YORUM | M. NEDİM HAZAR
Bayram bir netice, üç aylık yoğunluklu olarak yaklaşma, Rabb’e daha yakın olma çabalarının bir sonuç şöleni. Bayram, bu yakınlığın kurduğu bir naz ve niyaz makamı ile kulun neşe alanı, kutlama günleri.
“Hakkullah” döneminde idrak ve izhar neticesinde yapılan ibadetlerin bir geri dönüşüm cüz’ü, bir ikram faslı…
Yalnız bir nüans var ıskalamayalım; burada perspektif bizden değil Rahmetullah’tan olacak. Yoksa, neyi ne kadar düzgün yaptığımız hep tartışmalı zaten. Ramazan’ın toplumun her katmanına, herkes ve kesime karşı bir mesajı, hikmeti ve neticesi vardır şüphesiz. Ne sadece fakirlerin ayıdır, ne de zenginlerin köy bağışlama kibriyle yaptıkları bir bedensel ibadettir. Fakirin rahat ve süruruna yönelik rasyonel bir uygulama, zenginin mutlu etme ile ruhen huzur bulma hissini fark edişi ve elbette kolektif ibadet ve sevinç ile toplumsal pozitiflik ve huzur.
Sahib-i Asli’den gelen bir misafirdi Ramazan. Ve misafir baştacı edilir bizde. Üstelik hazine-i rahmetten binler hediye ve lütuf ile gelmişse, üzerine titrenir, yolu gözlenir. Gidişi ile de hüzün verir bu kutlu misafir. Bin bir varidatla gelen bu gufran mevsiminin gidişi hep hüzünlü olmuştur ama bayram bu hüznü neşe ve sevince çevirmeyi çok iyi bilir. Bunun nedeni sadece kuru bir ‘bayram’ ifadesi değildir şüphesiz; bir aylık bir ibadetin getirdiği idrak açılması ve uyanışın sevincidir yaşanan.
Şöyle bir söz okumuştum söz sultanlarından birinden: “Kendilerini denize salan insanların bir müddet sonra, dört bir yandan su ile sarıldıklarını duyup hissetmeleri gibi, biz de üç aylardan sonra, kendimizi bayramın rengârenk ikliminde, huzur ve itminan tüten atmosferinde buluruz.. Bulur ve onu bütün duygularımızla hisseder, bütün benliğimizle yaşar ve mahiyetimizin bütün rükünleriyle paylaşırız.”
Uhrevi boyutu şüphesiz bu kadar değildir. Bayram bir geçiş, ruhani olan ile dünyevi olanı aynı potada eritiş ve bir tür intibak dönemidir mümin için. Bayram ile bir aylık yoğun ibadet neticesinde kanatlanan ruhlar tekrar fani olanın sığ sularına geri dönebileceğini idrak eder. Ramazan bir kıvamın oluşturulmasıdır, bayram ise ruhun geldiği kıvamın hasadı ve aynası.
Bayram nefsin intikam aldığı günler değildir, olmamalıdır. Bu nedenle nadasa bırakılmış olarak görülen bedenin tekrar dizginlerini çözüp, kontrolsüz meczup hayvanat misali heva tarlasına dalması olarak görülemez, görülmemelidir. Ramazan, Rabb’in isteğiyle istenilenlerden el çekilebileceğinin uygulama alanıdır imanlılar için, bayram ise şükür ve takdis vakti. Ne ki bunlar da galiba biraz nasip meselesi…
Bayram liyakat meselesi olsaydı halimiz haraptı elbet ama bir ödülü de oluyor işte. Ve bizim gibi, meseleye kıyısından köşesinden dahil olan bahtsızlar bile bu ikram-ı Rabbaniyeden nasibini alıyor bir şekilde. Eh; bir müminin mutluluk ve huzurun kırkta birine de razıdır kimi fakirler!
Bayram bir ödül; bir ‘aferin’, bir ‘baş okşayış’ı Rabbin. Bayram, bitiş değil hissediş, tatil değil takdir, tahsin ve takriz…
Kahvaltıyı bilmem amma bayramın mutlulukla bir ilgisi olmalı. Bu nedenle eşsiz bir haz verir bana bayram kahvaltıları. Sadece sofraya serilen Cenab-ı Mevla’nın birbirinden enfes nimetleri değil, çevremize yerleşen eş dost akraba-ı taallukatın varlığı da huzur ve mutluluğun sebebidir. Ramazan Bayram’ı demek kahvaltı demektir dostlar ve Oruç ayının bitişini bir gece önce teravih olmamasıyla kısmen kavrarken, bayram sabahı kahvaltısıyla tam idrak ederiz.
Bütün okurlarımın mübarek Ramazan bayramını bu hisler ile tebrik eder, huzurlu kahvaltılar dilerim…