3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü’nde gözlerin çevrildiği ülkelerin arasında Türkiye de var. Türkiye’de en fazla sorun yaşayan kesimin başında Kürt basını geliyor. Geçen yıl da birçok soruşturma ve davayla karşı karşıya kalan Kürt basını, ilgisizlikten şikayetçi.
Merkezi Diyarbakır’da bulunan Dicle Fırat Gazeteciler Derneği’nin hazırladığı “2020 Yılı Gazetecilere Yönelik Hak İhlalleri Raporu”na göre geçen yıl 79 gazeteci gözaltına alındı, 24 gazeteci tutuklandı, 54 gazeteci hakkında soruşturma açıldı. Yine raporda yer alan bilgilere göre 43 kişiye toplamda 150 yıl 15 gün hapis, 56 bin 310 TL para cezası kesilirken, 231 dosyadan 539 gazetecinin yargılanmasına devam edildi.
Derneğin Mart 2021 raporuna göreyse 6 gazeteci hakkında dava, 1 gazeteci hakkında soruşturma açıldı. Dernek verilerine göre 6 Nisan 2021 itibarıyla tutuklu gazeteci sayısı ise 76.
DBP eylemini takip eden gazeteciye dava
Derneğin verileri arasında muhalif ve Kürt basınında çalışanlar önemli yer tutuyor. Bunlardan biri de Van’da görev yapan Serbest Gazeteci Ruşen Takva.
Hakkında ‘örgüt üyeliği’ iddiasıyla açılan davada Takva için 18 yıl hapis cezası isteniyor. VOA Türkçe’nin sorularını yanıtlayan Takva, hakkındaki iddialara anlam veremediğini söyledi. Eylemcilerin önünde yürürken çekilen fotoğrafının davada delil olarak gösterildiğini vurgulayan Takva, şunları söyledi: “100 sayfadan fazla bir dosya hazırlanmış. Dosyanın içerisinde kimlik bilgilerim, benim hakkımda hazırlanan iddianameye çıkardığınız zaman, 100 sayfanın içinde sadece yarım sayfalık bir delil var. O delil de 8 Ocak’ta Demokratik Bölgeler Partisi basın açıklaması yapacağı sırada, orada bulunan güvenlik güçlerinin çektiği videoda, kitle benim arkamdayken, videodan bir fotoğraf keserek, kitleyi yönlendiren kişinin ben olduğuma kanaat getirilmiş. Savcılık da bu iddianameyi kabul etmiş. Sadece o fotoğrafla örgüt üyesi olduğuma kanaat getirmiş ve hem 2911 sayılı kanuna muhalefet hem de kitleyi sevk ve idare eden Van’daki kişinin ben olduğumu iddia etmiş ve dava açmış.”
Davayı ‘kaygı verici’ olarak yorumlayan Takva, “İşin bu kadar ciddiyetsizleştiğini, devlet yapılanması bu kadar ciddiyetsizleştiğini görünce, benim için ne trajedi ne de komik olmuştur. Bu üzücü bir durum, tehlikeli ve kaygı uyandıracak bir durum. Hem bizim açımızdan hem bütün Türkiye’de yaşayan insanlar açısından çok kaygı verici bir durum” dedi.
Takva Haziran ayında yargılanmaya başlanacak.
Helikopterden atılma iddialarından sonra gelen dava
Son ayların en tartışmalı davalarında bir de yine Van’da görüldü. Van’da iki köylünün helikopterden atıldıkları iddiasını haberleştirdikten sonra düzenlenen operasyonda, Mezopotamya Haber Ajansı Van Temsilcisi Adnan Bilen ve muhabir Cemil Uğur, Jinnews muhabiri Şehriban Abı, gazeteci Nazan Sala ile tutuksuz yargılanan Mezopotamya Ajansı Muhabiri Zeynep Durgut hakkındaki “silahlı terör örgütüne üye olmak” suçundan 7,5 yıldan 15 yıla kadar hapis istemiyle dava açıldı. 4 gazeteci altı aylık tutukluluktan sonra çıktıkları ilk mahkemede tahliye edildi.
