Halkların Demokratik Partisi (HDP) yöneticilerinin de aralarında bulunduğu 28’i tutuklu 108 siyasetçinin yargılandığı Kobanê Davası’nın 2’nci duruşması, ikinci gününde devam ediyor.
Kürt siyasetçi Ayla Akat Ata’nın ardından, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi eski Eşbaşkanı Gültan Kışanak söz aldı. Kandıra F Tipi Kapalı Cezaevi’nden Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) ile söz alan Kışanak, mahkeme başkanının Ayla Akat Ata’ya, “Bu konuşmayı keşke Meclis kürsüsünden yapsaydınız” şeklindeki ifadelerine, “Bu dava, siyaseti Meclis’ten atma davasıdır. Bize lütfen demagoji yapmayın. Bu dava Türkiye’ye barış, demokrasi, özgürlük, huzur getirmek isteyen HDP’yi siyaset dışına atma davasıdır” sözleriyle yanıt verdi.
‘MUHATAP BULAMADIK’
“Sayın başkan, biz bunları Mecliste çok söyledik” diyen Kışanak, “Keşke barışın, demokrasinin, değerini anlayacak bir muhatap bulsaydık. Hala bulamadık. Bizi tutuklayan, mikrofonumuzu kapatan değil, ‘bu ülkenin sorunlarını beraber çözelim’ diyen bir iktidar görmek istiyoruz karşımızda. Bu olmadığı için bu tür davalar gelip önünüze bırakılıyor. Bunu reddedin. Gelin ‘Siyasetin sorunlarını Meclis’te siyaset çözsün. Bu bizim işimiz değil. Biz adli olayları zaten yargılıyoruz’ deyin. Zaten Türkiye’nin dört bir tarafında 6-8 Ekim olayları ile ilgili bazı sözde davalar var. Her bir can için neden, kim öldürdü, kim bu provokatörleri sivil demokratik haklarını arayan insanların içerisine saldı, nasıl oldu da içlerine sokuldu. Keşke bunu çıkarsaydınız ortaya. Bunu soruşturan bir yargı olsaydı. Bu salonda siyasetçiler var, biz varız. Sorunlara çözüm bulmayı arzulayan, gerektiğinde bedel ödemekten de geri durmayan siyasetçiler var. Bunu sizin iddianamenin bunu söylüyor. Başından beri söylediklerimiz basında yer alan demeçlerdir. Bunlardan iddianame çıkar mı?” diye sordu.
‘ALAYLI HUKUKÇU OLDUM’
Kışanak, yargının cinayetleri aydınlatmak için görevini kullanmadığını belirterek, “Bu sizin sözlerinizden, tutumunuzdan çok açık. Bunun için reddi hakim de bulunmak için söz aldım. Bir hukukçu değilim ama ömrüm hak, hukuk, adalet mücadelesi içerisinde geçti. Sayenizde mektepli değil ama alaylı hukukçu oldum. Sizinle bir hukuk tartışması yapmak istiyorum. Bize CMK’yi gösteriyorsunuz. Hukuk devleti ile kamu devleti arasındaki farkı biliyor musunuz? Biri otoriter rejimin yöntemleridir, egemenler kuralları koyar, mazlumların üzerinde bu kuralları uygulamaktan geri durmaz. Sizin gibi mahkemeleri de kullanır. Bunun adı kamu devletidir. Kanunları güçlüler koyar, egemen kimse ‘kanunu ben koydum’ der. ‘Buna söz ver bunu hapse at, bunun mikrofonunu kapat’ der. Kanun dediğinde kurallar koyuyorlar, artık Meclis’e de gerek duymuyorlar. Kurallar, kanun devleti, bir toplumu faşizme teslim eder, otoriter rejimlere teslim eder, güçlü olanın borusunun öttüğü bir düzene teslim eder. Ama hukuk devletinde vicdan vardır, adalet vardır. Biz hukuk devleti arıyoruz. Artık yasamaya da gerek yok. Bir kararnameyle yasaları değiştiriyorlar. 50 yılık belediye kanununu kararnameyle değiştiren bir saray rejiminin kararıyla belediye eş başkanlığından alınmış ve burada oturuyorum. Yargının şu anda içinde bulunduğu durum, yargısal büyük bir krizdir. Yargı siyasetin oyuncağı haline getirilmiştir” diye konuştu.
