Gazeteci Uğur Mumcu’nun öldürülmesinin üzerinden 28 yıl geçti. Bugüne kadar 629 kişi sorgulandı, bazıları tutuklandı. Cinayet aydınlatılamadı. Bu kez Peker’in adres göstermesiyle gündemde. 5,5 yıl hapis yatan Çelik yaşadıklarını anlattı.
Türkiye basınının güçlü kalemi “sakıncalı piyade” gazeteci-yazar Uğur Mumcu, 24 Ocak 1993’te Ankara’da evinin önündeki aracına yerleştirilen bombanın patlatılması üzerine yaşamını yitirdi.
Aradan geçen 28 yılda Mumcu cinayeti hiç gündemden düşmedi. Bu süre içerisinde 629 kişi gözaltına alındı, sorgudan geçirildi, kimisi de tutuklandı. Bulardan 100’ü aşkın kişi gördüğü işkenceler yüzünden ‘Uğur Mumcu’yu ben öldürdüm’ demek zorunda kaldı. O kişilerden biri de Selam gazetesinde halkla ilişkilerde çalışan ve yazılar yazan Abdulhamit Çelik’ti.
“9 gün boyunca işkenceye maruz kaldım. Önüme koydukları ifadeyi imzaladım” diyen Çelik, 5,5 yıl cezaevinde kaldı. Sadece o değil Selam’dan tanıdığı Hasan Kılıç, Mehmet Şahin, Mehmet Ali Tekin ve daha birçok kişi benzer durumları yaşadı.
Çelik cezaevinde çıktıktan sonra “Uğur Mumcu’yu Ben mi Öldürdüm?” isimli bir kitap yazdı. Bu kitapta yapılan işkenceleri, karşılaştıkları haksızlıkları ve cinayetle bir bağlantısı olmadığını anlattı.
Independent Türkçe’den Adem Demir, Sedat Peker’in Mumcu’nun katili için Mehmet Ağar’ın işaret etmesi üzerine Çelik ile görüştü.
“‘Her mahkemede Mumcu’yu ben öldürdüm’ diyen Argun Çetin serbest bırakıldı”
Sedat Peker’in “Katil Mehmet Ağar” demesiyle dikkatler yine Uğur Mumcu cinayetine çevrildi. Katil başkasıysa siz niye yargılandınız ve cezaevinde kaldınız?
Hukuk olmadığı için yargılandık. Uğur Mumcu davası tamamıyla siyasiydi. Kurban olarak bizleri seçtiler. Biz yakalanmadan önce de Uğur Mumcu cinayetinden dolayı yakalanıp yargılanan ve tutuklanan birçok kişi olmuştu.
Bize yönelik operasyondan 1,5 yıl önce Abdullah Argun Çetin diye biri vardı. Bu kişi tam da Sedat Peker’in bahsettiği gibi ülkücü, mafya ve çeteciydi. Avrupa’dan gelmişti. “Uğur Mumcu’yu ben öldürdüm” dediği için yargılandı. Bize yönelik operasyon yapılıp hepimizi mahkemeye çıkardıklarında kendisi hala cezaevindeydi. Bizleri mahkemeye çıkardıklarında Argun Çetin’i serbest bıraktılar. Duruşma salonunda bile “Cinayeti ben işledim” diyordu. Hakim ise “Senin bu olayla ilgin yok. Serbestsin” dedi ve bıraktı.
Şu garabete bakar mısınız? “Uğur Mumcu’yu öldürdüm” diyen tahliye edildi, “Cinayetle ilgimiz yok” diyenler tutuklandı. Biz halen o davadan dolayı yargılanıyoruz.
“Tuğla çekilmedi ama binlerce insan mağdur edildi”
Mahkemeye göre “Argun Çetin” katil değil, size göre de “cinayeti siz işlemediniz” Peki kim yaptı?
