Türkiye’de işkence ve kötü muamele suçu özellikle 15 Temmuz 2016’da darbe girişimi sonrası sistematik hale dönüştü. AKP hükümeti, AB uyum yasaları kapsamında insan haklarını korumaya yönelik yürürlüğe koyduğu yasaları, Anayasa ve Türk Ceza Kanunu hükümlerini, altına imza attığı uluslararası sözleşmeleri, AİHM içtihatlarını askıya aldı. Hükümet yetkilileri, savaş dahil her şartta yasak olan işkence suçunu engellemek yerine bizzat güvenlik birimlerini bu yönde cesaretlendirecek teşvik edecek açıklamalar yaptı.
İnsan Hakları Kuruluşlarının hazırladıkları raporlar ve çalışmalar, binlerce işkence mağdurunun Türkiye’de hakkını arayamadığını ve işkence suçunu işleyenlerin cezasızlıkla ve hatta kimi zaman da terfilerle ödüllendirildiklerini ortaya koydu.
15 Temmuz 2016 tarihinde yaşanan darbe girişimi sonrasında belirgin bir şekilde artan işkence suçu yeniden sistematik hale dönüşüp mağdurların sayısı artırdı. Türkiye’deki insan hakları kuruluşlarının raporlarına da yansıyan işkence suçlarındaki artışa rağmen işkenceciler cezasızlıkla ödüllendirilmeye devam etti. İnsan Hakları Kuruluşu AST (Advocates of Silenced Turkey) raportörleri, ortaya çıkan yüzlerce işkence vakasına ve yayınlanan raporlara dayanarak işkenceciler konusunda bir dizi rapor hazırlamaya karar verdi. Rapor, işkence mağdurlarının beyanlarından, tanık anlatımlarından ve mahkeme tutanaklarından yola çıkılarak hazırlandı. Dinlenen bazı mağdurların kimlik bilgileri güvenlik gerekçesiyle gizli tutulurken bu raporun, bir dizi şeklinde tasarlanan çalışmaların ilki olduğu kaydedildi.
İnsan Hakları Kuruluşu AST (Advocates of Silenced Turkey) raportörleri, hazırladıkları raporda Türkiye’de işkence suçuna karışan ve işkencecileri korumaya yönelik işlem yapan, bu suçu öven ve suça tahrik eden kişileri mercek altına aldı.
Raporda adı geçen mağdurların tamamına yakını gördükleri işkenceleri detaylı bir şekilde anlattı ve mahkeme tutanaklarına geçmesini sağladı. Buna rağmen genel olarak isimleri deşifre olan işkenceciler yargı önüne çıkarılmadı. Üzerinde durulan belgeler ve resmi açıklamalar Türkiye hükümetinin genel olarak işkence suçunu önlemeye yönelik pratikte herhangi bir işlem yapmadığını ortaya koyuyor. Aksine uluslararası komisyonların ziyaretleri sırasında işkence izlerinin ortadan kaldırılması için resmi makamlardan talimatlar yazılıyor.
Raporda, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun güvenlik birimlerini şiddete, işkenceye ve lince teşvik eden açıklamaları ve bu açıklamalar neticesinde işkence görmüş ve ardından masum olduğu anlaşılmış mağdurların yaşadıklarına yer veriliyor.
AST raportörleri işkencenin devlet eliyle meşrulaştırıldığına dikkat çekti. Bu vahim durumun önlenmesi için harekete geçilmesi gerektiği savunuluyor. Hükümet yetkililerinin yasal düzenlemelerle ve yaptıkları açıklamalarla işkencecileri motive ettiğine yönelik tespitlerde bulunan raportörler, dönemin TBMM Cezaevi Alt Komisyonu Başkanı AKP’li Mehmet Metiner’in, “İşkence iddialarını araştırmayacağız” sözlerinin bu tavrın bir göstergesi olduğunun altını çiziyor.
