YORUM | MAHMUT AKPINAR
Sedat Peker’in videoları rekorlar kırmaya devam ediyor. Dünya medyasında haber oluyor, izlenme oranları en popular filmleri geçip birinciliğe yerleşiyor. Ben çayımı demliyor, çekirdeğimi alıyor ve film tadında izliyorum Peker’i.
Bir yandan ülkede yaşanan kirli ilişkileri, devlet mafya ortaklığını, derin devletin katil, yolsuz yüzünü gösterdiği için Peker’in videolarından memnuniyet duyuyorum. Bunların kamuoyuna mal olmasına, ifşa edilmesine seviniyorum. Ama öte yandan, bunun için maaş alan savcıların, polisin değil, bu ilişkileri, kirli çarkın parçası olan bir mafya liderinin ortaya çıkarması beni umutsuzluğa sevk ediyor. Yani karmaşık duygular yaşıyorum. Umut ve hayal kırıklığı arasında gelgitler yaşıyorum.
Peker videolarının altındaki yorumlara bakıyorum, münhasıran gençler arasında Peker’i ağzı açık dinleyen, ona özenen, onu “kahraman”, “vatansever” gören, model alan ciddi bir kitlenin varlığını gözlemliyorum. Pek çok gencin mafya lideri olmak için hayaller kurduğunu düşününce ülkenin geleceği adına kaygılarım derinleşiyor.
Sedat Peker’in ifşaatlarının sarsıcılığı, siyasetin, devletin kirlenmişliği üzerine oluşturduğu farkındalık, bir dip temizlik yapılabileceği noktasında ümit uyarıyor. Ama sonra Susurluk gibi olayların, onlarca derin siyasi cinayetin örtülüp unutulduğunu, halkımızın balık hafızalı, medyanın ilkesiz olduğunu hatırlıyorum. Bu da örtülürse bir sonraki kirliliğin düzeyi ne olur diye kabuslar görüyorum.
Muhalif siyasetçilerin, aydınların, münhasıran sol ve seküler kesimlerin Peker’in AKP’yi zora sokan açıklamalarının üzerine gitmesi, iddiaları gündeme taşıması, temiz toplum adına beni ümitlendiriyor. Ama aynı kesimlerin Sedat Peker’in Ergenekon’la, devletin derin ama seküler kesimleriyle karıştığı suçları, cinayetleri yok saymaları, demokrasiye kasteden laikçi-darbeci eylemleri hala problem etmemeleri beni kaygılandırıyor.
Peker’in Mehmet Ağar’dan başlayıp Süleyman Soylu’ya kadar kirli ve kanlı siyasetçileri deşifre etmesi, son videosunda Erdoğan’ın has adamı Binali Yıldırım’ın oğluna gelmesi “Bir şeyler olacak galiba!” diye ümidimi artırıyor. Ama Peker’in kendi hedefleri için bir pazarlık süreci yürüttüğünü ve Erdoğan’ı bazı tavizlere zorladığını hatırlıyorum. Hala Erdoğan’la Peker’in uzlaşabileceği ihtimalini uzak görmüyorum. Böyle bir ihtimalde her şeyin örtüleceğini biliyor ve tekrar karamsarlığa bürünüyorum.
Sedat Peker’in yüzyılın en kirli, en zalim iktidarına dönüşmüş AKP’nin etrafını kazması, Erdoğan’ın altını boşaltması temiz bir gelecek için umut vadediyor. Ama öte yandan Veli Küçük tarafından özel yetiştirilen Sedat Peker’in derin-kirli devletin başka yüzü olan Ergenekoncular tarafından kullanılıyor olma ihtimali aklıma geliyor. Devletin, gücün hırsızlardan tekrar katillerin, Ergenekoncuların eline geçeceği, din satan mafyadan, kan döken seküler mafyaya geçeceği endişesini yaşıyorum. “Acaba Peker, Erdoğan’ı devirip kendi karanlık devletini tekrar hakim kılmak için Ergenekon’un kullandığı bir manivela mı?” diye düşünmeden edemiyorum.
Aydınların, gazetecilerin kirli ilişkileri deşifre etmek için ciddi çaba gösterdiğini, muhalefetin AKP’nin yolsuzluklarının üzerine gittiğini görüyor ve “Acaba ülkede yolsuzluk ve hukuksuzlukla mücadele için ortak bir bilinç mi oluşuyor?” diye seviniyorum. Ama gerek gazetecilerin gerek siyasetçilerin 17/25 Aralık davalarının malzemelerini sonuna kadar kullanırken, görevini yaptığı için yıllardır hapislerde tutulan, yasal ve yetkili savcıları, polisleri hiç anmamaları, “Bu yargıçlar, polisler neden hapiste?” diye diye sormamaları, dahası Erdoğan ağzıyla “FETÖ” demeye devam etmeleri bütün hevesimi kursağımda bırakıyor.
Herkesin dilinde “Devlet mafyalaşmış, her yeri mafya sarmış!” lafı var. Bu sürpriz değildi. Halk “Çalıyor ama çalışıyor!” dediğinde işin buraya geleceği çok açıktı, sadece zaman meselesiydi. AKP de bu sürede ülkeyi bitirmek ve batırmak için elinden geleni tekmil yaptı.
Peker, hakkında yakalama kararı çıkarıldıktan sonra yaptığı paylaşımlarda mücadele edeceğini ilan etti. İfşaatlarına devam etmesini, hatta derinleştirmesini ümit ediyorum. Ama Erdoğan’ın siyasi muhalifleri için tehditler savurup “Bunlar daha iyi günler!” demesi kaosa, huzursuzluğa dayalı yeni oyunlar oynanacağı ve kirlenmişliğin unutturulacağı konusunda beni kaygılandırıyor. 7 Haziran seçimlerinden sonra bunu yaptı ve başardı. Siyaseten hala Erdoğan’ın ciddi bir alternatifi yok. Zira alternatifleri satın almak veya elimine etmek onun temel politikası. Türk toplumu olağanüstü dönemlerde iktidarı eleştirmeyi terk eder ve olana rıza gösterir. Bunu çok iyi bilen Erdoğan, anlaşılan kaosa dayalı yeni oyun planlarına hazırlanıyor. Bu ülke AKP’den çok zarar gördü, toplum Erdoğan iktidarı tarafından defalarca iğfal edildi, aldatıldı. Ama bir “kaos” olur ve “ülkenin güvenliği, devletin geleceği!” denirse toplumun yine her şeyi unutup gücün, iktidarın yanında yer alacağından kaygılıyım.
Bir organize suç örgütü liderinin açıklamalarından gerçeğe ulaşmayı, adaletin tecellisini bekleyen ülke olduk. Umarım yaşananlardan bağımsız yargı, açık toplum, şeffaf devlet dersi çıkarılır. Ama çeteleşmenin “delikanlılık” sayılıp patlama yapması da ihtimal dışı değil.
Türkiye’nin en büyük problemi yolsuzlukla mücadele, kirli ilişkileri yargılama, derin devleti temizleme değil. Bunu yapmaya engel olan mahallecilik! Adaleti, hukuku her kesimin sadece kendisi için istemesi. İdeolojik körlük ve başkalarına beslenen onulmaz husumet ülkenin en büyük açmazı!
Kaynak: Tr724