Küfür etmek neden bu kadar iyi hissettirir? Yaramazlık yaptığımızı bildiğimizden mi yoksa küfür ettiğimizde beynimizde ya da vücudumuzda gerçekten bir şeyler değişiyor mu?
Hepimizin başına gelmiştir, ayak parmağımızı vurduğumuzda, trafiğe yakalandığımızda ya da çayımızı, kahvemizi üzerimize döktüğümüzde birden küfür edip, söylenmeye başlarız.
İçgüdüsel olarak küfre başvurur, genelde ağız dolusu söylenir ve birden büyülenmiş gibi bir derece tatmin oluruz.
Evet, bazılarımız daha çok küfür eder ve bazıları keyiflendiğinde de küfürlü konuşur.
Ama her kültürde ve her dilde küfür edildiğini unutmayalım. Hatta bu sadece insanlara has bir özellik bile olmayabilir.
Peki, kötü konuşmanın ardında nasıl bir bilimsel açıklama var?
Küfür etmek nedir?
Konunun uzmanı ve “Swearing Is Good For You” (Küfür Etmek İyi Gelir) adlı kitabın yazarı Dr. Emma Byrne “Küfrü tam anlamıyla tanımlamak çok, çok zor” diyor.
Byrne küfrün şoke olduğumuzda, şaşırdığımızda, sevindiğimizde ya da komik veya nahoş olmak istediğimizde kullandığımız türde bir dil ancak aynı zamanda sadece belli bir toplulukta, dil grubunda, toplumda, ülkede ya da dinde anlam bulan kültürel bir unsur olduğunu söylüyor:
“Küfrün ne olduğuna uzlaşmayla karar veririz ve bu uzlaşmanın büyük bir kısmı, belirli bir kültürde tabuların ne olduğuyla ilgilidir.
“Bazı yerlerde insanlar bazı organlarla hakarete uğrar, bazılarında hayvan adlarıyla, bazılarında hastalıklarla, bazılarında ise bedensel işlevlerle.”
Ancak küfürde tek bir önemli unsur var: “İstediğiniz duygusal etkiyi elde etmek için, belirli bir toplumdaki tabularla oynamalısınız.”
Dr. Byrne “Belli durumlarda, örneğin iş görüşmelerinde, eşinizin ailesiyle ilk kez tanıştığınızda kullanmayı düşünmeyeceğiniz türde bir dil” diye açıklıyor.
Neden küfür ederiz?
BBC Dünya Servisi radyosu dinleyicilerinden Gadi “Stresli bir durumda ya da beklenmedik bir şey olduğunda, küfür etmek refleks gibi bir şey ve bir şekilde iyi de hissettiriyor” diyor.
Diğer dinleyiciler de bu görüşe katılıyor gibi görünüyor:
Mikhail “Küfür ettiğim durumlar neşe, tam bir şaşkınlık ya da derin bir pişmanlık, acı veya öfke olabiliyor. Duygularınızı göstermek anlamında en dışavurumsal araç gibi görünüyor” diyor.
E. de “Otomatik olarak geliyor, düşünmeden. Ve derhal daha iyi hissediyorum” diye katılıyor.
Clara ise “Çok fazla küfür etmem. Çok fazla kullanırsanız, gücünü kaybediyor gibi. Gerçekten işe yarar olduğu zamana saklamak istiyorsunuz” diye ekliyor.
Tabii ki, asla küfür etmeyen insanlar olabilir, ancak bir çoğumuz da bu dinleyicilerin söylediklerini anlayacaktır: küfür ettiğimizde birden aldığımız tatmin hissi ve belli kelimelerin ek bir enerji tabakasıyla yüklü olması.
Dr. Byrne’ın araştırması sırasında karşılaştığı en ilginç şeylerden biri, tamir edilemez düzeyde hasar yüzünden beyninin bir tarafının alındığı hemisferektomi ameliyatı geçirenlerin konuşma yetisini kaybedebilmeleri, ancak bunun tam anlamıyla da olmaması.
Dr. Byrne “Birinin beyninin sol tarafını aldığınızda ya da felç sonucu beyninin sol yarısı çok ağır hasar alanlar, dillerinin büyük kısmını kaybediyorlar, ancak hala küfür edebiliyorlar” diyor:
“Belli türlerde dille çok güçlü duygusal bağlar kuruyoruz ve bunlar dilin geri kalan kısmından çok farklı bir yerde depolanıyor.
“Birinin beyninin bir kısmını alabilir ve benim şu an yaptığım gibi planlı bir konuşma yapma kabiliyetlerini ellerinden alabilirsiniz. Ancak hala spontane bir şekilde küfür edebilirler.
“Küfür etmek duygularımızla çok güçlü bir şekilde bağlantılı ve küfür etmek için kullandığımız kas hareketleri birden çok yerde saklı. Yani ihtiyacımız olması halinde yedekleri var.”
Farklı kelimeler aynı hissi verir mi?
Keele Üniversitesi’nden kıdemli psikoloji öğretim üyesi ve deneyler yaptıkları “Küfür Laboratuvarının” yöneticisi Dr. Richard Stevens “Acı çektiğimizde küfür etmemizin bir anlamı var mı, bize yardımcı oluyor mu diye merak ettim” diyor.
