YORUM | YÜKSEL DURGUT
Tutuklu siyasetçi Selahattin Demirtaş’ın Twitter hesabından “Bir gün birlikte izleyebilmek dileğiyle…” notunu görünce izlemeye koyulduğum 140journos belgeselinde Demirtaş ailesinin son 4 yıldır yaşadıkları ve anne Sadiye Demirtaş’ın söyledikleri günümüz Türkiye’sinin bir fotoğrafını çekiyor adeta.
Yayınlandıktan sonra hakkında bir şeyler yazılır mı diye kolaçan ettiğim anaakım Türk medyasında şu ana kadar bir kelime bile edilmedi. Edileceğinden şüpheliyim çünkü 34 dakikalık belgeselin sonunda birilerini rahatsız edecek açıklamalar var.
Dört yıl boyunca Diyarbakır-Edirne arasında mekik dokuyan Demirtaş ailesi ve avukatlarının 1,700 km’lik serüvenlerinin konu edildiği “coğrafya kader” belgeselinde kimi zaman duygusal anlar da yaşanıyor. Eşi Başak Hanım’ın Selahattin Demirtaş’la tanışmaları, evlilikleri ve çocuklar Dilda ve Delal’in hayatlarından kesitler görüyoruz.
Malum “coğrafya kaderdir” sözü İbn-i Haldun’a atfediliyor. Bir toplumun kültürünün içinde yaşadığı coğrafyaya göre nasıl şekillendiğini anlatmak için kullanılıyor genelde. Görselleri kadar kurgusu da izlenesi olan belgesele bu ismin seçilmesinde “gitmekle kalmak arası” bir ruh halinin de payı var diye düşünüyorum.
Belgesel biraz da bu coğrafya meselesiyle açılıyor zaten. Başak Demirtaş, çocukken babasının gözlerinin önünde nasıl polisler tarafından gözaltına alındığını anlatıyor. Bir başka sahnede Selahattin Demirtaş’ın annesini görüyoruz. Yüzde 90 engelli Sadiye Demirtaş şunları söylüyor:
“Oğlumu götürmüşler dünyanın bir köşesine. Hiç merhamet yok mu, Müslümanlık böyle midir? Erdoğan cezaevinde diye çok ağladım. Erdoğan çıktı Başbakan oldu. … Çocuklar yere serdikleri gazetenin üzerine ayakkabı koyuyorlar. Erdoğan’ın fotoğrafı var diye kızdım, günahtır dedim. Oğlumun yanına gidemedim. … Yolda kaza yaptım. Ben şimdi yüzde 90 engelliyim. Hakkımı kimden alır Allah. Vallahi hakkımı helal etmiyorum ona.”
Sadiye Hanım, bir annenin merhametli olacağını düşünerek, eğer sağ olsaydı yapılanları Erdoğan’ın annesi Tenzile Hanım’a şikayet edeceğini, onun da kızacağından emin olduğunu aktarıyor. Maalesef 15 Temmuz sonrası o kadar çok anne aynı duygulara gark oldu ki, hâlen de ağıtlar yakmaya devam ediyorlar.
15 Temmuz öncesi ve sonrası yaşanan sürece bizzat yakından, Silivri’den, tanıklık eden birisi olarak, Türkiye’nin pek çok yerinden o cezaevine eşlerini, çocuklarını, anne babalarını ziyarete gelen ailelerin çektiklerini, “coğrafya kader” belgeselini izleyince daha iyi anlayacağınızı söyleyebilirim. Ama herkes Başak Hanım gibi şanslı da değil. Özel şoförü ya da aracı olmayanlar, otobüsler ile saatlerce yol alanlar… Önce Esenler Otogarı’na, oradan Silivri’ye tıkış tıkış otobüslerde gidenler…
Silivri Cezaevinde kaldığım sürece aileme, ziyarete gelmemelerini tembihlemiştim. 15 Temmuz öncesi çok sevdiğim bir gazeteci arkadaşımı ziyarete gidip gelmede ailesinin yaşadıkları sıkıntılara birebir şahit olunca, kendi ailemin de bu zorluğu yaşamasını istememiştim. Hele 15 Temmuz sonrası Silivri’nin kalabalığı ve hareketi fazlalaşıp da güvenliğin arttırılması ile ailelere ekstra problemler çıkarılıyordu.
Başak Hanım bir ziyaret için üç gün harcadığını anlatıyor. Tıpkı on binlerce ailenin yıllardır yaşadığı gibi… Ailesinin yaşadığı trafik kazası, geçirdiği ölüm tehlikesi de, o kadar sık tekrar eden bir durum hâline geldi ki. Cezaevi yollarındaki kazalar sebebiyle hayatını kaybeden ailelerin sayısı belki yüze ulaşmıştır. Başak Hanım gibi mesleğini bırakmak zorunda kalanlar, hatta eşleri hapiste olduğu için kovulanlar…
En duygusal anlardan biri Demirtaş’ın 17 yaşına giren kızının doğum gününde onu aramasıydı. “Seni en son bıraktığımda 14 yaşındaydın,” dediğinde, kızı için bir pasta da cezaevi şartlarında kendinin yapacağını söylediğinde, herkesin içi cız etmiştir. Siyasi sebeplerle aynı hasretleri çeken o kadar çok baba var ki şu an…
Bu yüzden belgeseli izleyen yüz binlerce insan kendinden bir kesit bulacak. Ya annesi, ya babası, ya da çocukları içeride sebepsiz yere cezalandırılırken yaşananlar, Türkiye’deki sessizliğin gerçek sesi. Diğer yanda da Bülent Arınç’ın cılız bir sesle yaşanan hukuksuzlukları dile getirişi var…
Belgeselin finalinde Demirtaş’ın sesinden şu dizeleri dinlemek de iyi geliyor: “Huma kuşu yükseklerden seslenir/ Yar koynunda bir çit suna beslenir/ Sen ağlama kirpiklerin ıslanır/ Ben ağlayım ki deli gönül uslanır…”