Başkan Joe Biden’ın ABD ekonomisini canlandırma ve yeniden şekillendirme çabaları son dönemde en çok dikkat çeken adımlar olsa da Biden yönetimi, uluslararası alanda da son derece yoğun çalışmalar yürütüyor. Bunlardan biri, ABD’nin farklı ülkelere ve yabancı bireylere uyguladığı kapsamlı yaptırımların genişletilmesi ve gözden geçirilmesiyle ilgili.
Biden, görev başındaki ilk haftalarında Amerika’daki başkanlık seçimlerine müdahale ettikleri gerekçesiyle bazı Rus yetkililere, Myanmar’da demokratik seçimlerle işbaşına gelen hükümeti deviren generallere, Washington Post yazarı gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın öldürülmesinde rol oynayan Suudi Arabistanlılar’a, Hong Kong’daki demokrasi hareketine zarar veren ve azınlık Uygurlar’a karşı insan hakları ihlallerinde bulunan Çinli yetkililere yeni yaptırımlar getirmişti.
Biden yönetimi ayrıca mevcut yaptırımlarda bazı ayarlamalar yapmaya başladı. Uluslararası Ceza Mahkemesi’yle bağlantılı yetkililere yönelik yaptırımları kaldıran Biden yönetimi, eski Başkan Donald Trump’ın ABD’yi İran nükleer anlaşmasından çıkardıktan sonra Tahran’a getirdiği ilave yaptırımları da geri çekmeyi düşünüyor.
Biden, her ne kadar Amerika’nın uluslararası arenada “eski günlerine döndüğünü” dile getirse de aslında başka ülkeleri yaptırımlar yoluyla etkileme konusunda Amerika’nın tavrı hiç değişmemişti.
ABD, yabancı ülkeleri bazı politika değişikliklerine zorlamak ya da en azından bu ülkelerin kabul edilemez olarak değerlendirdiği bazı adımlarına ilişkin memnuniyetsizliğini ifade etmek için uzun yıllardır, hatta 11 Eylül 2001 terör saldırılarından sonra, daha da artan ölçüde yaptırımlara başvuruyor.
Washington’daki American Üniversitesi’nden yaptırım politikaları uzmanı Profesör Jordan Tama, “Yaptırımlar, büyük ölçüde, yabancı hükümetlerin davranışlarına ilişkin kaygıları ifade etmenin bir aracı haline geldi” diyor.
“Yabancı hükümetlerin eylemleri nedeniyle rahatsızlık duyulan durumların çoğunda yaptırımlar, Amerika’nın vereceği karşılığın bir parçası haline geliyor” diyen Profesör Tama, “Yaptırımlar, maliyetli askeri müdahaleler ya da diplomasi gibi başka seçenekler karşısında daha cazip görünüyor” şeklinde konuşuyor.
ABD Maliye Bakanlığı bünyesindeki Yabancı Varlıkları Kontrol Dairesi (OFAC) 30 kadar farklı yaptırım programını yönetiyor. Bu programlardan bazıları ülkeleri hedef alırken diğerleri suçlulara, terör ağlarına ya da insan haklarını ihlal edenlere karşı kullanılıyor.
Küba, Kuzey Kore, İran, Suriye ve Rusya’nın 2014 yılında ilhak ettiği Ukrayna’ya ait Kırım’a yönelik seyahat ve ticaret ambargoları gibi kapsamlı yaptırımlar, ABD’nin uyguladığı yaptırımların en ağırı. Bu tür yaptırımlar, uygulanan ülkelerin ekonomilerine ağır hasar verebiliyor. Mağdur halklara yardım etmek amacıyla devreye sokuldukları iddia edilse de genellikle bu tür ekonomik yaptırımlar, en çok sıradan insanlara zarar veriyor.
Rusya, Çin ve Venezuela gibi ülkeler de ciddi yaptırımlara maruz kalıyor. Bu tür yaptırımlar, ticaret ambargoları kategorisine çok yaklaşıyor.
Hedefli yaptırımlar
ABD ayrıca Müslüman Uygurlar’a yönelik insan hakları ihlallerinde sorumluluğu olan Çinli yetkililer ya da kara para aklamakla suçlanan Rus bankaları gibi bazı kişi ve kuruluşlara yönelik “hedefli” yaptırımlara da başvuruyor.
OFAC’ın “Özel Olarak Belirlenmiş Kişiler” olarak bilinen ve hedefli yaptırımlar uygulanan kişiler listesi, 1500 sayfadan oluşuyor. Liste, ABD vatandaşlarının iş ilişkilerinde bulunması yasaklanan çok sayıda kişinin adını içeriyor.
