YORUM | EMİN OSMAN UYGUR
Şimdi düşünüyorum da anne, bu dünyaya gelirken beni ilk sen fark ettin, ilk sen hissettin ve kim bilir nasıl heyecan fırtınasına tutuldun o anlarda. Allah beni senin kapına koymuştu, senin canına emanet etmişti. Ben senin melek yüzüne bakacaktım ve sen sarıp sarmalayıp büyütecektin beni. Kimse varlığımın farkında değildi henüz. Gözle görülemeyecek kadar küçük, varlığımdan bahsedilemeyecek kadar şekilsizdim. Sen benim yüzümü gözümü görmemiştin, boyumu posumu, şeklimi şemailimi bilmiyordun, kız mıyım erkek miyim onu da bilmiyordun. Sağlıklı mıyım sağlıksız mıyım o da meçhuldü sana. Ama sen beni nasıl bilmem ama çok iyi tanıyordun. Kalbimin atışlarını duyuyor, dünyaya geleceğim günü iple çekiyordun. Geceleri herkes mışıl mışıl uyurken belki sen sessizce benimle konuşuyordun. Ağladığımı hayal ediyor hemen tazecik sütünden verip beni susturuyor, uyutuyordun. Kelimenin hem mecaz hem gerçek anlamıyla benimle yatıp benimle kalkıyordun.
Kimse bilmez annelerden başka. Ben Allah’ın iradesi ve yaratması ile hücre hücre, sevgi sevgi eklenip bir bebek haline gelene kadar neler yaşamıştın, neler hissetmiştin ve ne acılar çekmiştin. Uykusuzluklar, aniden rahatsızlanıp hastaneye gitmeler en çok bilinen şeyler. Bilinen şeyler diyorum çünkü sen de çok bahsetmiyor ve dert etmiyordun o zaman dilimlerinden. Sen artık kendin için değil benim için yiyordun benim için içiyordun. Pencereyi açman, bahçeye çıkman, biraz yürümen hep benim içindi. Bana yaramayacak gıdaları almıyordun içeri. Yaratılış olarak nazik ve narin bedenin nasıl dayanıyordu hayatını değiştiren böyle bir yüke? Demek Allah farklı bir kolaylık farklı bir güzellik bahşediyordu o cennet misal gönlüne. Sen bir mübarek ağaç gibi bir sürgün veriyordun varlığından.
Sen ta baştan beri beni bilirken ben bir annem olduğunu henüz bilmiyordum. Ben adım adım hayata doğru yol alırken, senin benim için neler yaptığının farkında değildim. Farkında değildim ama sensiz bir saat bile yapamıyordum. Odadan çıksan seni kaybettim sanıyordum. Öyle bir yalnızlık yaşıyordum ki o birkaç dakika içinde, bunu büyüyünce ancak idrak edecektim. Aylar geçtikçe kendim bir şeyler yapabiliyordum ve bu yüzden bazen sana itiraz ediyordum. Sense buna çok seviniyordun. Yemeğimi ilk yerken sanki bunu ben başarmışım gibi sevinmiştim. İlk yürüdüğüm zaman sen beni alkışladın ama alkışı ben değil asıl sen hak ediyordun. Konuşmaya başladığımda ilk kez anne dediğimde ne kadar da mutlu olmuştun. Annem deyip kucaklayıp öpmüştün tarifi imkânsız bir şefkatle. Ben o zamanlar sana anne desem de benim bir annem olduğunu çok sonraları anlayacaktım.