PATRONLARDAN TAKDİR ALABİLİRSİNİZ
Kışanak, devamında şunları söyledi: “Bugün ülkede yargı bağımsızlığı en büyük sorun haline getirilmiştir. Yolsuzlukların üstü örtülüyor, mafya ilişkilerinin üstü örtülüyor. ‘Marinadan ne geldi ne gitti’ bunların üstü örtülür, bunlar soruşturulamaz. Ama birisi tweet mi attı, ‘ben öyle düşünmüyorum böyle düşünüyorum’ dediği için tutuklanıyor, hapse atılıyor. Yolsuzlukların önünü kapatan, düşünenleri tutuklayan bir yargı var. Yargı bu hale gelmiştir. Yargı mensuplarının artık bundan kurtulması lazım, bir çaba içerisinde olması lazım. Ama bunu görmüyoruz ve buradaki tutum tartışmalarınızdan bu heyete bir güven, ülkedeki bozuk yargı sistemine karşı da bir gayret de görmedik. İlk günde gösteri yaptınız. Taraf olduğunuzu kimin adına orada olduğunuzu iyi hissettirdiniz. Patronlardan bu konuda bir takdir de alabilirsiniz. Bulunduğunuz yerin bağımsız yargı, hukuk yeri değil, sarayın talimatıyla hazırlanan bu iddianameye hukuk kılıfı uydurmak olduğunu çok güzel gösterdiniz. Bu nedenle ben reddi hakim talebinde bulunuyorum.
ÜLKENİN SORUNLARI İÇİN MUHATABIZ
Şimdiye kadar yapılan duruşmalarda söylediğiniz sözler, tutumunuz, bunlar da tutanaklara geçmiyor. Üstelik sadece bizimki geçiyor. Bunu da gizleme ihtiyacı duyuyorsunuz zaten. Bunu bize hissettirmek istiyorsunuz. ‘Sonuca razı olmak zorundasınız’ diyorsunuz ama biz bunu kabul etmeyeceğiz. Bu ülkenin sorunlarının çözümü konusunda kendimizi muhatap olarak görüyoruz, siyasi aktör olarak görüyoruz. Siz ne kadar bizi siyasetten atmak isteseniz de sorunları demokratik yollarla çözmenin yollarını aramaktan vazgeçmeyeceğiz.
AHMET ALTUN SENARYOSU
Laf arasında iddianameyi ben yazmadım diyorsunuz ya ama siz burada sarayın görev verildiği Ahmet Altun tarafından kurulan senaryo da görev aldığınıza dair bir izlenim yarattınız. Bunu gizleme gereği de duymadınız. Bir ülkede hukukun işleyebilmesi için o ülkede adaletin olması lazım. Onu korumak istiyorsanız eğer, bu iddianameyi ilk günden reddetmeniz gerekirdi. 3 bin 500 sayfa diye kamuoyuna hava atıyorsunuz, ortada bir iddianame yok. İddianamenin kaç sayfasında devlet kurumlarının adını yazmışsınız, bunların hepsi müşteki zaten. Sadece bunun nedeni iddianameyi kabartmak. Yoksa kamu adına zaten dava açılmış ne gereği vardı. Ne kadar sadıksınız, değilsiniz diye sizi denetlemeye mi geliyorlar. Bizimle hiçbir şekilde alakalı olmayan devlet kurumlarının adını müşteki diye yazmışsınız.
TALİMATLA HAZIRLANMIŞ SENARYO
Yalan yanlış şeyleri hazırlamışsınız, iddianamenin yarısı zaten PKK tarihi. Çok merak ediyorsanız siz kendiniz okuyun. Demokratik siyaseti yargılıyorsunuz ama neden demokratik siyaset tarihi yok, yaptığınız PKK tarihine yer vermek. Hepsini çıkarsanız geriye 15 sayfa bile kalmaz. Onu da çıkart iddianameden dörtte biri kalır. Kalanı da ANF’nin şu gün şu tarihte yayınlanan haberi var. Onu da çıkarsan, geriye elinizde 15 sayfa kalır. Ondan sonra da bu heyet adalet dağıtacak diyorsunuz. Bu bir iddianame değil, bu bir kurgu, bu bir kumpas, bu talimatla hazırlanmış bir senaryo. Siz bu senaryoda bir aktör olmak isteyebilirsiniz ama biz olmayacağız. Biz barışı demokrasiyi insan haklarını kadın haklarını savunmaya devam edeceğiz. Bu iddianameyi size iade edeceğiz.