Peker adres göstermiş. Onlar birbirlerini iyi tanıyor. Cinayetin işlendiği dönemde ben ve bazı arkadaşlarım gazetecilik yapıyorduk. Mehmet Ağar’ın Güldal Mumcu’ya söylediği söz herkesin aklında olduğu gibi benim de hafızamda: “Tuğlayı çekersem duvar yıkılır”. O tuğla hiç çekilmedi, duvar da yıkılmadı. Ama bu tehdidi yapanlar işin aslını ve katilleri çok iyi biliyor.
Devlet o tuğlayı çok iyi biliyor. Ama birinden hesap sormak yerine 629 insanı mağdur etmeyi tercih ediyor. İnsanlar hala mağdur ediliyor. Hala yargılandığımız davadan 3 arkadaşımız cezaevinde. Bunlar ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası aldı. Yaklaşık 21 yıldır mahkememiz devam ediyor. Yargılamanın nereye kadar devam edeceğini bile kestiremiyoruz. Bunun hesabını kim verecek?
“Mumcu öldürüldüğü gün düğünüm vardı”
Biraz geçmişe gidelim mi? Uğur Mumcu öldürüldüğü gün düğününüz mü vardı?
Evleniyordum. Yaklaşık 500’ün üzerinden bir davetli vardı. Düğünümüz olduğunu belge ve bilgileriyle sunduk. Savcılık kabul etmedi. Davetiyeyi, düğün günü çekilen video görüntülerini bile görmek istemedi. O dönemin savcısı Hamza Keleş’ti. Ortaya çıkan bunca gerçeğe rağmen hala cinayetin tarafımızdan işlendiği iddiasında. Katil biz isek 3 kişi niye müebbet yedi? Şayet onlar cinayeti işlemişse bizler niye ceza aldık? Kaldı ki ne biz ne de müebbet yiyenler bu cinayeti işledi. İşleyenler belki de dışarıda ellerini kollarını sallayarak geziyor.
O dönemde hiç Ankara’ya gitmediğinizi de iddia ediyorsunuz…
Kesinlikle hiç gitmedim. Gittiğimi iddia edenleri ispatlaması gerekiyor.
Peki niye “bu cinayeti işledim” dediniz. Cezaevinden çıktıktan sonra da “Uğur Mumcu’yu Ben mi Öldürdüm?” adlı bir kitap yazdınız?
Her türlü işkenceye maruz kaldım. Gördüğüm işkence yetmemiş olacak ki çocuğum ve eşimle tehdit ettiler. Bizden sonra yakalananlar oldu. Mumcu cinayetini bunlara yıkmak için poliste işkence altında verdiğimiz ifademizi değiştirmemizi istediler. Hamza Keleş, bunun için cezaevine geldi ve ifademizi değiştirmemizi istedi. Biz de mağdurlara yenileri eklenmesin diye ifademizi değiştirmedik. Poliste zorla ve işkenceyle bize imzalatılan ifademizi mahkemede reddettik. Ama Hamza Keleş, intikam duygusuyla yaklaştı ve bizle beraber birçok kişiye “Mumcu’nun katilleri” damgası vurmaya çalıştı.
“9 gün boyunca en ağır işkenceye maruz kaldım”
Ne tür işkenceler gördünüz?
İşkencenin her türlüsünü gördüm. Hem İstanbul Emniyeti Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü’nde hem de Ankara Emniyeti Terörle Şube Müdürlüğü’nde. 24 saat anadan doğma çırılçıplaktık. Kafaya poşet geçirip boğmaya çalışmak, elektrik verme, Filistin askısı, haya sıkma ve… 9 gün boyunca en ağır işkenceye maruz kaldım. Bunların aynısını eşime ve çocuğuma yapacaklarını söyleyip sürekli tehdit ettiler.
Bugün “işkence yok” diyorlar ama bu koca bir yalandır. Türkiye’de işkencenin her türlüsü hala devam ettiğine inanıyorum. “Yok” diyen de oraya düştüğünde gerçekle yüz yüze geliyor. Bugün yüzlerce belki de binlerce insan hiçbir suçu olmadığı halde cezaevinde tutuluyor. Ben kendim yaşadım ve gördüm. Çok masumların canının yakıldığına tanık oldum.
