Bakanı Mehmet Ağar’ı ve emekli yarbay Korkut Eken’i işaret etmişti.
İddiasını, “Emniyet Müdürlüğü döneminde Behçet Cantürk, Hüseyin Baybaşin, Savaş Buldan uyuşturucu işi yapıyorlardı. Hepsinden para aldı. En son siyasete girdi. Hayali cumhurbaşkanlığıydı. Adam oraya çıkarken geçmişi temizlemek için Tansu Hanım’ı ikna etti. Milli Güvenlik Konseyi’nde ‘devletler kendi gelecekleri için bu tip eylemler yapabilir’ diye sözlü karar çıkarıp başladılar hepsini öldürmeye. Vatan millet için değil kendi geçmişini temizlemek için yaptı” sözleriyle aktaran Peker’e yanıt Baybaşin’den geldi.
Artı Gerçek’in haberine göre, Baybaşin infazlarla ilgili, “1990’larda Kürt iş adamları gibi Kürt siyasi şahsiyetler, Kürt yazarlar ve Kürt etkin şahsiyetleri Demirel’in başkanlığında verilmiş olan bir karar ile sistemli ve organizeli olarak katledilmeye başlandılar. Uygulamayı Tansu Çiller denen XXX (çok afedersiniz) organize etti” dedi.
Baybaşin şunları söyledi:
“Öldürülecek Kürt şahsiyetlerin listesini o dönemin Askeri Yargıtay Başkanı İlhan Şener Paşa bizzat bana İstanbul’a getirip verdi. Kendisiyle çok yakın görüşüyorduk. Onunla birbirimizin evlerine giderdik ve Ankara’ya gittiğimde Gölbaşı’ndaki Vilayetler Evi’nde sürekli yemek yemeğe giderdik. Başka devlet yöneticileriyle de o ortamda ve o çevrede görüşürdük. Generaller lojmanındaydı. Benim orada görüştüğüm başka generaller de vardı. Yani bana İstanbul’a gelmesi için bana yakın olduğunu izah etmek için tekrarlıyorum; öldürülecek Kürt şahsiyetlerin listesini İlhan Şener Paşa bana bizzat verdikten sonra bu listenin iptal edilebilmesi için çok çalıştım. Kendisi de çok yardımcı oldu ama söylemek zorundayım başaramadım.
Bazı emniyet ve askeri görevliler, MİT kurumunun içinde bazı pislik kişilikler kendi kafalarına göre bazı şahıslardan para koparmak amacıyla başka listeler hazırlamışlardı ve insanlardan para almaya çalışmışlardı. Bazı insanlardan para almışlardı da ama Demirel’in başkanlığında hazırlanan liste para alınmak için kullanılmadı. Kürtleri korkutup sindirmek amacıyla eli kanlı Demirel döneminde onun kendi kararıydı. Onun etrafındaki kişiliklerde onun emirlerine uygun davranmışlardı. İlhan Şener Paşa, bana bu durumu listeyi verirken çok net olarak izah etti. Barbarca katledilen Kürt şahsiyetlerin hepsi emniyet görevlileri, emniyet araçları ve emniyete ait alanlar kullanılarak evlerinden, işyerlerinden ve yoldan alınıp kalleşçe katledildiler. Mehmet Ağar da Emniyet Genel Müdürüydü.
Ayrıca emniyetin her alanında gözü kulağı vardı. Bir veya iki değildi, bir kişi veya iki kişi katledilmedi. Sistemli bir katliam yapıldı. Emniyet adına hiçbir soruşturma da yapılmadı. Mehmet Bey’in olayları bilmiyor olmasını, düşünemiyorum. En azından bir soruşturma başlatabilirdi. Ben kendisine müşterek dostumuz olan bir milletvekili aracılığıyla haber gönderdim. ‘Eğer bu olayları durdurmazlarsa ve bir soruşturma başlatmazlarsa ben o zaman bildiklerimin hepsinin suratına tükürük gibi çarparım’ dedim. Mehmet Ağar’ın bizzat yaptığına dair somut bir bilgiye sahip değilim. Öyle bir bilgiye de ulaşamadım. Hüseyin Kocadağ ile de telefonda görüşüp sordum. Kocadağ, isim vermeden Ağar’ı kastederek, ‘Ağa’nın haberi olmadan olur mu?’ diye cevap verdi. Kocadağ ve Ümit Bağbek kaçırılma ve katledilme operasyonlarında organize görevini yapmışlardı. Hüseyin Kocadağ bana bunu net olarak söyledi. Ümit Bağbek de bunu bana detaylı olarak izah etti. İlhan Paşa benimle görüşmeye geldiğinde Ümit Bağbek’i aradı ve Bağbek ile görüştüm. Ümit bana dedi ki, ‘Hüseyin Paşa bizim babamızdır. Ben onun için ölüme bile giderim. Ama bu kararları değiştirmeye gücüm yetmez. Bu iş trilyon dolarla da değişmez. Bizler sana yönelik yapılacak olan operasyonu biraz sallayabiliriz, erteleyebiliriz ama iptal edemeyiz.’
‘Peki’ dedim, ‘Ümit, sen bu çalışmaların neresindesin?’ Dedi ki; ‘Paşa beni arayıp sorduğuna göre Paşa olayları biliyor. Sana izah etsin ama biz uygulama biriminin başındayız’’ dedi. İlhan Paşa bana detaylı olarak izah etti. Yani Ümit’in, koordineli olarak organize ettiğini, kaçırma olaylarını, katledilme olaylarını, nereye atılması gerektiği olaylarının talimata uygun olarak yerine getirildiğini bildiğini söyledi. Bana Ümit dedi ki, ‘Sürekli aynı yerlere gitme, aynı arabalarla gezme, korumasız dolaşma, telefonlarda gideceğin yerleri konuşma, Türkiye’den çıkıp gitsen de peşinden gelecekler. Kurtuluşu yok bunun!’
Paşa bu konuyla ilgili, ‘Ankara’da halletmeye çalışıyoruz senin adının listeden çıkması için. Onun gibi birkaç devlet büyüğü daha çalışıyor ama bunlardan bilgimiz olduğu halde biliyoruz ki sonuç değişmeyecek.’ Sonuç itibariyle size söylemek istediğim katledilen insanlarımızın katili, devlettir. Ankara’da bu hususla ilgili mahkeme vardı. Eren Keskin Hanım mahkemede avukattı ve mahkeme benim tanıklığım için karar aldı. Talimatla ifademin alınması için dosya Hollanda’ya geldi. Sanırım 2012 yılında Hollanda’nın Utrecht şehrinin adliyesinde Türkiye-Hollanda Adalet Bakanlıklarının çalışmaları sonucunda Hollanda hâkimine, Ankara Adliyesi’nin talimatı olan dosyaya göre sorularını yanıtladım. Eren Keskin Hanım, bu olayları daha iyi bilir. İfademin bir kopyasını size sunabilir. Bu hususta birçok kitaplar yazılacak kadar bilgi var ama özetle bildiğim doğrular bunlardır.”