Türk Lirası, Mart ortasından günümüze Dolar karşısında yaklaşık yüzde 15, döviz krizinin ekonomiyi kasıp kavurmaya başladığı 2018’in başından bu yana yaklaşık yüzde 55 değer kaybetti.
Lira neden bu kadar zayıf? Neden daha fazla zayıflama olasılığı var?
Nedeni doların güçlenmesi değil; tam tersi. Dolar Salı günü Ocak ayı başından bu yana büyük rakipleri karşısındaki en düşük seviyesine geriledi. Lira rekor düşüşe yakın seviyede işlem gördü.
Türk lirasındaki kırılganlık, ülke ekonomisinin ve para politikasının zayıf yönetiminden kaynaklanmaktadır. Merkez bankasındaki kötü yönetim – büyük ölçüde sarayın müdahalesi yoluyla – faizle mücadele yöntemine engel oldu.
Bu yeni bir eğilim değil. Reuters’ın 2019’da iktisatçılar Işık Üniversitesi’nden Cem Çakmaklı ve Koç Üniversitesi’nden Selva Demiralp’in kaleme aldığı makaleden yaptığı alıntıya göre “son on yılda Merkez Bankası’nın kredibilitesinde önemli bir düşüş” olduğu ortaya konuyor.
Çakmaklı ve Demiralp, Merkez Bankası’nın fiyat artışlarını hedef olarak belirlenen yüzde 3-7 hedef aralığına çekme yeteneği olarak tanımlanan kredibilitesinin, 2016 sonundan bu yana faiz oranlarını yükselttiğinde en büyük darbeyi aldığını tespit ederek, yatırımcıların hamleleri çok ürkek olarak gördüklerini belirtiyorlar.
Akademisyenler, bunun muhtemelen “enflasyon hedefini tutturmadaki zayıf performans ve siyasilerden gelen faiz oranlarını düşürme baskısından” kaynaklandığını söylüyorlar. Siyasi baskılar bizzat Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dan geldi. Yıllardır daha canlandırıcı para politikaları teşvik eden ve geçen yıl faiz artırımlarına alenen karşı çıkan Erdoğan yüksek faiz oranlarına yüksek sesle karşı çıkan bir muhalif.
Cumhurbaşkanının sebep olduğu engellemeler Türkiye’ye yatırımcı güvenini yok etti. Wall Street Journal merkez bankasından alınan verilere dayanarak, yatırım fonları, geçen yılın Haziran ayı sonuna kadar geçen altı ayda Türkiye yerel para birimi tahvil piyasasından 7 milyar dolardan fazla para çektiğini yazdı ki – bu rekor seviyedeki en büyük yıllık ilk altı aylık düşüş anlamına geliyor.
Ekonomist Mustafa Sönmez, “Ankara’nın azalan ekonomik kredibilitesi yabancıların iştahını çoktan bozdu ve Türkiye geçmişte olduğu gibi cari açığını finanse etmek için yabancı yatırımlara artık bel bağlayamaz. Ülkenin risk primi, emsal ülkelerinkinden ciddi şekilde ayrışarak 400 baz puanlık bölgeye geri döndü” diyor.
Geçen yıl merkez bankası, liranın değerini korumak için beyhude bir girişimle tüm döviz rezervlerinin eşdeğerini ve daha fazlasını – kamuoyundaki iddialara göre 128 milyar dolar – harcadı. Sonuç olarak, rezervler – pasifler hariç – neredeyse eksi 50 milyar dolar düzeyinde bulunuyor.
Erdoğan’ın ekonomi yönetimine olan güven eksikliği, yerel tasarruf sahiplerinin tasarruflarını liradaki değer kaybına ve enflasyona karşı korumak için sağlam para birimlerine yöneltti. Sönmez, Türkiye’deki bireysel mevduatın yüzde 57,4’ünün 159 milyar dolarla döviz cinsinden olmasının da kanıtladığı gibi dolarizasyon riskinin neredeyse hiç azalmadığını söylüyor.
Liranın değerini daha da düşürebilecek iki tehdit var: ABD’de piyasa daralması ve artan emtia fiyatları.
ABD’de enflasyonda geçici bir sıçrama oldu ve bu da ABD Merkez Bankası’nın faiz oranlarını yükseltmesi riskini artırıyor. Böyle bir durumda, yatırımcılar Türkiye de dahil olmak üzere gelişmekte olan piyasalardan fon çekecek ve onları ‘daha güvenli’ ABD’ye yatıracak. Bu hem Türkiye’nin cari hesabına hem de liranın değerine zarar verir.
İkinci tehdit daha olası ve daha tehlikeli: yükselen emtia fiyatlarının Türkiye’de enerji ve mal maliyetlerini artırması ve enflasyon oranını yükseltmesi ihtimali. Bu olursa ve merkez bankası harekete geçmezse, liranın değeri daha da düşecektir.
Uzun bir süre büyük bir ekonomiyi kötü yönetmenin cezası budur. Ve kimin suçlanacağını biliyoruz.