Erdoğan’ın AB lideriyle yapacağı görüşme ilişkilerde yeni döneme atılmış ilk adım olarak görülüyor. Uzmanlara bu süreç “şartlı işbirliği” üzerinden edildi.
Avrupa Birliği (AB) Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen ve Avrupa Konseyi Başkanı Charles Michel, 6 Nisan’da Türkiye’yi ziyaret ederek, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşecek.
Friedrich Naumann Vakfı Türkiye Temsilcisi Dr. Ronald Meinardus, bu ziyaretin “ilişkilerde yeni bir başlangıcı sembolize ettiğini” söyledi.
Tarafların ağır krizlere sahne olan ilişkilerdeki gerilim dönemini geride bırakarak, yapıcı bir işbirliği dönemini başlatmayı hedeflediklerini belirten Meinardus, bu görüşmelerin gündeminde de Gümrük Birliği’nin modernizasyonu ve 2016 Mülteci Mutabakatı’nın güncellenmesi gibi yine her iki taraf için önemli konuların yer aldığına işaret etti.
“Hem AB hem Türkiye için önem taşıyan bu konularda somut sonuçlara ulaşılması bekleniyor” diyen Meinardus, ziyaret sırasında Erdoğan’a, AB-Türkiye ilişkilerinde ilerlemenin, Doğu Akdeniz’de provakasyonların tekrarlanmamasına bağlı olduğu mesajının da net bir şekilde verilmesinin beklendiğini dile getirdi.
DW Türkçe’nin haberine göre Meinardus, şu değerlendirmeyi yaptı:
“Avrupalılar, Erdoğan’a, Türk araştırma gemilerinin tartışmalı deniz alanlarından uzak tutulması gerektiği konusunda ikazlarını iletecek. Bu sertlikteki bir ön koşul ilişkilerde yeni. Sayın Erdoğan’ın buna ne şekilde tepki vereceğini görmek ilginç olacak.”
AB, Mart ayındaki liderler zirvesinde, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki sondaj faaliyetlerini “uluslararası hukuka aykırı” olarak nitelendirmiş, bunların durdurulmasının memnuniyet verici olduğunu bildirmişti.
AB liderleri ayrıca, Türkiye ile Yunanistan arasında başlatılan ikili görüşmelerden ve Kıbrıs görüşmelerinin Birleşmiş Milletler (BM) himayesi altında yapılacak olmasından memnuniyetlerini dile getirmişti.
Peki, Türkiye ile AB arasında artık farklı bir dönemin tohumları mı atılıyor?
Michaël Tanchum’a göre Türkiye-AB ilişkilerinin geleceğini Doğu Akdeniz krizi belirleyecek.
Avusturya Avrupa ve Güvenlik Politikaları Enstitüsü (AIES) kıdemli uzmanı ve Navarra Üniversitesi öğretim üyesi Profesör Tanchum, şöyle dedi:
“Doğu Akdeniz krizi, eninde sonunda Türkiye-AB ilişkilerinin yeniden tanımlanması ile sonuçlanacak. Bu hem Ankara hem de Brüksel için gerekli.
Türkiye’nin ekonomik ve güvenlik ortaklıklarında artık AB belirleyici bir referans noktası değil. Anlaşılan o ki, Brüksel şimdi Ankara’ya dönük bazı teşvik edici adımlarla, mevcut statüko ile tam üyelik arasında bir yerde konumlanacak, özel bir ilişki için girişim başlattı. Bu özel ilişki yeni ve daha şekillendirilmesi gerekecek””
AB son yıllarda Türkiye’yi “tam üyeliğe aday ülke” yerine, “stratejik öneme haiz bir komşu” olarak nitelendiriyor. AB’nin son zirve açıklamasında da Türkiye ile ilişkilere “Doğu Akdeniz” başlığı altında yer verildi, işbirliğinin gelişmesi de büyük ölçüde Türkiye’nin Doğu Akdeniz politikalarına, Yunanistan ve Kıbrıs ile ilişkilerine endekslendi.
AB uzmanı Dr. İlke Toygür, AB’nin Türkiye ile ilişkilerde dış politika konularında daha ılımlı ilişki kurmayı önceliklendirmesinin çok da şaşırtıcı olmadığı görüşünde.
Berlin merkezli Uygulamalı Türkiye Araştırmaları Merkezi (CATS) ve İspanyol Elcano Kraliyet Enstitüsü uzmanlarından olan Toygür, “Demokrasi, hukukun üstünlüğü ve temel haklar alanındaki gerileme, Türkiye’nin zaten uzun süredir aday ülke konumunun bir kenara koyulmasına yol açmıştı. Türkiye bir aday ülke değil, büyük ölçüde üçüncü bir ülke olarak görülüyor. AB nasıl kendisini çevreleyen komşu ülkelerle dış politika ve ekonomi alanlarında işbirliğine dayalı ilişki kuruyorsa, Türkiye ile de bu zeminde bir ilişki kurmaya çalışıyor” diye konuştu.
Avrupalı siyasetçiler, Türkiye’nin AB’ye tam üyelik hedefinin gündemden düşmesinden, izlediği politikalarla demokratik hukuk devletinde gerilemeye yol açtığına işaret ettikleri Erdoğan’ı sorumlu tutuyorlar.
Avrupalılara göre bu politikalar Türkiye’yi Kopenhag kriterlerinden, yani istikrarlı ve kurumsallaşmış bir demokrasiden, hukuk devleti ve hukukun üstünlüğünden, insan haklarına ve azınlık haklarına saygıdan daha da uzaklaştırdı.
Friedrich Naumann Vakfı Türkiye Temsilcisi Dr. Ronald Meinardus, gelinen noktada AB için Türkiye’de insan hakları ve hukuk devleti alanlarındaki sorunların öncelik olmaktan çıktığına dikkat çekti.
“Görünün o ki, AB’nin temsil ettiği ya da temsil etme iddiasında olduğu normatif değerler Ankara ile istişarelerde çok da büyük bir rol oynamıyor” görüşünü aktaran Meinardus, AB için aynı zamanda birliğin sınırları olarak görülen Yunanistan ve Kıbrıs’ın deniz sınırlarına, Türkiye’deki insan haklarından daha büyük önem atfedildiğine işaret etti.
Meinardus, “Özellikle Berlin, Türk-Yunan geriliminin askeri olarak tırmanmasından büyük endişe duyuyor ve bu süreçte arabuluculuk için, tüm siyasi ve diplomatik gücünü kullanıyor. Türk-Yunan diyalogunda kaydedilen ilerleme ve Doğu Akdeniz’de sağlanan sükunet dikkate alındığında, bu dış politika bakımından aslında gayet başarılı bir strateji. Ancak Türkiye’de siyasi nedenlerden ötürü hapiste olanlar için bu çok da iyi bir perspektif değil” değerlendirmesini yaptı.
AB’nin Türkiye ile ilişkilerinde izlemek istediği yeni yol haritasının nasıl sonuç vereceğini zaman gösterecek.
AB liderleri Ursula von der Leyen ile Charles Michel’in Erdoğan ile görüşmesinden sonra, tarafların bir kaç fotoğraf paylaşmakla mı yetineceği yoksa daha kapsamlı bir açıklama mı yapılacağı merak ediliyor.
Alman uzman Meinardus ise görüşmelerde ilerleme sağlanmasının Türkiye’nin AB üyeleri Yunanistan ve Kıbrıs ile gerilimden kaçınması şartına bağlandığını hatırlatarak, “Türkiye fiilen AB’nin gözetimi altında olmaya alışmak zorunda” dedi.