İki kez cezaevine giren Nurhan Erdal Bahadır da çıplak arama mağduru oldu. Üstelik 3 kadına aynı yerde ve birlikte çırılçıplak soyunmaları dayatıldı. Ranzadan düşen bebeği için file talep ettiğinde Nurhan Erdal Bahadır’a ret cevabı veren cezaevi müdürü ise “çocuğunu ayağından ranzaya iple bağla” dedi.
Cemaat operasyonları kapsamında iki kez demir parmaklıkların ardına konan Nurhan Erdal Bahadır, cezaevine ikinci girişinde çıplak arama mağduru oldu. Tutuklama kararının hemen ardından görevliler, Adana Adliyesi’ndeki nezarethanede 3 kadının aynı yerde çırılçıplak soyunmasını istedi. Bahadır, zihninden silemediği o kötü anıları “O kadar aşağılandığımı hiç hissetmemiştim. O gün iliklerime kadar hissettim” diyerek anlattı.
ABLAYI BULAMAYINCA KARDEŞE GÖZALTI
Gıda teknikerliği ve anaokulu öğretmenliği yapan Bahadır, ilk olarak Adana’da gözaltına alındı. İkametine giden polisler Bahadır’ı bulamayınca, erkek kardeşini gözaltına aldılar. Durumu öğrenen Nurhan Erdal Bahadır ise kendi ayağı ile karakola gidip teslim oldu.
“252 KİŞİNİN ÖLÜMÜNDEN SEN SORUMLUSUN”
Bir gün boyunca aç bırakılan ve namaz kılmasına izin verilmeyen Bahadır, hakim karşısına çıkarıldı. Doğru düzgün savunma bile yapmasına izin verilmeyen Bahadır’ı hakim, 15 Temmuz’da yaşananlardan sorumlu tuttu. Hakim, “252 kişinin ölümünden sen sorumlusun. Sen bu terör örgütüne üyesin” diyerek Bahadır‘ı 12 Ekim 2016’da cezaevine gönderdi.
BİR CEZAEVİ İÇİN BİLE ÇOK AĞIR ŞARTLAR
Mersin Tarsus Kadın Kapalı Cezaevine konan Bahadır gayri insani şartlarda yaşadı. Cezaevinin fiziki durumunu anlatırken “Bulaşıkları falan yıkadığımızda lavabo da taşıyordu. Biri banyoya girdiği zaman mutfakta küçük bir yer vardı, oradan banyonun köpükleri çıkıyordu. Böcekler falan çıkıyordu her taraftan. Hamam böcekleri, diğer türlü kurbağalar. Yani aklınıza gelen doğadaki bütün hayvanlar çıkıyordu cezaevinin içinden. Bir çığlıkla uyanabiliyorduk biz. Fareler içeride her türlü geziyorlardı” ifadelerin kullandı.
TOPLU ÖLÜMDEN DÖNDÜLER
Banyo sobasında ısıttıkları su ile yıkanabildiklerini ve zaman zaman dumandan zehirlenmeler olduğunu belirten Bahadır “Odun getiriyorlardı sıcak su için. Biz banyo sobasını yakıyorduk. Banyo sobasından çıkan gazla zehirlendik. Ama bize kapıyı açmadılar. En sonunda hakime arkadaşlar kapıyı zorladılar. Siz bize bu şekilde davranıyorsunuz yaptığınız kesinlikle suç elbette biz tekrardan hakim olarak geri döneceğiz geri döndüğümüzde bunları sizin yanınıza bırakmayacağız diye içerden böyle çığlık atınca bağırarak söyledikleri zaman gelip kapıyı açtılar” dedi.
Cezaevinde sağlık sorunları da yaşayan Bahadır’ın sağ kasığında şişlik oluştu. Acil hastaneye sevk edildiğinde doktor “Direk ameliyat yapmam gerekiyor” dedi. Bahadır problemin ne olduğu sorduğunda ise “Açıp bakacağım, istersen ameliyat olursun, istemezsen olmazsın” diyerek odadan ayrıldı.
“ÖLÜRSEM NAMUSUMLA ÖLECEĞİM”
Cemaat soruşturmaları kapsamında 15 Temmuz sonrası yaşanan dramatik olayları düşünen Bahadır ameliyattan vazgeçti. Ailesine helallik istediği bir mektup yazdı. Gözleri dolarak o mektubunu anlatan Bahadır “Vefat edersem hakkınızı helal edin, ağrılarıma artık dayanamıyorum. Ne olacak, ne bitecek bilmiyorum. O zaman öyle bir fetva veriyorlardı ki, bunların karıları, kızları sizlere helal şeklinde. Narkoz verdikten sonra ne yapacakları belli değil. Ben dedim ölürsem hiç olmazsa namusumla öleceğim yani” dedi.
