Erdoğan’ın inşa ettiği tek adam rejimi nedeniyle siyasi, ekonomik ve toplumsal çöküşe doğru ilerleyen Türkiye’nin önünde iki seçenek var: Yeni bir talan düzeni ya da modern bir yönetim…
FATİH YURTSEVER | BOLD ANALİZ
Değişen dünya koşullarına uyum sağlamayan ve ömrünü reform hareketleri ile uzatmaya çalışan SSCB’nin geleceği, Rusları olduğu kadar tüm dünyayı da yakından ilgilendiriyordu. Zengin doğal kaynakları, devlet kontrolündeki enerji şirketleri ve kapitalist sistem için SSCB’nin geleceği önemli bir soru işaretiydi.
SSCB’nin son Devlet Başkanı Mihail Gorbaçov kötüye gidişi durdurmak için glasnost (siyasi açıklık) ve perestroyka (yeniden yapılanma) reformlarını hayata geçirdi. Uygulanan reformlar başlangıçta halkta bir heyecan ve umuda neden olsa da Gorbaçov’un kararsızlığı ve iki adım ileri bir adım geri politikası yeşeren umutları kısa sürede söndürdü.
“Taşra politikacısı” olarak ünlenen ve siyaset sahnesine hızlı bir giriş yapan Boris Yeltsin, katıldığı her faaliyette biraz da aşağılayıcı bir tonla Gorbaçov’u eleştirince Komünist Partisi’ndeki görevinden alındı. Gorbaçov aldığı kararla fitili ateşlemiş oldu. Aralarında Gorbaçov’un yardımcısı, başbakan, savunma ve içişleri bakanları ile KGB başkanının olduğu bir grup, 1991 yılında Gorbaçov Kırım’da tatilde iken reformların ülkeyi parçalanmaya götüreceği gerekçesiyle darbe girişiminde bulundu.
TANKIN ÜZERİNDE İSYAN BAYRAĞI
Alelacele, anlaşılmaz hatta kuşku uyandıracak kadar kötü planlanmış bu darbe, o zamana kadar yapılmış en garip darbeydi. Darbenin ilk saatlerinde Yeltsin bir tankın üzerine çıkarak isyan bayrağını açtı. Yeltsin yanlıları Moskova Nehri’nin kıyısında bulunan ve “Beyaz Ev” olarak adlandırılan parlamento binasının önünde toplandılar. Kendilerine Devlet Olağanüstü Durum Komitesi adını veren darbeciler ilan ettikleri sokağa çıkma yasağını uygulamaya koyamadılar, Yeltsin dahil hiçbir muhalif siyasetçiyi tutuklayamadılar, ülkenin sınırlarını kapatamadılar. Ne yapacaklarından haberi olmayan tankların içerisindeki askerler teslim olmak zorunda kaldılar. Darbeciler iki gün içerisinde teslim oldular. Tutuklanan darbeciler iki yıl sonra çıkarılan afla serbest bırakıldılar.
Darbe girişimi başarısız olmasına rağmen, Yeltsin siyasi gücü ele geçirdi. Resmen olmasa da iktidar fiili olarak Gorbaçov’un elinden alındı. Birkaç ay sonra Yeltsin Rusya adına, Ukrayna ve Beyaz Rusya ile SSCB’yi ortadan kaldıran ve Bağımsız Devletler topluluğunu kuran bir anlaşma imzaladı. Gorbaçov 25 Aralık 1991 günü televizyona çıkarak istifa etti ve 1917 Ekim Devrimi’nin ardından kurulan SSCB resmen sona erdi.
Rusya serbest piyasa ekonomisine geçti, ülkenin kaynakları özelleştirme adı altında tarumar edildi. Devletin sahip olduğu dev işletmelerin %35’i özelleştirme kapsamına alındı. 150 milyon Rus’a her biri 10.000 ruble değerinde çekler dağıtıldı. O günün koşullarında 10.000 ruble 40 dolara karşılık geliyordu. 61 milyon Rus bu çekleri hemen sattı. Peki, bu çekleri kim satın aldı?
KİM BU YENİ ZENGİNLER?
