Zafer Kıraç* [email protected]
İnsan haklarının bütünlüklü ele alınmasının çok önemli olduğunu düşünüyorum, kimseyi dışarıda bırakmadan, haklara kimlerin ulaşacağı konusunda hiyerarşi yaratmadan. En başta yaşama hakkı geliyor tabii. Sonra sağlık, eğitim, düşünce özgürlüğü, inanç özgürlüğü, ibadet, özel yaşam gizliliği ve ekonomik haklar.
Bu yazımda insan hakları çalışmalarında ihmal ettiğimizi ya da yeterince ilgilenmediğimizi düşündüğüm, özel ihtiyaçları olan bir gruptan otizmli bir genç ile yaptığım sohbet var. Baha Tuna 27 yaşında, bağımsız çalışan bir araştırmacı olarak tanımlıyor kendisini. Uzun bir sohbet oldu ve benim anladığım şu; on binlerce insanın hayatını karartan bir sistem var ve hepimiz bunun isteyerek ya da istemeyerek parçası olmuşuz. Hatta Baha bu kötülüklerle dolu ortama ortak olanların büyük bölümünün bilerek ve isteyerek böyle davrandığını söylüyor. Kendisinin bir de internet sitesi var: bahatuna.com (1)
İnsan hakları çalışmalarında hak temelli bakmak çok kıymetli, bu çerçevede kalarak senin yaşadığın sorunları ve çözüm önerilerini konuşalım istiyorum. Kendini tanıtır mısın?
Bağımsız çalışan bir araştırmacı olarak tanımlıyorum kendimi. Küçüklüğümden beri okumayı çok severim; özellikle de makale ve ansiklopediler. Aileme göre ‘Aşırı sorgulayıcı’ ve ‘Müzmin Muhalif’ bir yapım var. En önemli özelliğim, sorgulamak. Ben istisnasız her şeyi sorguluyorum. Bunu çok önemli buluyorum. Sorgulama benim hayatımın temeli ve merkezi.
Özel durumun var senin. Biraz anlatır mısın?
Otizmi bir hastalık zanneder insanlar ama hastalık değil. Şöyle düşünün mesela, göz rengi vardır, deri rengi vardır, saç rengi vardır, bunun gibi, beynin rengi diyebiliriz en basit olarak. Tabii beyinle ilgili olduğu için insanın davranışları farklılaşıyor ister istemez. Farklı düşünüyorsunuz, farklı algılıyorsunuz, tavırlarınız farklı oluyor, yanıtlarınız farklı oluyor. Bunun için de çoğunluğun dışında kalıyorsunuz. Çoğunluğa aykırı oluyorsunuz. Ve şunu söyleyebilirim, hiçbir yerde, özellikle de birbirine sıkı sıkıya bağlı olan, kişisel ilişkilerin yakın olduğu toplumlarda farklılığa hiçbir şekilde tahammül yoktur. Hiçbir toplumda yoktur ama Türkiye gibi bazı toplumlarda hiç yoktur. Bu konuda çok sıkıntı yaşıyoruz tabii. Ben bunun sıkıntısını çok çektim. Hasta diyorsunuz, deli diyorsunuz. Çünkü bilmiyorsunuz, anlamıyorsunuz. Çok başka şekilde bir şeyler anlıyorsunuz. Yanlış bir şey yapıyorsunuz ve bunun farkında bile olmuyorsunuz.
Otizmin birçok tanımı var. Cambridge Üniversitesi Otizm Araştırma Merkezi Direktörü Simon Baron Cohen “nörolojik çeşitliliğin bir örneği” olduğunu ifade ediyor (2) (3). Hem bilimsel tanımı var hem de sokaktaki insanın kulaktan dolma bilgilerle yaptığı tanımlar var. Sen hangi gruba giriyorsun?
Türkiye’de 550 bin otizmli var deniliyor. Bu 550 binin, 550 bini de birbirinden farklıdır. Mesela beni Asperger kategorisinde ele alıyorlar, Asperger için yüksek işlevli otizm diyebiliriz. Ama ben Asperger’in de her şeyine uymuyorum. Çünkü dediğim gibi birbirinden çok farklı semptomlar olabilir. Şunu söyleyebilirim, psikiyatrların, psikologların tanımları da o kulaktan dolma halk bilgisinin çok ötesinde bir bilgi değil aslında. Ben böyle donanımsız psikiyatrlardan, psikologlardan çok çektim.
Peki nasıl bir hata yapıyorlar?
