Türkiye ekonomisi dünyanın geri kalanı gibi yüzyılda bir rastlanan salgın felaketi nedeniyle oldukça zorlu bir yıl geçirdi.
İlk Covid-19 vakasının mart ayında görülmesinin ardından birinci çeyrekte yüzde 4,5 büyüyen Türk ekonomisi ikinci çeyrekte yüzde 9 oranında daraldı. Salgının ilk şokunun atlatılmasının ardından ekonomik aktivite hız kazandı ve milli gelir temmuz, ağustos ve eylül aylarında yüzde 6,7 oranında büyüdü.
Teşvik programları ve kamu destekli kredi musluklarının açılması ekonomik toparlanmayı hızlandırmasına rağmen enflasyonist baskılara neden oldu. Bu süreçte merkez bankasının da para politikalarını sıkılaştırmada yavaş davranması enflasyonun yükselmesine yol açan bir diğer etken oldu.
Birinci çeyrekteki büyümeye rağmen azalma eğiliminde olan enflasyon koronavirüs salgınının ağır olarak hissedildiği mayıs ayından sonra ekonomik daralmaya rağmen yükselişe geçti. Tüketici fiyat endeksi kasım ayında yıllık bazda yüzde 14,03’e çıkarak yılın en yüksek seviyesine ulaştı.
Merkez bankası ise yıla yüzde 11,25 olarak başlayan gösterge faiz oranını kademeli olarak yüzde 8,25’e kadar çekti. Ağustos ayına kadar gösterge faizlerini bu seviyede tutmaya devam eden merkez bankası faizleri eylül ayında önce yüzde 10,25’e kasım ayında da yüzde 15’e yükseltti. Bu dönemde merkez bankası başkanı ile hazine ve maliye bakanının değişmesi ile yeni ekonomi yönetiminin yaklaşımının da değiştiği görüldü.
Ekonomi yönetimindeki değişime kadarki süreçte ise merkez bankası meydana gelen kur şoklarını geç likidite penceresi gibi ikincil para politikaları ve döviz rezervlerini kullanarak dengelemeye çalıştı.
2020 yılına yaklaşık 78 milyar dolar düzeyinde başlayan merkez bankasınıın brüt döviz rezervi kasım ayında 40 milyar dolar düzeyine kadar geriledi. Öte yandan altın rezerv ise yıl boyunca artarak 27 milyar dolardan ağustos ayında 45 milyar dolara kadar çıktıktan sonra bir miktar gerileyerek kasım ayında 40 milyar dolar düzeyine indi. Merkez bankasının swap (takas) ile ödünç alınan döviz ve altınlar dahil net rezervleri ise kasım ayı sonu itibariyle 13,73 milyar dolar oldu.
Fakat merkez bankası ve hükümetin euro ve dolardaki yükselişi engelleme çabaları pek de başarılı olamadı. Yurtdışına sermaye çıkışının hızlanması ve yurt içinde de dolarizasyon olarak adlandırılan halkın tasarruflarını dövize çevirmesi ile kurlar yükselme trendini sürdürdü.
Yıla 6,67 lira seviyesinde başlayan euro 9 Kasım’da 10,05 lira ile tarihi zirvesini gördükten sonra 9,50 seviyelerine geriledi. Dolar ise yıla 5,96 lira ile başladıktan sonra yine 9 Kasım’da 8,48 ile tarihi zirvesini gördü. Aralık ayı ortaları itibariyle ise dolar 7,80 lira civarında seyrediyor.
Kurlardaki yükselişin olumlu etkilemesi beklenen ihracatın katkısı sayesinde Türkiye ekonomisinin en kronik sorunlarından biri olan cari açık ekim ayında ciddi anlamda geriledi. Fakat yılın tamamına bakıldığında ise cari açık hala büyük bir sorun olmaya devam ettiği görülüyor. Bunun altında da iki temel etken yatıyor. Türkiye’de ihracatın büyük bir oranda ara malı ithalatına dayanıyor olması ve enerji ithalatı gibi önemli bir kalemin de döviz üzerinden yapılması.
Türkiye’nin 2020 yılındaki ekonomik performansı ile ilgili diğer önemli gösterge ise işsizlik. Yıla yüzde 13,8 düzeyinde başlayan işsizlik oranı yıl boyunca yüksek seyrini sürdürdü ve eylül ayı itibariyle yüzde 12,7 oldu.
Öte yandan eylül ayında yüzde 24,3 olarak açıklanan genç işsizlik oranı ve yüzde 32,2 olan kayıt dışı çalışanların oranı ise endişe verici istatistikler olarak kayıtlara geçti.
2020 yılı dünya genelinde ekonomik anlamda zorluklarla dolu bir yıl oldu. Koronavirüs salgını hükümetleri daha önce karşılaşmadıkları şoklarla yüz yüze bırakırken üst üste teşvik paketleri açıklandı fakat kriz hemen atlatılacak gibi görünmüyor.