Evin, bahçenin, okulun ve şehrin havasını ala ala büyümüştüm bu ara. Bazı işlerde yardımcı olmak hoşuma gidiyordu sana. Senin annem olduğunu anlamıştım biraz daha. Her zaman yanımda, arkamda, önümde olduğunu görüyordum. Gölgen güneş gibi ısıtıyordu beni. Duaların her zaman üzerimde dolanıp duruyordu. Bu yüzden ben çok rahattım. Bir de emeklerin boşa gitmemişti sanki. Ellerinden tuttuğun, hayata minik minik adımlarla ve bin bir sabırla kattığın sürgünün artık senin işlerini görüyor, senin yanında hayata karışabiliyordu. Ama senin hayalin büyüktü. Ben öyle evde, mahallede kalmamalıydım. Okumalı ve bir yerlerde göz dolduran işler yapmalıydım. Bir annenin gaye-i hayali olmak da çok güzeldi. Ben bunu da sonra anlayacaktım.
Günler su gibi akıp gitti. Sen büyükanne oldun. Torunların oldu. İçindeki eski sevinçler, baharlar yeniden canlandı. Torunlarını çocuklarım diyerek sevdin. Onları görünce ruhun kanatlanıyordu adeta. İçin içine sığmıyordu. Halin olmasa da kalkıp onlara bir şeyler verebilmek için gayret gösteriyordun. Sen yapamasan da birilerine söyleyip yine içindeki o ikramı ortaya çıkarıyordun. İnsanı yaşatmak gibi bir çizgin vardı senin. Bunu da çocuklarım olunca fark ettim. Okula gitmemiştin sen o günlerin şartları gereği. Ama hayatı çok iyi okuyordun. Basiret mi hikmet mi adı ne olursa olsun, hayatın ortasından akan nehri çok iyi biliyordun. Allah deyince Resulullah deyince için açılıyordu. Hayatın bu iki kelime ile anlamlı olduğunu söyleyip durdun hep. Burada benim için bir öğretmendin artık. Yol gösteren, hakikatleri işaret eden ama asla akla baskı yapmayan. Bunu da sonra anladım anne. Kuran ve iman hizmetine koşanlarla birlikte arkadaşlık edince anladım bu sözlerin kıymetini. Çünkü aynı şeyleri duyuyor ve yaşıyordum orada o güzel insanlarla.
Anne sen o mukaddes ayaklarınla dünyada iken cennette reftare gezinirken ben hayatın her aşmasında yeni bir şeyler anlamaya, kavramaya devam edeceğim. Bu benim için çok güzel bir yol. Ama ne kadar gitsem de senin peşinde olmayı bir şeref bileceğim. Senin duaların hâlâ yanımda. Onlar bana yol olmaya yol göstermeye devam ediyor. Ben de sana hatimlerle mukabele edeceğim. Ne yapayım elimden gelen bu. Ve biliyorum ne yapsam ödeyemeyeceğim hakkın var üzerimde. Ödemek de ne demek, karnında iken attığım bir tekmeye karşılık gelmez bütün yaptıklarım. Ama sen zaten başka bir şey istemiyorsun benden. Bugünleri gördüm ya daha ne isteyim diyorsun. Cennet yamaçlarından dünyaya bakar gibisin. Bir iki cümle ile özetleyiveriyorsun her şeyi. Siz iyi olursanız ben de iyiyim diyorsun. Daha bebeklik günlerimdeki gibi bakıyor ve öyle düşünüyorsun. O zamanlar da ben gülümsersem sen de gülümsüyordun ben ağlarsam sen de ağlıyordun. Şimdi ben iyiyim anne deyince gönlün gül gülistan oluyor. Görmesen de hissediyorsun hatta biliyorsun.
Bir yıl daha geçmiş üzerimizden anne. Ama seninle aynı göğe baktığımız bir yıl. Aynı Güneş’ten aynı Ay’dan ve aynı yıldızlardan ümitler aldığımız bir yıl. Aynı gündemleri konuştuğumuz, aynı dertleri paylaştığımız bir yıl. Sen hep dersin ya anne, sen Allah ile ol, kim ne yaparsa yapsın. Şimdi anladım bunu da. İnan şimdi anladım. Hayatın heyecanlı günleri geçti. İnsanların telaşlı işleri bitti. İşte bu gerçek kaldı geriye: Sen Allah ile ol, kim ne yaparsa yapsın.