‘IŞİD’İ SAVUNMA’ İDDİANAMESİ
Biz Meclis’te de söylemiştik, daha ilk günden itibaren Suriye’de ilk olaylar başladığından itibaren o dönemin bakanlarıyla saatlerce görüşmeler yaptık. Türkiye oradaki halkları koruyacak bir yerde dursun, biz de onların arkasında duralım. Ama gidip IŞİD’in yanında akladılar. Bu iddianame aynı zamanda İŞİD’i savunma iddianamesi. Bu ülkedeki sorunun çözülmesi konusunda görüşmeler yapmış, Meclis’te bu konuşmaları yapmış bir kişi olarak buradayım. Ne alaka, şimdi bu iddianameyle adalet, hak, hukuk ile bir ilişkinin olmadığı ortada. Bunun için son bir örnek daha vereceğim. Tutukluluk devamına karar verdiniz. Benimle ilgili olan bölümden bahsediyorum ama her biri birbirinin kopyası. ANF haberlerini sıralamışsınız. 3 tanesi aynı haber, aynı tarihli, diğer iki tanesi de aynı haber, 3 tanesi de ben gözaltındayken Demirtaş ve Yüksekdağ’ın yaptığı açıklamalarda benim de adım geçince onu da koymuşlar. İki tanesi de Demirtaş’ın yaptığı açıklama. Bundan utanacaksanız, sayayım. Ortada bir tutuklama gerekçesi bile yok. Böyle alt alta koyup iddianameyi kabarttığınız gibi bunu da kabartıyorsunuz.
KAÇMADIM DERDİM VAR
Dünya Belediyeler Birliği Başkanı vardı. Ben de Diyarbakır Belediye Başkanı olarak onunla birlikte Dünya Belediyeler Başkanlığı’na dair toplantıya girecektim ama ‘İçişleri Bakanlığının talimatı var’ diyerek beni bu toplantıdan çıkaracaklarını söylediler. Nasıl olur, beni nasıl çıkarırsınız, ben de belediye başkanıyım. Bana dedikleri ‘Yapacak bir şey yok İçişleri Bakanlığının kararı var’. Ama ben buna rağmen çıkıp toplantıya gittim. Orada kayyıma karşı bir konuşma yaptım. Rahmetli Kadir Topbaş kalktı mecburen kayyımları savunan bir konuşma yaptı. Ama bu konuşma onu da kurtarmadı ve onu istifa ettirdiler. Ben de tutuklandım. Açık bir şekilde seni tutuklayacağız, alacağız dediler ama kaçmadım. Kaçmadım çünkü bir derdim var. Bu ülkeyi halklarının, insanlarının kendi kimliğiyle yaşayacağı bir ortama kavuşturma derdim var. Ülkem özgür olmayacaksa, benim dışarıda durmanın bir anlamı olamaz.
KÜRT SORUNUNU OKUYUN
Siz gözü kapalı belki de inanmış olarak bu davayı böyle bitirme telaşındasınız. Ama size önerim olacak tarih boyunca Kürt -Türk ilişkilerini biraz okuyun. Yakın dönem Türkiye tarihini ve Kürt sorununu okuyun. Allah aşkına yapılmadık ne kaldı? Hangi dönemde insanlar bu ülkede barış, huzur içinde yaşamış hangi dönemde insanlar devletle karşı karşıya kalmış. Bunları okuyun. Bende okuyorum, anlamaya çalışıyorum. Sizde bu ülkenin geleceğini barışta arayabilmek için biraz okuyun.”
49’LAR DAVASININ DEVAMIDIR
Kışanak, Kobanê Davası’nın 49’lar davasının devamı olduğunu söyledi. Araya giren mahkeme başkanı, “Bizimle ilgili kısmı söyleyin, biz mi yargıladık onları. Bunu ispat edin, bir tane örnek gösterin, ben istifa ederim” dedi. Mahkeme başkanına yanıt veren Kışanak, “Merak etmeyin, gerçekler asla karanlıkta kalmayacak, çıkacak bunların belgesi. Buna inanıyorum. Onun için de size bunları örnek veriyorum. 49’lar Davası gibi bir davadır” ifadelerini kullandı.