Buz dolu bir kovaya elinizi sokup ne kadar içinde tutabildiğinizi ölçtüğünüz bir deneyde, küfrün acı ve aşırı durumlarla başa çıkmamıza yardımcı olup olmadığı gözlemlendi. Denekten ilk sefer elini buzlu kovaya soktuğunda küfür etmesi ve ikinci seferde de daha nazik kelimeler kullanması istendi.
Uzmanlar, küfür ettiklerinde deneklerin daha uzun süre ellerini buzda tutabildiklerini gözlemledi. Ancak daha nazik kelimeler işe yaramadı, çünkü gerçek küfürlü sözlerin duygusal etkisinden mahrumdular.
Peki bunun nedeni ne?
Dr. Stevens “Küfür ettiğimiz koşullarda, normal kelimeye kıyasla genelde kalp atışı hızımızın arttığını görüyoruz. Bu küfre yönelik bir tür duygusal tepkiye işaret ediyor ve küfrün bir tür duygusal dil olduğunu biliyoruz” diyor:
“Tezimiz şu: İnsanlar acı çektiklerinde küfür ettiklerinde, aslında stres düzeylerini yükseltiyor ve stres bağlantılı analjezi (acıya duyarsız olma hali) yaratmaya çalışıyorlar ve bu da bizim genel anlamda ‘dövüş ya da kaç’ tepkimizin bir parçası.”
Bir başka dinleyici Colin ise “Ben genelde pek küfür etmem” diyor ve ekliyor:
“Ancak birkaç yıl önce bir kazadan sonra bir dağdan kurtarılmam gerekti. Omzum yerinden çıkmıştı ve dağdan aşağı indirilmek için bir kızağa konulmak zorundaydım. Her sarsıntıda büyük acı çekiyordum.
“Tek yapabildiğim, dağdan aşağı inerken ağız dolusu küfür etmek oldu. Başka hiçbir sözcük işe yaramıyor gibi görünüyordu.”
Farklı dillerde küfürler
Peki küfür etmek, her dilde aynı hissi veriyor mu?
BBC Dünya Servisi dinleyicileri bu konuda da yardımımıza koştu.
Clara “İspanyolca küfür etmek için çok yaratıcı bir dil. Çünkü biri aşırı derecede kızdığında, tam cümleler duyarsınız. Nesne, fiil ve özne ile kendi anlatımlarından tüm hikayeyi. Hepsi de küfürle” diyor.
Malta’dan Jane “Burada birine söyleyebileceğiniz en ağır şey herhalde ‘sperm’ diye çevrilebilir. Biraz garip çünkü diğer dillerde birine bunu söylerseniz, karşılığında garip bakışlar alırsınız” ifadelerini kullanıyor.
Mikhail ise “Rusça, küfür etmek için en iyi dil. Çok fazla hakaret var, herhangi bir şey hakaret olabilir. Küfür etme kültürü edebiyatımızın derinlerine de gidiyor ve küfür etmeyen bir Rus düşünmek imkansız” diye konuşuyor.
Çince’de kaplumbağa yumurtalarıyla ilgili bir küfür var. Anne kaplumbağaların sürekli başkalarıyla kırıştırdığı inancına dayanıyor. Yani birine “kaplumbağa yumurtası” demek, babasının kim olduğunu sorgulamak anlamına geliyor.
Yani, dünya genelinde küfürlerin içeriği birbirlerinden çok farklı olsa da, insan kültürünün evrensel bir parçası gibi görünüyor.
Hayvanlar da küfür eder mi?
Tek küfür eden yaratıklar insanlar değil. Dr. Emma Byrne, şempanzelerin koruyucu ailelere alındığı ve bir hanedeki ailenin parçası haline geçirildiği müthiş deneyler olduğunu anlatıyor.
Dr. Byrne ABD’li primat uzmanları Deborah ve Roger Foots’un şempanzelerin yanında sadece işaret diliyle konuştuklarını ve onlara birçok şey öğrettiklerini anlatıyor.
Vahşi yaşamda şempanzeler genelde dışkılarıyla iletişim kuruyorlar. Ancak Foots ailesi, birlikte yaşadıkları evde tuvalet eğitimi verdikleri şempanzelere bunu yasaklayıp, sıkı bir tabu haline getirdiler.
Dr. Byrne “Bunu yaptıklarında şempanzeler ‘bağırsak hareketleri ya da pislik’ için kullandıkları işareti kullanmaya başladılar” diyor ve ekliyor:
“Şempanzeler bu işareti öfkelendiklerinde kullanıyorlardı, kızdıkları diğer şempanzelere ‘pis maymun’ işareti yapıyorladı ve bu kullanabilecekleri en kötü hakaretti.”
Dahası bu şempanzeler birbirlerine kaka şakaları da yapıyordu.
Dr. Byrne “Roger ve Deborah Foots, şempanzeleri bu işareti o kadar sert yaptığını gördü ki, dişleri birbirine vuruyordu” diyor.
Yani birbirlerine dışkı fırlatacaklarına, şempanzeler birbirlerine dışkı atma fikrini benimsediler.
Dr. Byrne “Ve bence kitabım için araştırma yaparken karşılaştığım en ilginç şeylerden biri buydu: bir tabu olduğunu ve bunu ifade etme araçlarınızın olduğunu fark eder etmez, bir tür küfür ortaya çıkyor” diyor.
KAYNAK: BBC TÜRKÇE