İŞKENCEDEN MÜEBBET HAPİS CEZASI ALAN EMNİYET MÜDÜRÜ HALEN GÖREVDE
İşkence suçunun cezasız kalması ve AKP hükümetinin işkencecileri korumasına yönelik eylemlerine ise çarpıcı bir örnek veriliyor. İşkence ile Oktay Kapsız isimli bir zanlıyı gözaltında öldüren ve 9 Temmuz 2019’da İstanbul 2. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından ‘işkence ile adam öldürmek’ suçundan müebbet hapis cezasına çarptırılan Emniyet Müdürü Oktay Kapsız, tutuklanmadığı gibi halen görevine Muğla Marmaris İlçe Emniyet Müdürlüğü’nde devam ediyor. Kapsız ile birlikte 3 polisin daha işkence ile adam öldürmek suçundan aynı cezayı almış olmalarına rağmen görevlerine devam etmeleri, disiplin cezası bile almamaları üstelik tayin edildikleri yeni görev yerlerine devletin üst düzey görevlileri tarafından veda yemekleri düzenlenip teşekkür plaketleri verilerek uğurlanmaları skandaldır. Rapor, benzeri eylemler sonrası haklarında soruşturma ya da dava açılan işkencecilerin cezasızlıkla, hatta terfilerle nasıl ödüllendirildiklerini ve görevlerine nasıl devam ettiklerini ortaya koyuyor.
Hükümet yetkililerinin insan hakları ihlallerine karşı vurdumduymaz tavrı, doğal olarak güvenlik birimlerinde işkencenin artmasının işkencecilerin daha cesur hareket etmesinin nedeni olarak gösteriliyor. Şırnak Eski TEM müdürü Hacı Murat Dinçer de buna örnek olarak işaret ediliyor. Dinçer emrindeki polislere ağır yaralı olarak yakalanan Hacı Lokman Birlik’in polis zırhlı aracı arkasına bağlatılarak ilçe içinde sürükletilmesi talimatı verdi. Birlik’in feci şekilde öldürülmesine neden olan Dinçer, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı ve AKP lideri Recep Tayyip Erdoğan’ın elinden başarı plaketi aldı. Daha sonra da AKP’den milletvekili olmak için aday adayı oldu. Birlik ailesinin suç duyurularına ve başvurularına ragmen Dinçer hakkında herhangi bir hukuki işlem yapılmadı.
Raporda bugüne kadar adı deşifre olmamış bazı işkenceci isimlere de yer veriliyor. Özellikle 15 Temmuz 2016’daki darbe girişimi sonrası subay ve astsubaylara işkence yapan kişilerin kimliği deşifre ediliyor. General Akın Öztürk’e yoğun işkence yapan, artık meslektaşlarının da dayanamayıp ‘yeter artık Elif’ dedikleri kişinin TEM Şube Amir Yardımcısı Elif Sümercan olduğu bilgisi veriliyor. Sümercan’ın daha sonra terfi ettiği son olarak da Kültür Bakanlığı’nda Daire Başkanı yapıldığı açıklanıyor.
AST raportörleri, işkenceci isimlerin belgelenmesi için başlattığı geniş çaplı araştırmasına bir isim listesi dosyası ekliyor. Tespit edilen isimler görev yerlerine, kimi ya da kimleri mağdur ettiklerine ve yargı sürecine göre sınıflandırılıyor. Liste daha sonra hazırlanacak olan raporlarla da desteklenerek büyüyecek. Raportörlerin tespitlerine göre hazırlanan listede sadece güvenlik görevlileri bulunmuyor. Bunun yanısıra doktorlar, yargı mensupları, hükümet yetkilileri, siyasetçiler, gazeteciler ve hatta işkenceye katılan sivil şahıslar da listeleniyor. Bir başka deyişle listede işkence suçunu işleyenlerin yanısıra işkencecileri koruyan, eylemlerini örtbas eden, işkence suçunu öven ve teşvik eden kişilere de yer veriliyor.
İnsan Hakları Kuruluşu AST (Advocates of Silenced Turkey) raportörleri, Türkiye’deki işkencecileri isim isim 52 sayfalık raporda deşifre etti.
İŞTE AST RAPORU VE İSİM İSİM İŞKENCE VAKALARI
Süleyman Soylu, AKP Hükümeti İçişleri Bakanı
Süleyman Soylu, özellikle 15 Temmuz 2016 sonrası emri altındaki emniyet personeline verdiği talimatlar ve sistematik hale gelen işkence suçunun sorumlusu olduğu gerekçesiyle hakkında çok sayıda ‘işkenceye azmettirmek’ ve ‘Anayasayı ihlal’ suçlarından suç duyuruları yapılmış ve soruşturma açılmıştır. Özellikle gözaltında işkence sonucu ölümler ve yaralanmalarla ilgili yapılan suç duyurularının başında 1 numaralı şüpheli olarak Bakan Süleyman Soylu’nun adı geçmektedir. Bakan Soylu’nun verdiği demeçlerde polislere şiddet kullanmaları yönünde telkinlerde bulunması dikkat çekicidir.