Bizim refahımızı, mutluluğumuzu düşünmüyorlar. Onlar, düzeni düşünüyorlar, düzen ne diyorsa onu kabul ediyorlar. Bizim ne olduğumuz, kötü mü, hasta mı, mutsuz mu olduğumuz onların umurunda bile olmuyor. Ne olursa olsun, düzen olsun istiyor. Yani sürüye katılmamız isteniyor. Düzeltmek diye bakıyor, düzelteceğim ben bunu diyor, kendine iş edinmiş. Bilerek ve isteyerek büyük bir yanlışın parçası oluyorlar. İki yaşından beri çocuk psikiyatrlarına gittim, tek dertleri ders başarımın düşmemesiydi ya da artmasıydı. Benim ne hissettiğim umurlarında bile değildi. Ders başarısı her şeyden önemli onlar için. Ders başarısı yüzünden hayatım çok zor geçti ve hala bu sıkıntıları yaşıyorum. Kaldı ki okulda da çok eziyet gördüm. Öğretmenlerden de öğrencilerden de. Bunlar o uzmanların umrunda bile değildi. Amaçları refahımız, mutluluğumuz, huzurumuz değil. İtaat eden insan yaratmak onların amacı.
Seni ya da sizi anlamaya çalışmak yerine bir biçime sokma hali mi var?
Evet torna tezgahına sokma. Ailem benim bu torna tezgahına sokulamadığıma inanıyor ama benim için bunun bir bedeli oldu. Beni değiştiremedi, hayal gücümü, zekamı azaltmadı ama bana travma yaşattı. Biraz önce bir anne çocuğuna “git ödevlerini yap” dedi, ben o günlere döndüm, o kadar kötü oldum ki. Post travmatik stres bozukluğu. Bu genelde savaşta olur, ama bende de aynı belirtiler var. Ben kendi durumum nedeniyle psikiyatri, psikoloji de çok okurum, aynı belirtiler, “ödev yap” dedi ve o ana geri döndüm. Günde belki defalarca oluyor böyle farklı şeyler. Bu bir örnek ama belki böyle elli örnek var okula ait.
Büyük çoğunluk hâlâ hasta olarak tanımlarken sen farklılık olduğunu düşünüyorsun. Bu farklar neler?
Ben okuma konusunda farklıyım. Ansiklopedi, makale okumayı çok seviyorum, belgesel izlemeyi seviyorum. Bu konularda oldukça başarılıyım. Mesela sentezleme, okuduklarımı işleme, birleştirme, yeni bilgiler üretme konularında oldukça başarılıyım. Muhakeme yeteneğimin çok ileri olduğu söyleniyor. Ama özel hayata girildiğinde tam tersine dönüyor iş. Neredeyse özel hayatı olmayan birisiyim ben. Bu, istemediğimden değil, beceremediğimden. Çevremdeki bazı insanlarla hiçbir sorunum yok ama ortak bir şeyim de yok. Ne yapacağımı bulamıyorum. Ama herkes de her şeyi anlayamaz, her şeyi beceremez zaten.
Sana göre o “beceremediğin” kısım ya da eksik kalan kısımda, acaba kuralları başkaları tarafından konulduğu için mi zorlanıyorsun? Ya da basit mi buluyorsun?
Basit bulmak değil, becerememek. Ne yapacağımı bulamıyorum. Araba kullanmak gibi düşünün. Normal bir insan çok kısa sürede öğrenir, ben çok zorlandım. Bunun gibi aynı, herkes her şeyi beceremez. Becerebildiğim çok şey var, hiç kimsenin beceremediği şeyleri beceriyorum, herkesin becerebildiği şeyleri de ben beceremiyorum. Farklılıklar için bir örnek de şu olabilir. Eğer otizmliler olmasaydı bugün tarım bile olmazdı, elektriği falan bırakın tarım olmazdı. Normal insan yemişleri topladı, mamutları avladı, ama farklı düşünen birisi yabani buğday tohumlarının bir kısmını yere atıp tekrar çıkmasını akıl etti. Farklı birisi akıl etmiş, normal birisi yapamaz bunu, aklına bile gelmez. Tesla, Einstein, Woody Allen, Spielberg böyledir.
Farklılıkların toplum tarafından kabul görmemesi ve hasta olarak görülmeniz seni nasıl etkiliyor?
Aslında hasta olarak görülmeye bile razıyız. Hasta olarak bakmaktan çok “ez kafasını” diye bakıyor. Hasta olduğumuzu düşünseler en azından “zavallı, Allah yardımcısı olsun” diye bakar ama öyle de bakmıyor. İnsanlar, özellikle de Türkiye’de, bir şeyi yamuk gördü mü düzeltmeye çok meyillidir. Bunun psikolojiye çok ağır bir etkisi var. Çünkü siz resmen eziyet görüyorsunuz, ne yapacaksınız? Kendinizi korumanız lazım ama karşınızda çok büyük bir kalabalık size karşı birleşmiş, siz tek başınasınız. Tupac Shakur’un bir şarkısı var, Me Against The World (Dünyaya Karşı Sadece Ben). Ben tek başımayım, karşımda bütün dünya. Bütün dünya olmasa bile çok büyük bir kalabalık. Aynen benim durumum bu.
