Corona virüsü salgınında insanlar evde kaldığı için araç kullanımının düşmesi ve ekonomik faaliyetlerin yavaşlaması dünyada karbon emisyonunun ve hava kirliliğinin azalmasına yol açtı. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından yayımlanan 2021 Mart ayına ait Hava Kalitesi Bülteni, Türkiye’deki birçok bölgede de hava kirliliğinin başlıca nedenleri olan toz emisyonlarının (PM10) ve kükürtdioksit ortalamalarının bir önceki yılın aynı ayına göre gerilediğini gösterdi. Ülke genelindeki 355 hava kalitesi izleme istasyonundan elde edilen veriler arasında havayı kirleten diğer maddeler olan azotdioksit, karbonmonoksit ve ozon ortalamaları da illere göre açıklandı.
Ancak TMMOB Çevre Mühendisleri Odası Başkanı Ahmet Dursun Kahraman’a göre Bakanlığın verileri salgının hava kirliliği üzerindeki etkisini anlamak için yeterli değil. Kirletici maddelerin aşım miktarlarının çevre mevzuatındaki limitlerin üstünde gerçekleşmesine rağmen bültende bu bilginin yer almamasını eleştiren Kahraman, “Pandemiye karşı alınan önlemler içinde dünyanın birçok yerinde görülen, hava kirliliğinin azalması yönündeki etkileri biz Türkiye’de pek göremedik. 2019 ve 2020 yılları Mart-Aralık arası dönem karşılaştırıldığında, hava kirliliği açısından önemli bir azalım gözlenmemiştir. Mesela (PM10) Ankara’da yüzde 15 artmış, İstanbul’da yüzde 8 düşmüş, İzmir’de yüzde 5 civarında artmış gibi görünüyor. Öyle aman aman bir değişiklik yok. Bir başka parametre kükürtdioksite bakarsak Türkiye genelinde yüzde 11,5’a varan bir artış var” dedi.
Bazı illerde birden fazla hava kalitesi izleme istasyonu bulunmasına karşın Bakanlık verilerinde tek istasyondan alınan sonuçla il genelinin yansıtıldığını da söyleyen Kahraman, “Örneğin, Aydın ilinde bulunan 7 istasyonun sadece 1 tanesinde veri alımı olmuştur. Aydın-Adnan Menderes, Aydın-Didim, Aydın-Efeler, Aydın-Germencik, Aydın Nazilli ve Aydın-Söke istasyonlarında 2020 yılında ölçüm yapılmamıştır. Buna rağmen bültende Aydın ilinin tamamında PM10 konsanstrasyonları azalmış gibi görünmektedir” diye konuştu.
Kömürlü elektrik santrallerinin hava kalitesi verileri paylaşılmadı
Hava kirliliğine en çok yol açan kömürlü elektrik santrallerinin yer aldığı Muğla’nın Yatağan ve Manisa’nın Soma ilçesi gibi bazı bölgelere ait ölçümlerin Bakanlığın verilerinde paylaşılmaması da dikkat çekti. Kahraman, “Termik santraller bölgesi, Muğla ve Zonguldak’ı ele aldığımızda orada ölçüm yapan ve buna bağlı olarak da güvenilir veri üreten istasyonların sayısında korkunç bir düşüş var. Özellikle PM, kükürtdioksit konusunda en yoğun, en hassas bölgeler. Aslında izlenmesi en öncelikli olan bölgeler. Fakat maalesef ölçümün de en zayıf olduğu bölgeler. Oralarda öyle istasyonlar var ki, 2019 ile 2020 arasında karşılaştırdığımızda bazı parametrelerde yüzde 150 artış gördüğümüz istasyonlar var. Yani pandeminin etkisini bir tarafa bırakın, hava kirliliği olağan seyriyle devam ediyor” dedi.
Üç yıldır bir milyon vatandaşın yaşadığı bölgelerdeki istasyonların verileri açıklanmadığı için hava kirliliğini öğrenemediğini kaydeden Temiz Hava Hakkı Platformu Koordinatörü Buket Atlı, bunun Türkiye genelindeki hava kirliliğinin kaynağını bulmakta zorluk yarattığını da kaydetti. VOA Türkçe’ye değerlendirmede bulunan Atlı, “Temelde üç başlık altında toplanıyor: Sanayi kaynaklı kirlilik, ısınmada kullanılan yakıtlardan dolayı oluşan kirlilik ve trafik kaynaklı kirlilik. Bu, illere göre değişebiliyor. Tabii illerin coğrafi yapısının da bunda etkisi var. Eğer hava yükselemiyorsa, örneğin Iğdır gibi bazı illerimizde hava çöktüğü için çok daha fazla kirlilik meydana geliyor. Bir yandan da sanayinin, özellikle kömürlü termik santrallerin olduğu illerimizde, Afşin, Zonguldak, Çanakkale gibi illerimizde de daha çok sanayi kaynaklı kirliliğin ön planda olduğunu görüyoruz” ifadelerini kullandı.
“Türkiye’nin PM2,5 ölçümü kısıtlı, mevzuatta üst sınır yok”
2019 yılında da toplam 18 milyon kişinin yaşam alanı olan il ve ilçelerdeki istasyonlara ait verinin paylaşılmadığını hatırlatan Atlı, “Bütün dünyada kabul edilen hava kirliliğinin sağlık etkisini incelediğimiz daha ince partikül maddeler (PM) var. PM2,5 diye geçiyor. Saç telinin 30’da 1’i. Direkt solunduğu için kana karışabiliyor, dolaşım sistemine girebiliyor, plasentada bile bulunduğu resmen açıklandı. Dünya Sağlık Örgütü de kanserojen ilan etti. Türkiye’nin ölçüm istasyonları, PM10 yani daha büyük olanı biraz daha yaygın ölçmek üzere kurulu. Ama PM 2,5 çok daha az ilimizde ölçülüyor” diye konuştu.