Soylu, PKK’ya yönelik operasyonlara katılan güvenlik güçlerine yargılanma hakkı bile tanımadan şiddet uygulanması emri veriyor. Soylu, bir operasyonla ilgili, “Bölge komutanını aradım. ‘Bulunca lime lime edin’ diye talimat verdim. Etkisiz hale getirilen teröristlerin fotoğraflarını pek paylaşmayız ama ibret olsun diye bunların resimlerini paylaşacağız” demiştir. 31 Ağustos 2016’da İçişleri Bakanlığı görevine getirilen Soylu’nun tavrı ve benzeri açıklamaları nedeniyle Türkiye genelinde yapılan bazı operasyonlarda işkence görüntüleri, “ibret olsun” diye yayınlanmıştır.
Görüntüde yer alan 3 köylü bir operasyon kapsamında Van’ın Gevaş ilçesinde mantar toplarken ‘terörist’ olmakla suçlanıp gözaltına alınmış ve Gevaş İlçe Emniyet Müdürlüğü’nde işkenceye maruz kalmıştır. Gözaltındaki kişilerden 3 çocuk babası Cemal Aslan’ın maruz kaldığı işkence sonucu burnu ve kaburgaları kırılmış ve bir kulağının zarının patlamıştır. Görüntüler güvenlik güçleri tarafından sosyal medyada yayınlanmıştır. 3 köylü daha sonra suçsuz olduğu anlaşılınca serbest bırakılmıştır.
Masumiyet karinesi hiçe sayılarak yargısız infaza ve işkenceye maruz kalan köylülerin görüntüleri sosyal medyada özellikle işkenceyi savunan AKP’li gazeteciler tarafından da teşhir edilmiştir. AKP’li gazeteci Fatih Tezcan da fotoğrafları paylaşarak, “Van Gevaş Emniyet Müdürlüğü’ne roket atan şahıs yakalandı. Bırakın kendimi öldüreyim diye ağlayıp kafasını duvarlara vururken görüyorsunuz” şeklinde tweet atmıştı. Tezcan, köylüler serbest kaldıktan sonra “Bu insanların terörist değil, masum siviller olduğu anlaşıldı ve serbest bırakıldılar.” diyerek özür dilemiştir. İşkence gören Cemal Aslan, Abdulselam Aslan ve Halil Aslan’ın avukatı Servet Haznedar, müvekkillerine karşı işlenen “işkence, hakaret, görevi kötüye kullanma ile mala zarar verme” suçlarından dolayı Gevaş Cumhuriyet Başsavcılığı’na 17 sayfadan oluşan bir dilekçe ile suç duyurusunda bulunmuştur. Haziran 2020’de Erzurum Bölge Adliye Mahkemesi 7. Ağır Ceza Dairesi’nde sonuçlanan davada sadece bir polis (O.Ş.) köylülere işkence yapmak suçundan yargılanmış ve sadece 3 bin TL para cezasına çarptırılmıştır. Bu ceza da uygulanmayıp ertelenmiştir.
İŞKENCE GÖREN AYKUT BERAAT ETTİ
AKP’li İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun henüz yargı önüne çıkmamış, savunması dahi alınmamış kişeler ile ilgili masumiyet karinesi çiğnenerek terör suçu işlemekle suçlanan kişilerden biri de Abdi Aykut’tur. Mardin’in Nusaybin ilçesine bağlı Kuruköy’de 11 Şubat – 2 Mart 2017 tarihleri arasında ilan edilen sokağa çıkma yasağı sırasında gözaltına alınan ikisi çocuk toplam 39 kişiden biri de Abdi Aykut’tu. Kendisinden uzun süre haber alınamayan Aykut’un işkence görmüş şekildeki fotoğrafları basına yansımıştır. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, TBMM (Türkiye Büyük Millet Meclisi) Genel Kurulu’na taşınan olay ve fotoğraf için, “Hukuk devletinin dışında bir şey yapılmıyor. O yaşlı adam teröre ev sahipliği yapıyor” diyerek işkenceyi savunmuş Aykut’u yargısız infaz etmiştir. Terör suçundan Mardin 3’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılanan Aykut’un, “Üzerine atılı suçu işlediğine dair her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil elde edilemediği anlaşılmakla CMK’nin 223/2-e bendi uyarınca müsnet suçtan beraatına” karar verilmiştir. Söz konusu kararın ardından, 7 kişi “haksız tutukluluk” gerekçesiyle Mardin İdare Mahkemesi’ne başvurarak, İçişleri Bakanlığı hakkında tazminat davası açmıştır.