İnsan hakları anlamında temel haklarına, diğer insanlar ne kadar kolay ulaşabiliyorsa, senin de o kadar kolay ulaşmaya hakkın var. Çok fazla gerilerde olduğumuzu düşünüyorum bu konuda. Sosyal dışlanmayı önleme konusunda neler söyleyebilirsin? Özellikle dışlanmanızı ve kendinizi iyi hissetmenizi engelleyen şeyleri aşmak için neler yapılabilir?
Toplum kaynaklı ağır bir psikolojik yıkım yaşıyoruz. Travmalar yaşıyoruz. Devletin beni koruması gerekir ama korumuyor. Beni niye korumuyorsun? İyi hissetmemiz isteniyorsa ya devlet bizi koruyacak ya da örgütlenmemizi sağlayacak, kendi kendimizi koruyacağız. Ama şöyle bir şey de var, dışlanmaya bir şey yapamazsınız, hele Türkiye’de hiçbir şey yapamazsınız. Kültürün, farklı olana karşı daha toleranslı olması gerekiyor. Kültürel yapıyla alakalı ve bir şey yapılacaksa çok ciddi bir reform yapılmalı. Basit, ufak tefek değişikliklerle bir şey olmaz, hiçbir işe yaramaz. Kendisi ya da çok yakını değilse, kimsenin umurunda değil zaten böyle bir şey.
İnsan haklarının temel problemi bu. Önce sorunun varlığını kabul edip iyi bir tanım yapmıyorsan, istediğin kadar yasalar, mevzuatlar, genelgeler, kurallar koy, bir gelişme olmuyor, verilen sözler gerçekleşmiyor. Çünkü dediğin gibi, problem kendisinin hemen yanı başında değilse, bir problem olmaktan çıkıyor. Göz ardı edilebilir, sonra yapılabilir bir hale geliyor. Temel problem bu.
Umurunda olması gerekiyor. Dediğim gibi hasta olarak görülmeye bile razıyız, birçok insan zararlı olarak görüyor, yok edilmesi gerek diye görüyor. Aynen böyle bakıyorlar.
Temel İnsan Hakları problemlerinden biri bu. Yaşam hakkını, kendisini tarif ettiği biçimiyle yaşam hakkını tartışmıyoruz. Engelli Hakları kategorisine atıyoruz, dolayısıyla hak temelli çalışan sivil toplum örgütleri için de ikincil bir problem oluyor. İnsan hakları meselesinde temel insan hakları mücadelesi veren kurumların da bir özeleştiriye ihtiyacı var gibi görünüyor.
Benim durumumda olanlar birbirini tutmalı, desteklemeli, birbirlerine alan açmalı. Bir elin nesi var, iki elin sesi var. Cengiz Han için duymuştum, bir ok kolayca kırılır, çok ok kırılmaz diyor. Örgütlenmek de diyebiliriz. Mesela Otizm Hakları Hareketi var bildiğim. (4) Bir filmde görmüştüm. Bir maymuna giysiler giydirmişler, giysisi olmayan diğer maymunların arasına koyuyorlar. Diğer maymunlar üzerinde giysisi olan bu maymunu dövüyor farklı diye. Bizim hikayemiz biraz böyle bir şey.
***
Diyecek söz bulamıyorum… Baha Tuna’ya teşekkür ederim.
Güven içinde hissetme hali sağlandığında, kendini var etme, yeteneklerini ortaya çıkarma ve başarılı olma yolu açılmış oluyor anladığım kadarıyla. Hasta diye bakıp, iyileştirme çabaları çoğu zaman, çok ta iyi sonuçlar vermiyor. Dolayısıyla insan hak ve özgürlüklerinin en çok gasp edildiği, yaralandığı, ihlal edildiği alanlardan biri belki de bu.
Haftaya ruh sağlığı alanında acıklı bir gerçeği bir sergiden ve bir anılar kitabının satırlarından öğrenmenin hüznünü ve şaşkınlığını paylaşacağım. “Kulis: Bir Tiyatro Belleği, Hagop Ayvaz” sergisi Hrant Dink Vakfı’nın öncülüğünde, Türkiye Tiyatro Vakfı ve Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık işbirliğiyle hazırlanmış. Sergiyi 21 şubata kadar, hafta içi saat 11.00-19.00 arasında Yapı Kredi Kültür Sanat’ta ziyaret edebilirsiniz. Sergiyi çevrimiçi gezmek için: https://bit.ly/3bsus1Y
Ruh sağlığı alanında yaşanan insan hakları ihlallerini okumaya, yazmaya, tartışmaya ve çözüm üretmeye devam edelim.
3- https://www.autism-society.org/what-is/aspergers-syndrome
4- https://www.autism-help.org/points-autism-rights-movement.htm
*İnsan Hakları Çalışanı