Halkın elinden çekleri satın alanlar Sovyetlerin son döneminde sınırlı girişimcilik yapmasına izin verilenler, birikmiş parası olanlar, uzun süredir işletmelerde yöneticilik yaptıkları için ayrıcalıklı konumda olanlar (özelikle de KGB yöneticileri), mafya ve uluslararası sermaye ile ortak hareket eden yeni zenginlerdi.
Yaşanan süratli ekonomik dönüşüm Rus halkında manevi zehirlenmeye de neden oldu. Ruslar zengin olmanın büyüsüne kapıldılar. Herkes iş insanı olma ve para kazanma hayalleri kurmaya başladı. Rus toplumu ikiye bölündü, zengin olanlar ve olmayanlar. Zengin azınlık ve yoksul çoğunluk arasında acıma, küçümseme, nefret ve kıskançlık duyguları toplumun ahlaken çökmesine neden oldu. 1990’lı yıllarda ortaokul öğrencileri arasında yapılan bir ankette kız öğrenciler için en gözde meslek fahişelik çıkmıştı.
Dünyanın en garip darbesi sonrasında yaşananlar sadece rejimi değiştirmekle kalmamış, ekonomik sistemi değiştirmiş, ekonomik zenginlik küçük bir azınlığın eline geçmesine neden olmuştu. Rusya’da yaşanan siyasi, ekonomik ve toplumsal gelişmeler Rusya’nın yeniden dünya sahnesine dönüşünün sembolü olan Vladimir Putin’in doğmasında neden olmuştu.
Tabi dünya tarihindeki garip darbeler ve bu darbelerin sonrasında yaşanan radikal değişiklikler Rusya ile sınırlı değil. Aradan 4,5 yıl geçmesine rağmen üzerindeki sis perdesi aralanamayan 15 Temmuz darbe girişimi de birçok noktada 1991 yılında Rusya’da yapılan darbe girişimi ile benzerlikler taşıyor. Köprüyü kapatan askerlerin şaşkınlığı, ne yapacaklarını bilmez tavırları, siyasilerin tutuklanmaması, halkın sokağa çağrılması, tankların üzerine çıkılması ve ordunun büyük bir kısmının yaşananlar karşısındaki şaşkınlığı benzer noktalar arasında sayılabilir.
DEVLETİN KARANLIK İŞLERİ
Ancak daha şaşırtıcı olan ise siyasi, ekonomik ve toplumsal alanda yaşanan gelişmelerin benzerliği. 15 Temmuz darbe girişiminden sonra resmen olmasa da fiilen ülkede rejim değişti. Erdoğan tek adamlığını ilan etti. Devletin daha önce karanlık işlerini yapan milliyetçi ve ulusalcı kesimlerle kurduğu koalisyon sonucunda Türkiye hem siyaseten hem de anayasal olarak tek adam rejimi haline geldi. Devlet destekli projeler adı altında ekonomik kaynaklar bir kesime aktarılarak sermayenin el değiştirmesi sağlandı. Yeni bir zengin kesim yaratıldı. Görünüşte dindar olan ancak estetik duygusundan uzak, paranın her türlü gücün kaynağı olduğuna inanan bu kesim, toplumun çoğunluğunu oluşturan muhafazakâr kesimde “bir gün ben de zengin olabilirim” duygusunu tetiklediği için ahlaken çöküşe neden olan bir değişime sebep oldu.
Varlık Fonu adı altında devletin en değerli ve stratejik kurumları yabancı sermayenin ortaklığına açıldı. Küresel finans sisteminin karanlık işlerini yapan taşeron bir ülke olduğu eli kalem tutan herkes tarafından yakından bilinen Katar gibi küçük bir ülke üzerinden, ülkenin kaynakları küresel sermayenin talanına açıldı.
Türkiye, 15 Temmuz sonrasında inşa edilen tek adam rejimi elinde siyasi, ekonomik ve toplumsal çöküşe doğru süratle ilerliyor. Darbeler sonrasında Rusya ve Türkiye’de yaşanan gelişmeler çok benzer. Bu çöküş sonrasında Türkiye, Putin gibi bir otoriter vasıtasıyla başka bir azınlığın elinde yeni bir talan düzenine mi geçecek, yoksa her kesimin kendini bulacağı, askerlerinin onu korumak için üzerine yemin edeceği demokratik bir anayasa ile tesis edilecek modern bir yönetime mi?