İçişleri Bakanı Soylu, Milli Eğitim Bakanlığı’nda düzenlenen ’Genel Güvenlik ve Uyuşturucu ile Mücadele Toplantısı’nda söylediği; “…O uyuşturucu satıcısının ayağını kırmaya polis görevlidir. Benim ülkemin gencinin canına mal olacak bir kişiye gereğini yerine getirmek görevidir. Suçunu bana atsın… Ben bir buçuk yıldır bu talimatı veriyorum arkadaşlara. Bulduğunuz zaman gereğini yerine getirin” sözleriyle de açıkça işkence suçuna teşvik ettiği gerekçesiyle İstanbul Barosu tarafından hakkında suç duyurusunda bulunulmuştur.
İstanbul Barosu Avukatı Atilla Özen, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na yapılan suç duyurusunda Soylu’nun açıkça 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 214/ 1 maddesindeki suç işlemek için alenen tahrikte bulunmak” suçunu işlediğini belirtmiştir. Suç duyurusunda, “Soylu’nun bu tahrikine kapılıp ayak kıran polis olursa Türk Ceza Kanunu’nun 94. maddesindeki ‘işkence suçunu’ işlemiş olur ve İçişleri Bakanı da bu taktirde yalnızca suç işlemekle alenen tahrik suçundan değil, ayrıca ‘işkence suçuna azmettirmekten’ de Türk Ceza Kanunun 214/3 maddesi gereğince cezalandırılır.” denilmektedir.
Antalya Baro Başkanı Polat Balkan ve polisler tarafından darp edilerek yaralanan Gaziantep Baro Başkanı Bektaş Şarklı da İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Ankara Valisi Vasip Şahin, Ankara Emniyet Müdürü Servet Yılmaz ve kolluk görevlileri hakkında, “kasten yaralama”, “kişiyi hürriyetinden yoksun bıraktıkları, işkence ve kötü muamelede bulundukları” gerekçeleriyle Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunmuştur. Baro başkanları Ankara’ya girişleri sırasında Soylu’nun talimatı üzerine engellenerek darp edilmeleri üzerine Şarklı yaralanmıştır.
Diğer taraftan gözaltında kaybedilen veya güvenlik birimlerince kaçırıldıktan haber alınamayan yakınlarını bulmak için oluşturulan ‘Cumartesi Anneleri’ platformu ve İHD (İnsan Hakları Derneği) de Süleyman Soylu hakkında işkence suçunu işlediği gerekçesiyle suç duyurusunda bulunulmuştur. Yakınlarını arayanlar anayasal hakları kapsamında gösteri ve basın açıklaması yaparken polis tarafından orantısız güç kullanılarak darp edilmişlerdir.
HAKAN FİDAN, MİT MÜSTEŞARI
AST raportörleri daha önce hazırladıkları raporlarda, MİT tarafından kaçırılan ve yasadışı sorgularda aylarca işkence gören mağdurların ifadelerine yer vermiştir. Mağdurlar işkencecilerinin eşkâllerini vermekle birlikte bu memurların asıl sorumlusu Müsteşar Hakan Fidan hakkında işkence suçlamasıyla uluslararası mahkemelere verilmek üzere suç duyuruları hazırlamıştır.
MEHMET METİNER, DÖNEMİN TBMM CEZAEVİ ALT KOMİSYONU BAŞKANI
AKP’li Mehmet Metiner, özellikle 15 Temmuz 2016 sonrasında artan işkence ve kötü muamele iddiaları ile ilgili vahim bir açıklama yaparak hükümetin insan hakları konusundaki vahim tavrına tercüman olmuştur. Dönemin TBMM Cezaevi Alt Komisyonu Başkanı Metiner özellikle de Hizmet Hareketi mensuplarına yönelik soruşturmalarda tutuklananları ziyaret etmeyeceklerini, onlarla ilgili cezaevlerinden gelen işkence ve kötü muamele iddiaları konusunda inceleme ve araştırma yapmayacaklarını açıklamıştır.
