YORUM | ALPER ENDER FIRAT
Sünnet diye bıraktığı sakalına incelikli bir bakım yaptırmış, cildi için de makyaj odasında çok uzun bir süre vakit geçirdiği anlaşılıyor. Işıl ışıl parlamasından hayli pahalı olduğu belli elbiselerini yakıştırmış, fazla kilolarından kurtulunca, fit duruşu en az 15 yaş genç gösteriyor. Bu sahur zamanı, bize vaaz etmek için dış görüntüsüne hayli emek vermiş belli. Birazdan dünya malının ne kadar anlamsız olduğunu, dünyanın gelip geçici bir diyar olduğunu anlatacak. Dinin vaz ettiği şeyler ağızda durunca, sözde kalınca ne kadar da güzel, ne kadar da fiyakalı…
Şimdi fakirliği kutsayacak, bir lokma bir hırka yeter diyecek, dünyanın geçiciliğinden dem vuracak, zenginliğin ne kadar boş bir heves olduğundan girip Hz. Ömer’in adaletinden çıkacak. Sahabelerin örnek hayatından, ecdadımızın hangi olayda hangi güzel davranışı, nasıl sergilediğini ağzını yaya yaya anlatacak, anlatacak, anlatacak… Sesine biraz duygu yüklemesi yapacak, gerektiğinde alçaltıp, gerektiğinde yükseltecek, aniden duracak, hızla tekrar başlayacak böylece herkesi derinden etkilendiğini, herkesin sesinin etkileyiciliğiyle irşat olduğunu zannedecek… Sonra uyumayıp da gecenin bir vaktinde gelip televizyonlarda Allah’ı anlattığı için ne kadar fedakarlık yaptığını düşünecek…
Oh, mis…
Ama hiç düşünmeyecek, insandan çok bilgisayarda üretilmiş simülasyon bir figüre benzediğini fark etmeyecek. Görüntüsünün plastik, yüz ifadelerinin, mimiklerin hepsi plastik olduğunun da farkında olmayacak. Söylediği sözlerin gırtlağından içeri girmediğinin anlaşılmadığını sanmaya devam edecek.
Bilmiyorum, belki de bana öyle geliyor.
Kim bilir belki toplumda bu denli acı varken, bu denli yoksulluk, yoksunluk yaşanıyorken, zenginlik ve debdebe içinde yaşayanların diğerlerine dünya malının geçiciliği, yoksulların ahiretteki derecelerini anlatıyor olması bana geldiği gibi herkese iğrenç gelmiyor olabilir.
Onlar belki de düştükleri durumu fark etmiyorlar, sadece Müslümanlıktan değil insanlıktan da nasıl uzaklaştıklarının farkında değiller. Belki farkında olmak işlerine gelmiyor bilemiyorum.
Bu ramazan günü işsizlikten canına kıyan birinin ardından sosyal medya hesabındaki biosunda “Kul, insan, Müslüman, baba, okur-yazar” bilmem ne diye yazan trol, intihar eden adamın pahalı dediği cep telefonuna dikkat çekiyor. “Madem paran yoktu bu telefona nereden para buldun…” Canına kıymak bile ikna edememiş adamı.
İnsanlıktan çıktığının farkına bile varamamak, vicdan diye taşıdığı şeyin bir ceset olduğunu görmemek ne büyük bir cezalandırmadır. Allah bir insana bundan daha büyük bir ceza verebilir mi?
Ramazan günü yaşlı bir kadının çöpten yiyecek topluyor, çocuklarına yediriyor olması vicdanında küçücük bir esintiye bile neden olmuyor. Milyonlarca insan pandemi kapanmasında Bodrum’a, Çeşme’ye, Alanya’ya gittiğini nazara verip yoksulluk olsaydı bu kadar insan tatile gidebilir miydi diyor?
Yaşlı bir kadının çöpten topladığı yiyecekleri evine götürmesi ve on binlerce insanın yiyeceklerini çöpten bulması din ticaretiyle iktidar olmuş bir partide kimsenin kalbini titretmiyor. Nasıl bir tükenmişliktir, nasıl bir bitmişliktir… Zulmün sindiği ülkeyi Ramazanın ruhu terk etti. Ramazan olduğunu belli eden hiçbir şey yok. Zulme Ramazan molası bile vermeyi düşünmeyen din tüccarları kutsal olan her şeyi yok etti.
Oysa Ramazanı çok özlüyorum. Susuzluktan dilimin dışarı çıktığı dakika dakika iftarı beklediğim zamanları. İftar saatinde yeryüzünü saran o atmosferi… İftara gelmeleri, teravihe gitmelerimizi, teravih sonrası cami avlusu sohbetlerini… Sahur yapmayı, sabah namazını beklemeyi, tanyeli ağarıncaya kadar uyanık kalmayı… Mümin olanları, inanmışları, sahici insanları… Hiçbir hesabı kitabı olmadan, sadece Allah’a iman ettiği için oruç tutanları…
Her şeyi yakıp kuruttular… Her şeyimizi talan ettiler…
Yüreğimiz kurudu Allah’ım. Medet…
Kaynak: Tr724