Tutuklanan gazeteciler arasında bulunan Adnan Bilen, yaşadıklarını VOA Türkçe’ye anlattı. Köylülerin helikopterden atılma iddialarından sonra gözaltına alınmayı beklediklerini söyleyen Bilen, “Bu haberleri yaptıktan sonra arkadaşlarımız alanda çalışırken, habere giderken, emniyet mensuplarının ‘Mezopotamya Ajansı kesinlikle çekim yapmayacak, bizim olduğumuz hiçbir yerde çekim yapmayacak izin vermeyeceğiz’ diye bağıra bağıra herkesin içinde söylediği sözler vardı. Bunun kaynağı helikopterden atılma meselesi Mezopotamya bunu sıklıkla gündeme getirdiğinden bunu doğuran temel neden buydu. Burada bize bir operasyon yapılacağını kesinlikle biliyorduk. Nitekim birkaç gün aradan sonra evlerimize baskın yapıldı, gözaltına alındık” dedi.
Haklarındaki suçlamaların Türkiye’de başka örneği bulunmadığını savunan Bilen, “Türkiye’de ilk defa belki ortaya yeni bir suç çıktı. Gazetecilere yönelik birçok iddia vardı. Bir gazeteci birkaç örgütte bile yer bulabiliyordu. Devlet aleyhine toplumsal haberleri yapmak şeklinde uyduruk, ilk defa üretilmiş bir suçla tutuklandık ve ceza evine girdik” şeklinde konuştu.
Kürt basınının durumunun daha kötü olduğunu vurgulayan Bilen şöyle devam etti: “Türkiye’de muhalif olmak ve aynı zamanda Kürt olmak, daha ağırlıklı Kürt bölgesinde çalışan gazeteci olmak bu durumu çok daha da ağırlaştırıyor. Biz her seferinde bunu sonuçlarını görüyoruz. Her yıl birkaç gazeteci gözaltına alınıyor, tutuklanıyor, çalışmalarına izin verilmiyor.”
Kürt medyası duyarsızlıktan şikayetçi
90 üyesi bulunan Dicle Fırat Gazeteciler Derneği’nin Eş Başkanı Serdar Altan, Türkiye’de basın özgürlüğü alanında yaşanan sorunların Kürt basınında daha fazla hissedildiğini söyledi.
Kürt basınında çalışanların ciddi sorunlarla yüz yüze kaldığını savunan Altan, “Geldiğimiz aşamada durumun parlak olduğunu söyleyemeyiz. Dünyada Türkiye’nin basın endeksi 153. sıralarda. Bu da gösteriyor ki sorun hala devam ediyor. Kürt basını açısından düşündüğümüzde ikiye katlanıyor. Türkiye’deki basın özgürlüğü meselesi Kürt gazetecileri biraz daha sarsıyor. Özellikle sahada gazetecilik yaparken çok ciddi problemlerle karşı karşıya kalıyorlar, haber takibi sırasında ciddi engellemelere karşılaşıyorlar. Haberler yayınlandıktan sonra gazeteciler hem tehditler hem gözaltına alınabiliyorlar, tutuklanabiliyorlar” dedi.
Altan, Kürt gazetecilerle yeterince dayanışma gösterilmediğini ifade ederek, “Kürt gazetecilerle yeterince dayanışma da yok. Batıdaki gazetecilere yönelik dava, soruşturma açıldığında çok rahat bir şekilde kamuoyu oluşabiliyor. Basın meslek örgütleri daha hızlı harekete geçebiliyor. Ancak Kürt gazeteciler söz konusu olduğunda bu çok fazla gerçekleşmiyor. Özellikle de Türkiye çapında faaliyet yürüten basın meslek örgütlerinin bu konuda biraz daha fazla duyarlı olması gerekir” diye konuştu.