Bu listeye alınmak, bağımsız bir hükümetin desteğine sahip olmayanlar açısından mali olarak yıkıcı olabilir. Bunun nedeni, bu tür yaptırımların, hedef kişilerin ABD’deki tüm mal varlıklarını dondurması ve ABD’de faaliyet gösteren mali kurumların bu kişilerle dolar bazlı işlemler yapmasını yasaklaması. ABD piyasasının küresel mali hizmetler sektöründeki önemi dikkate alındığında dolar işlemi yasağı, bir kişi ya da şirketi küresel ekonominin tamamen dışına itebiliyor.
Yaptırımlar işe yarıyor mu?
ABD’nin çok uzun süredir ve kapsamlı olarak başvurduğu yaptırımların ne ölçüde etkili olduğuna ilişkin tartışmalar hala devam ediyor. Yaptırımların uygulanmasını savunanlar, Güney Afrika’da ırk ayrımcılığına dayalı devlet politikasının çöküşünü ya da eski Başkan Barack Obama döneminde İran’ın nükleer müzakerelere katılmasını, ABD yaptırımlarının etkili olmasına örnek gösteriyor. Hem Güney Afrika hem de İran, uzun yıllar boyunca ekonomilerine büyük zarar veren yaptırımlara maruz kalmıştı.
Ancak yaptırım karşıtları, bu uygulamaların beklenen amaca ulaşmada başarılı olamadığına ilişkin çok daha fazla örneğe yer veriyor. 60 yıldır ekonomik ambargo altında olan Küba’da halen komünist rejim hakim. Kuzey Kore’nin nükleer programıysa kapsamlı yaptırımlara rağmen ortadan kalkmak yerine daha da büyüdü.
Washington’daki araştırma kuruluşu Peterson Uluslararası Ekonomi Enstitüsü uzmanı ve ABD Dışişleri Bakanlığı Uluslararası Ekonomi Politikası Danışma Komitesi üyesi Jeffrey J. Schott’a göre uygulanan yaptırımların üçte biri istenen sonucu verdi. Bu da genellikle çok iddialı amaçlarla yola çıkılmayan durumlarda gerçekleşti.
Çok taraflılığa geri dönüş
Eski Başkan Donald Trump döneminde yaptırımlara sık sık başvurulsa da bu yaptırımlar, belirli amaçlara hizmet etmesi için uygulanmış; yaptırım kararları, başka ülkelerle fazla eşgüdüm sağlanmadan alınmıştı. American Üniversitesi’nden Profesör Jordan Tama, bunun, bir ülkenin davranışlarını değiştirmek için başvurulabilecek en etkisiz yöntem olduğunu söylüyor.
“Yaptırımlar, müttefikler ve ortaklarla eşgüdümlü olarak uygulandığında daha etkilidir” diyen Profesör Tama, Başkan Biden’ın çok taraflılığa olan yatkınlığının, uygulayacağı yaptırımların seleflerinkilere göre daha etkili olmasını sağlayabileceğini kaydediyor.
Tama ayrıca Biden yönetiminin yaptırımlara ABD dış siyasetinin diplomatik temas, yabancı yardım ve askeri caydırma gibi diğer unsurlarıyla beraber başvurmasını beklediğini de sözlerine ekliyor.
ABD yaptırımlarının hedef alınan ülkelerdeki masum sivil toplumlar üzerinde ağır ekonomik bedelinin olduğu ve bu yaptırımların çoğunlukla arzulanan sonucu vermediği yönündeki görüş, yıllar içinde giderek yaygınlaşıyor. Bu tür yaptırımların yabancı ülkeleri ABD para birimi dolardan ve Amerikan mali kurumlarıyla iş yapmaktan uzaklaştırıcı etkisi olduğu da düşünülüyor.
Profesör Tama, “Yaptırımların kullanılmasıyla ilgili meselelerden biri, yaptırım araçlarının etkinliğini korurken gerektiğinde yaptırımlara hala başvurabilmek, aynı zamanda yaptırımların hiç istemediğimiz etkiler doğurabileceğini kabul etmek” diyor.
Biden yönetiminin bu denklemi nasıl çözeceği belirsiz olsa da bu yönde atılan bir adım olduğu görülüyor. Biden yönetimi, yaptırım politikalarında ayarlamalar yapmak amacıyla Trump döneminde 2017’de kapatılan Dışişleri Bakanlığı Yaptırım Koordinasyon Dairesi’ni yeniden açmayı planlıyor.