“İşkencecim Gül’ün başkoruması oldu”
İşkenceciniz kimdi? Tanıyor musunuz?
Bana işkence yapan kişi yıllarca 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün başkoruması olarak görev yaptı. Kitabımda bunu yazdım. O dönemde basında yer aldı. Bunun üzerine Abdullah Gül, “Dava açarız” dedi. Ancak daha sonra gerçeği öğrendiği için dava açmaktan vazgeçti. Soyadı önemli değil ama adı Osman’dır işkencecimin.
İşkence gördüğünüze dair hiç rapor aldınız mı?
Terörle mücadelede şöyle bir uygulama var. Sizi hangi ekip alırsa, sonuna kadar aynı ekip işlemlerinizi sürdürüyor. Gözaltında çıkıp cezaevine götürüldüğümüzde işkenceyi ispatlamak için doktora gittik. Eskişehir’de hastaneye gittiğimizde bizimle ilgilenen ekipten polislerin geldiğini öğrendik. Doktor işkence gördüğümüze dair rapor yazdı ama bu kayıtlara geçmedi. Defalarca bunu mahkemeden talep ettik. Belge bir türlü gelmedi. Hatta Çapa Tıp Fakültesi’nde Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı, bizlerin işkenceye tabi tutulduğumuza dair yazı verdi. Bunu mahkemeye sunduk ancak kabul bile görmedi.
“İşkencecimi Fatih’te gördüm, beti benzi attı”
Size işkence eden polisle karşılaştınız mı?
35 yıla yakın bir süredir Fatih’te oturuyorum işkencecilerden biriyle yolda karşılaştım. Kucağında bebeği vardı. Beni görünce beti benzi attı. Sapsarı kesildi. Gözlerinin içine bakarak yanından geçip gittim.
Neler hissettiniz. İntikam alma düşüncesi bir an olsa bile aklınızdan geçti mi?
Bir işkencecinin kesinlikle kendinden utanması gerektiğini düşünüyorum. Allah, Müslümanlara “size yapılanlara misliyle cevap verin” diye bir hak vermiş. O günkü işkencecilerin hala bir yerlerde görevli olduğuna inanıyorum. Bunların arasında çok FETÖ’cü çıktı. “Operasyonları rüyalar sayesinde yaptık” diyen polisler bile oldu. Ama uğradığım haksızlığı telafi etme hakkımı mahfuz tutuyorum.
Cezaevi günleriniz nasıl geçti? Neler yaptınız?
Ömrümün en verimli dönemi cezaevinde geçti. Az çok İngilizce biliyordum. Bunu cezaevinde ilerlettim. Bol bol okudum. Hiç boş zamanım olmadı. İngilizcenin yanı sıra bir de Açıköğretim Fakültesi İşletme Bölümü’nü bitirdim.
“Devlet katil veya katilleri biliyor”
Sizce Uğur Mumcu’yu kim öldürdü?
Devlet yetkilileri itiraf ettiler. Mehmet Ağar, tuğlayı işaret etti. Dönemin savcıları, “Devlet isterse gerçek katili anında bulur” dedi. Bana göre devletin görevlileri “yok” etti. Birçok kişiyi kurban seçti. Hala bu suçu başkasına atmaya devam ediyor. Sedat Peker, şimdi ‘Katil Mehmet Ağar’ diyor. Belki birkaç yıl sonra başka birileri “katil” diye bir başka birini veya birilerini gösterirler. Yani Uğur Mumcu’nun katilleri listesine başkaları eklenebilir. Her gelen iktidar, kendine göre bir düşman üretmek zorunda hissediyor kendini. Bu işin failleri bellidir. Devlet bunu çok iyi biliyor. Fakat faili meçhul olarak kalmasını istiyor.