‘BEN KÜRT KADINIYIM’
Kışanak, sözlerini şöyle sürdürdü: “Sonra 60 darbesi oluyor. 60 darbesinden sonra Menderes’in idam sehpasına götürülmesinin yanında 485 Kürt’ü Sivas’ta toplama kampına götürüyorlar. Bakıyorlar olacak gibi değil, bunların içinde 50 tane aydını Türkiye’nin dört bir yanına sürüyorlar. Bu da olmuyor. Bir iki yıl sonra Ankara’ya toplayıp genel bir dava yapmaya karar veriyorlar. Siz de önce bizi Türkiye’nin dört bir yanına sürdünüz, sonra buraya toplayıp ‘onların icabına bakacak bir heyet buluruz’ dediniz. Bu bir utanç davasıdır. Siz lütfen bu utanca ortak olmayın. Kürtleri yeri geldiğinde gerici diye, yeri geldiğinde terörist diye, yeri geldiğinde komünist diye yargılarsınız. Ben Kürdüm Kürt. Ben Kürdüm, bir Kürt kadınıyım. Bana yeni sıfatlar bulmayın. İşine gelen beni komünist, işine gelen beni bölücü, işine gelen beni terörist ilan ediyor. Bu sıfatları bize yakıştıranlara iade ediyorum. Ben sadece ve sadece insanım, kadınım ve Kürdüm. İnsan haklarını, kadın haklarını ve Kürt olmamdan kaynaklı kültürel haklarımı kabul etmeniz, bu sorunun çözülmesi için yeterli. Lütfen bir an önce bu kara lekeden vazgeçin. Tarihteki gerçekler aydınlatılınca, utanç duyacağınız bu durumdan kurtulmak için size bir şans veriyoruz. Bu şansı değerlendireceğinizi umuyorum.
SİYASİ DARBE
HDP’nin kuruluş sürecinde ben Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) Eş Genel Başkanı’ydım. HDP’nin kurulması için çok çalıştım. Kurulma sürecindeki görüşmelere, toplantılara katılıp, katkı sundum. Türkiye’de ortak bir demokrasi mücadele hattının kurulmasının çok önemli olduğunu, hep beraber bu ülkede gerçek bir demokrasi inşa etmeyi savunduk. Sonrasında Diyarbakır Büyükşehir Belediye Eşbaşkanı oldum. Arkadaşlarımız bu bayrağı devraldılar. 7 Haziran’da Türkiye’de bir umudun mecbur olduğunu, bu ülkedeki her kesin kendisi olarak yan yana durarak siyaset yapabileceklerini gösterdiler ama bir siyasi darbe operasyonu fitili yakıldı. Sırf Kars Belediyesi’ne çökmek işin belediye başkanının bu davadan bir kere daha tutukladılar.
HDP’YE SAHİP ÇIKIN
HDP Türkiye partisidir. Kürt, Alevi, Sünni, Ermeni, kadın aynı karede buluşturuyorsa, o Türkiye partisidir. Siz HDP’yi değil, Türkiyelileşmeyi yargılıyorsunuz. ‘Yan yana durmayın’ diyorsunuz. HDP toplumsal cinsiyet eşitliğinin bayrağının taşıyıcısıdır. Siz bu davada ‘kadın erkek eşit değil’ diyorsunuz. Kadın erkek eşitliğine karşı açılmış bir davadır bu. Ekolojik hareketi yargılıyorsunuz. HDP’yi siyaset dışına atarak, faşizmin önünde hiçbir engel kalmasın istiyorsunuz. Bu dava faşizmin önündeki engelleri kaldırma davasıdır. Kobanê olaylarıyla hiçbir alakası yok. Burada Türkiye toplumuna, halklarımıza, eşitliğe ve özgürlüğe inanan herkese sesleniyorum; HDP’ye, barışa, özgürlüklere sahip çıkın. HDP barışa giden yolun en kilit noktasıdır. Biz bu ülkede barış içinde bir arada yaşamayı mutlaka başaracağız. Reddi hakim talebimi sunuyorum. Bu dava HDP’yi, barışı yargılamaya çalışan bir davadır. Buna da izin vermeyeceğiz.”