Bahadır 24 Haziran 2017’de sağlık problemleri gerekçesi ile tahliye edildi. Tahliyeden sonra düğün yapmadan dünya evine girdi. Muaz ismini verdikleri bir çocukları oldu. Çocuk 2 aylıkken davada karar verildi. 8 yıl 9 ay hapis cezası alan Bahadır, 2 aylık bebeği ile cezaevine dönmek zorunda kaldı.
“VİCDANLARI GİTMİŞ O İNSANLARIN”
Bahadır 7 Aralık 2018’de yine Tarsus Cezaevine götürülmek üzere Adana adliyesinin içindeki nezarete götürüldü. Ancak çağdışı bir uygulamaya maruz kaldı. Nezarette iki kadın daha vardı. Görevliler üç kadına aynı ortamda çıplak arama dayatması yaptı. “Hayatımda hiç bu kadar aşağılanmamıştım diyen Bahadır o anları şu cümlelerle anlattı. “Üçümüzü de aldılar içeriye. Gazeteleri koydular böyle. Biz bakıyoruz ne yapıyorlar diye. İlk önce anlam veremedik. Sonra ayakkabılarınızı çıkarın dediler. Biz de çıkardık. Gazetelerin üzerine geçirdiler bizi. Biz bekliyoruz. Sonra onlar soyunun dediği zaman biz tepki gösterdik. Kabul etmiyoruz dedik. Sonra en sonunda bizi tek tek aldılar. Yani biz orada tepki göstermeyip eğer onların dediğini yapsaydık, üçümüzü de aynı anda aynı yerde soyacaklardı yani. Kıyafetlerinizi çıkarıyorsunuz tek tek üzerinizden ve hepsini ters çeviriyorsunuz. Otur kalk dediler. O kadar aşağılayıcı bir durumdu ki… O gün hayatımın en kötü günlerinden, en kötü saatlerinden biriydi. Yani o kadar hiç utandığımı ve aşağılandığımı hissetmemiştim. O gün iliklerime kadar hissettim zaten. Vicdanları gitmiş o insanların. Polislik yapıyorlar ama vicdanları yok. Genelde bu tarz şeyler söylenmiyor. Çünkü insanlar utanıyor. Yani utanmalarında da çok haklılar. Gerçekten çok haklılar. Ve üçümüze de aynı anda, aynı muamele yapılınca biz bir birimizle paylaşabildik.”
CEZAEVİ YÖNETİMİ: BEBEĞİNİ AYAĞINDAN RANZAYA İPLE BAĞLA
Bahadır, 2 aylık bebeği Muaz’la aynı hücreyi ve aynı yatağı paylaştı. Muaz birkaç sefer ranzadan düştü. Anne Bahadır, cezaevi yönetimi ile görüşüp, ranzanın etrafına germek için kendi parasıyla file almayı talep etti. Ret cevabı verilirken “Bebeğinin ayağından iple bağla” dendi.
Bahadır yaşadığı şoku “Biz fileyi temin edemeyiz. Bir tanesi öyle söyledi. 3-4 tanesi bir arada oluyorlardı zaten. Diğer müdür kalkıp dedi ki, bebeğinin ayağından bağla dedi. Ben orada dondum kaldım. Bebeğin ayağından bağla ne demek. Benim kafamda sürekli aynı soru. Sadece müdüre bakıyorum böyle. Öyle mi diyorsunuz dedim. Sadece tebessüm ettim yani. ” sözleriyle anlattı.
BİR BEBEĞE LAYIK GÖRÜLEN MUAMELE
Küçük Muaz bir kezde alerjik sebeple hastanelik oldu. Acil hastaneye sevki yapıldı. Ancak uzun süre ambulans beklemek zorunda kaldılar. O uzun bekleyiş sonunda sağlık personeli geldiğinde ise “Yemek yiyecektim. Bu saatte niye çağırıyorsunuz” diyerek tepki gösterdi.
2 aylıkken girdiği cezaevinden 13 aylıkken çıkabilen Muaz, uzun süre dış dünyaya adapte olmakta zorlandı. Cezaevinde kullandığı battaniye olmadan uyuyamayan Muaz, yaşıtlarından daha geç yürüyebildi. Çünkü cezaevi ortamında hastalık kapmasından endişe eden anne Bahadır, oğlunun yerde emeklemesine ve yürümesine izin vermedi.
Yaklaşık 1 yıl cezaevinde birlikte kalan anne ve oğul, Yargıtayın bozma kararının ardından tahliye edildi.