Türkiye’de 355 hava kalitesi izleme istasyonundan 162’si PM2,5 parametresini ölçüyor. Avrupa Birliği ve Dünya Sağlık Örgütü’nün mevzuatlarına karşın Türkiye’de ‘insan sağlığı ve ekosistemin korunması için hava kalitesi sınır değerleri’ arasında PM2,5 için bir üst sınır da bulunmuyor. Hava kirliliğinden kaynaklı ölümlerin ve hastalıkların önlenebilmesi için bu verilerin sıkı sıkıya takip edilmesi gerektiğini kaydeden Atlı, “Bazen kalibrasyonla ilgili sorunlar olduğu özellikle Bakanlık tarafından iletiliyor. Var olan ölçüm istasyonlarının çalışmadığı, bakımının yapılmasının gerektiği, bazen de yeni ölçüm için modüller eklenmediğinden dolayı bu sorunlar olduğunu görüyoruz” dedi.
“2016’dan beri İzmir’de sanayi merkezlerinin verileri paylaşılmıyor”
Bakanlığa ait ‘havaizleme.gov.tr’ internet sayfasında istasyonlardan yapılan hava kalitesi ölçümleri anlık olarak paylaşılmasına karşın bazı sanayi merkezlerinin sonuçları açıklanmıyor. Nisan ayında CHP İzmir Milletvekili Murat Bakan da Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na İzmir’in hava kirliliğinin beş yıldır neden ölçülmediğini sormuştu. Bakan Murat Kurum’un yanıtlaması istemiyle TBMM’ye verilen soru önergesinde, 2016 Haziran döneminden beri İzmir’in sanayi merkezleri Aliağa, Menemen, Yeni Foça ve Bozköy bölgelerindeki hava ölçüm istasyonlarının verilerinin kamuoyuyla paylaşılmamasının nedeni soruldu.
CHP’li milletvekili, bu konuyu 2019 yılının Eylül ayında da Meclis gündemine taşımış, Bakanlıktan gelen cevapta, Hava Kalitesi İzleme İstasyonlarında ölçülen değerlerin, ‘havaizleme.gov.tr’ adresine veri aktarımı cihazı ve yönetim yazılımı hizmet alımı işi yürütülmekte olduğu ifade edilmiş, yazılımın temin edilmesinin ardından tüm verilerin ilgili internet adresinden anlık olarak takip edilebileceği belirtilmişti.
“13 santral geçici izin belgesiyle çevre yatırımı yapmadan çalışıyor”
Bakanlığın kamuoyuyla paylaşmadığı tek veri, hava kalitesi ölçümleri değil. Kirliliğin kaynağını bulmak için ‘modelleme’ çalışması yapıldığına ancak bunun da kamuoyuyla paylaşılmadığına dikkat çeken Atlı, “Modellemelerle aslında sokak bazında kirliliğinin kaynağının ne olduğunu, araçtan mı çıkıyor, orada duran sabit bir tesisten mi kaynaklanıyor, yoksa bir bölgedeki kömür yakılması ve rüzgarın o yönde esmesinden mi kaynaklanıyor, bunları görebildiklerini biliyoruz” dedi. Yakın zamanda altı yıl çevre muafiyeti almış ve çevre yatırımlarından kaçmış olan kömürlü termik santraller, 2019 itibariyle artık mevzuata uymak ve hem baca gazı arıtım tesisleri hem de kül depolama sahaları için yatırımlar yapmak zorunda kaldı. Fakat geçici belgelerle yine birkaç tane geçici yatırım yaptılar. Çevre mevzuatı için gereken, asıl yatırımları yapmadıklarını biliyoruz. Bacalardan çıkan emisyonların ne durumda olduğunu soru önergesi haline getirip Meclis’te de sordular. Fakat Çevre ve Şehircilik Bakanlığı buna ticari sır cevabı verdi” sözlerini kullandı. Atlı, herkesin soluduğu ortak hava nedeniyle Bakanlığın yanıtına anlam veremediğini söyledi.
Gelinen noktada Türkiye’de geçici izin belgesiyle çalışmaya devam eden kömürlü elektrik santral sayısının 13 olduğunu aktaran Atlı, “Aslında atıkları da çok tehlikeli. Buradan çıkan küllerin yeraltı suyuna sızmaması için geçirimsiz yüzeyle kaplanarak depolanması lazım. Fakat yönetmelik değişikliyle geçirimsiz yüzey şartını karşılamayan santrallere akademik rapor alıp çalışmaya devam etme hakkı da tanındı. Bu faaliyet belgesiyle çalışan ve tam olarak yapması gereken yatırımları yapmayan santraller, çıkan dumanın rengini iyi göstermek için kireçtaşı ekleyen bazı yatırımlar yaptılar. Bunları içerden duyuyoruz. Maalesef kamuoyuna açıklama yapılmıyor. Bu yatırımlar da yine külleri artırmış oluyor aslında. Bir de sonuçta artık iklim krizine de neden olduğu için 30 yaşı aşmış bu santrallerin emekli edilmesi lazım. Dünyada da bunun örneklerini görüyoruz” dedi. Atlı, yeni bir tesis yapılacağında çevreye verilebilecek olumlu ve olumsuz etkilerinin belirlenmesi amaçlanan Çevre Etki Değerlendirmesi (ÇED) izninde olduğu gibi insan sağlığına etkilerinin de rapor zorunluluğuyla izne bağlanması gerektiğini vurguladı.