“Peker’in gösterdiği adres yüzde 99 doğru”
Sedat Peker’in işaret ettiği adrese ilişkin görüşünüz nedir?
Bence yüzde 99 doğrudur. “O tuğlayı çekersem duvar yıkılır devlet altında kalır. Kimsenin hesap sormaya gücü yetmez” diyerek faillin güçlü oluşuna dikkati çekmişti Mehmet Ağar. Uğur Mumcu, yazdıklarıyla Müslümanları değil, uyuşturucu ticareti yapanları, kirli işlerin içinde olanları, mafya ve çetelerle iç içe geçen ilişkinlerin odağında yer alanları deşifre ettiği için öldürüldü.
İran ile nasıl bağlantı kuruldu?
Tevhid dergisi ve Selam gazetesinin halkla ilişkilerini yürüttüm. İran devrimine sıcak bakan yazılar yayınlanıyordu. 1990’da Farsça öğrenmek için İran’a gitmiştim. 1996’da öldürülen 2 İranlı ile ilgili gözaltına alındım, işkenceye maruz kaldım ama sonrasında beraat ettim. İsmimizin üstü çizilmişti bir kere. Uğur Mumcu olayında ise işin içine Mossad ve CIA’da dahil olmuştu. İran’ın İsfahan kentinde 18-19 Yahudi yakalandı. Hemen arkasında Türkiye’de “İran’a yakın” olduğumuz iddiasıyla bize operasyon yapıldı.
Peki, kendinizi İran’a yakın görüyor muydunuz?
İran İslam Cumhuriyeti’ni seviyordum. Hala da sevgim devam ediyor.
“Hukukun sağcısı-solcusu, dindarı-dinsizi olmaz”
Davanız devam ediyor. Tekrar cezaevine girme durumunuz var mı?
Fazlasıyla cezaevinde kaldım. Şu anda görünen o ki, “terör örgütüne üye olmaktan” ceza alacağız. En üst sınırdan zaten cezamızı çektik. Hukukta insanların sağcısı-solcusu-dindarı-dinsiz ayrımının yapılmaması gerekiyor. Ama her kesim kendine yakın gördüğünü önceliyor. Türkiye ne kaybediyorsa bu anlayıştan kaybediyor.
Bir örnek vermek istiyorum. Yargılandığımız ilk dönemde Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) İnsan Hakları Komisyonu Başkanı Sema Pişkinsüt idi. O zamanlar, birçok Müslüman gazeteci, Uğur Mumcu cinayeti konusunda bizlerin dinlenmesi gerektiğini yazıyordu. Ancak daha sonra İnsan Hakları Komisyonu Başkanı Mehmet Elkatmış oldu. Fakat, dindar gazeteciler Mehmet Elkatmış’a bu durum hiç hatırlatmadılar. Ben çıkıp kitabımı yazdığımda bir gün bir otelde Mehmet Elkatmış ile görüştüm. Bana herkesin içinde yüksek sesle “Ben teröristlerle görüşmem” dedi. Şimdi ise “Bu olayların aydınlatılması gerektiği” söylüyor. Muhalefette olanlar iktidara geldiklerinde devletleşiyor ve önce eleştirdikleri muhaliflere benzemeye başlıyorlar.
“İç hukuk tükenince davayı AİHM’ye götüreceğim”
Davanın sonucu ne olursa olsun Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne taşımayı düşünüyor musunuz?
Bunu her şekilde AİHM’ye taşıyacağım. Zaten uzun yargılama konusunu götürdüm ve Türkiye haksız bulundu. Henüz Türkiye’deki yargılama tüketilmediği için götüremiyorum. Türkiye’deki iç hukuk tamamladıktan sonra uğradığımız zararların telafisi için uluslararası hukuka müracaat edeceğim. AİHM’deki yargılama aşamasında işkence görüp görmediğimizi de ispatlama durumumuz olacak.
KAYNAK: INDEPENDENT TÜRKÇE – ADEM DEMİR