YORUM | MAHMUT AKPINAR
Erdoğan’ın hikayesi bitti, insanları uyutabileceği malzeme kalmadı. Her gün bir şeyler vadediyor, paketler açıklıyor ama artık umut tacirliği de para etmiyor. Yaldızlı yalanları kimsede heyecan uyarmıyor. Zira kriz insanların canını yakıyor, cebine dokunuyor.
Üst üste gelen ambargolar, uyarılar batının Erdoğan rejiminden rahatsız olduğu, değişmesini istediği yönünde söylentileri artırıyor. Bazı sosyal medya hesapları “eski defterleri karıştırmama” mukabili görevi bırakacağını bile yazıyor.
Bu haberler doğru olabilir mi? Erdoğan gider mi?
Ne ABD, ne AB başkası için bir diktatörü devirmeye çalışmaz. Demokrasi, hukuk ve insan haklarına liyakatiniz, ona inandığınız, onu savunduğunuz kadardır. Birilerinin Erdoğan’ın ağzının payını vereceği beklentisi acziyetin, yetersizliğin, beleşçiliğin göstergesidir.
İş dünyasından emekçiye kadar herkes Erdoğan’dan bıktı. Ne var ki, kurulan korku atmosferi nedeniyle kimse açıktan ve güçlü muhalefet edemiyor. Konuşması gerekenler cesur değil, cesareti olanlar çok az. Halktaki demokrasi bilincinin eksikliği, hukukun önemini kavrayamama elbette önemli bir faktör. Ama tablodan asıl sorumlu siyasi muhalefet ve aydınlar diye düşünüyorum. Siyasi beklentiden bağımsız, ideolojik saplantıdan ve mahalle kaygısından uzak tek ve tok sesle hukuk, demokrasi, insan hakları diyemediler.
Muhalefet ve aydınlar hala, “Bankayı beraber açtınız!” “Türkçe olimpiyatlarına ben mi katıldım?” “Okullara çocuklarımı ben mi gönderdim?” diye AKP’ye muhalefet etmeye çalışıyor. Erdoğan’ın ağzıyla Erdoğan’ı yıpratacağını düşünüyor. Orijinal, haklı, tutarlı söylemler üretemiyor. Hiçbirisi banka açmak, Türkçe olimpiyatlarına katılmak, çocuğunu MEB onaylı bir okula göndermek diye bir suç olamaz, bunlar kimseyi “terörist” yapmaz diyemiyor. Kimse darbeyi Manisa’da 84 yaşında hapse atılan Halil Dede mi yaptı, öğretmen mi yaptı, lohusa kadın mı yaptı diye sormuyor. Onlar da çok iyi biliyor ki bunlar suç değil. Lakin ilkesel değil ideolojik davranıyorlar. Belki biriktirdikleri hıncı alıyor, nefretlerini soğutuyorlar. Hepsi iyi biliyor ki İslam’da ve evrensel hukukta suçun şahsiliği diye temel kaide var, topyekûn bir kitle cezalandırılamaz. Erdoğan’ın kitlesel kıyımına ortak oluyorlar, sonra da Erdoğan neden güçlü, neden yıkılmıyor diye yakınıyorlar.
Benzer durum şeytanlaştırılan HDP için de geçerli. AKP ve ortakları “HDP eşittir terörist” algısını oluşturuyor. Muhalefet bunu satın alıyor ve HDP’lilere “terörist” muamelesi yapıyor. Hiçbirisi, “Hangi terörist eylemi var? Ne yapmış? Hangi şiddete karışmış? Somut eylem var mı?” diye sormuyor. Ama lafa gelince, “Dağdan insinler düz ovada siyaset yapsınlar” klişesini kullanmayı ihmal etmiyorlar. Konu Cemaat ve Kürtler olduğunda en temel hukuk ilkeleri, insan hakları rafa kalkıyor, Erdoğan’ın nefret söylemlerine koro halinde katılıyorlar.
Erdoğan gidici, altı boşaldı, itibarı kalmadı. Ama ülkede güçlü bir demokratik blok yok. Demokrasiyi, insan haklarını, hukuku savunanlar etkisiz. Amasız, fakatsız ilkeler çerçevesinde toplanmış bir demokratik cephe oluşmadı. Millet ittifakı umut vadediyor, lakin Erdoğan’ın siyasi oyunları karşısında çabuk dağılıyor. Aydınlarda var olan ideolojik taassup, mahalle aidiyeti hak ve demokrasi mücadelesini engelliyor.
Yurt dışında iktidarın mağdur ettiği ciddi bir muhalif kitle var. Ne var ki aynı bölünmüşlük, dar bakış açısı onlarda da mevcut. Demokratik, güvenli ülkelerde yaşayan muhalif aydınlar bir masa etrafında oturup, ülke meselesini konuşamıyor. Herkes bölük pörçük ve sadece kendi sokağına bakıyor. Siyasi, ideolojik taassup insan paydasında, Türkiyeli paydasında bir araya gelmeye mani oluyor. Oysa oturulup konuşulsa ve dünyaya hukuk ve insan hakları üzerinden mesajlar verilse eminim çok ses getirir. Her mahalle kendi haklılığını ispatın peşinde. Başka mağdurları mars etmekten, bozmaktan haz duyuyor.
Erdoğan’ın gideceği çok yol kalmadı, muhtemelen ciddi sağlık problemleri de var. Belli ki Erdoğan sonrası ile ilgili planlar, hesaplar yapılıyor. AKP’nin içinde de Erdoğan’la yürümek istemeyen ciddi bir kitlenin olduğunu, sonrasına dair güç mücadelesinin başladığını düşünüyorum. Ama eğer Türküyle, Kürdüyle, Alevisiyle, Sünnisiyle, sağcısıyla, solcusuyla demokrat kesimler güçlü şekilde demokrasi, insan hakları vurgusu yapamaz, çıkarcı davranmaya devam ederse, ideolojisini hakim kılmaya çalışırsa, Erdoğan gider derin yapının genç ve dinamik, daha kıvrak adamı olan Süleyman Soylu gelir. Ülke bir 20 yıl da ondan çeker! “İslamcı” Erdoğan gider, “Ulusalcı” Erdoğan gelir, belki “Kemalist” Erdoğan gelir! Ama ülkeye demokrasi ve hukuk gelmez.
Millet güçlü şekilde talep etmedikçe ülkeye hukuk ve demokrasinin, huzurun, barışın gelmesi (AB, ABD dahil) kimsenin derdi olmaz!