Metiner, “Hiç kimse FETÖ’cü teröristler üzerinden siyasi propaganda yapmaya kalkmasın. Onlar mağdur edilen değil, mağdur edenlerdir” demiştir. Oysa komisyonun görevi tutukluların ve mahkûmların dinine, diline, ırkına, siyasi görüşüne, toplumsal statüsüne, işlediği suça bakılmaksızın cezaevindeki koşullarını ve şartları incelemektedir. Metiner’in açıklaması muhalefet partileri tarafından kınanmıştır.
ALİ BAŞTÜRK, EMNİYET GENEL MÜDÜR YARDIMCISI VEKİLİ
Emniyet Genel Müdürlüğü Mülkiye Başmüfettişi ve Emniyet Genel Müdür Yardımcısı Vekili Ali Baştürk imzasıyla “Gizli” olarak 81 ildeki tüm birimlere gönderilen talimat yazısında, Avrupa Konseyi İşkence ve Kötü Muameleyi Önleme Komitesi’nin (CPT) spontane ziyaret gerçekleştirebileceği, bu yüzden de gözaltı yerlerinin uygun hale getirilmesi, kötü muamele görüntülerinin heyete yansımaması istendi.
Talimat yazısında, darbe girişimi sonrasındaki operasyonlara ilişkin uluslararası kurum ve kuruluşlar tarafından yapılan açıklamalar ile uluslararası medya da çıkan haberler de hatırlatıldı. Emniyet’in “Gizli” ibareli talimatı şöyle:
25/08/2016 tarihinde Dışişleri Bakanlığında gerçekleştirilen “Koordinasyon Toplantısı”nda Avrupa İşkencenin Önlenmesi Komitesi’nin 28/08-06/09/2016 tarihleri arasında ülkemize bir ziyarette bulunacağı ve ziyaret esnasında ise ülkemiz genelinde herhangi bir gözaltı merkezine spontane olarak ziyaretler gerçekleştirebileceği hususu belirtilmiştir.
Bu kapsamda gözaltı birimi olarak spor tesisleri vb. yerlerin mümkün olduğunca kullanılmamasına özen gösterilmesi, gözaltı iş ve işlemlerinde mevcut yasal ve uluslararası standartlara göre hareket edilmesi ve bütün gözaltı birimlerini anılan ziyarete uygun hale getirecek düzenlemelerin ivedilikle yapılması hususunda gereğini rica ederim.”
EŞREF AKTAŞ, TRABZON CUMHURİYET SAVCISI
15 Temmuz 2016 sonrası hükümet tarafından çıkarılan 667’nolu KHK ile devleti korumak bahanesiyle işlenen her türlü suç cezasız bırakıldı. Madde bir kısım yargı mensupları tarafından işkenceciler hakkında dava açılmasına engel olarak yorumlandı ve Türkiye’nin çeşitli illerinde açılan işkence davaları reddedildi. KHK’lar gerekçe gösterilerek işkence mağdurlarının şikayetleriyle ilgili olarak kovuşturma yapılmamasına karar verildi.
Trabzon’da Hizmet Hareketi’ne yönelik soruşturma kapsamında tutuklanan Abdullah B., 2 aylık hamile eşi ile birlikte gözaltına alınmasının ardından darp edildiğini, kötü muamele ve tehdide maruz kaldığını gerekçe göstererek Trabzon Başsavcılığı’na şikayette bulundu. Savcı Eşref Aktaş, hükümetin çıkardığı “667 sayılı Kanun Hükmünde Kararname (KHK)’nin 9 Maddesi”ne atıfta bulunarak “kovuşturmaya yer olmadığı” kararı verdi.
Savcı Aktaş, KHK gereği polislerin görevlerinden dolayı cezai sorumluluklarının olmadığını ve yargılanamayacağına hükmetti. İşkence suçunun cezalandırılmayacağı anlamına gelen karar, bağımsız hukukçular tarafından ‘vahim’ bulundu ve tepki gösterildi. Aktaş, işkence suçunu örten kararıyla aynı zamanda işkence suçunu işleyen polislere cesaret verdi.
OKTAY KAPSIZ, EMNİYET MÜDÜRÜ
Türkiye’de işkence suçunun cezasız kalması ve devletin işkencecileri korumasına yönelik örnek olaylardan birisi de Emniyet Müdürü Oktay Kapsız davasıdır. İstanbul Asayiş Şube nezarethanesinde işkence yaparak Murat Konuş isimli zanlıyı gözaltında öldürdüğü tespit edilen ve mahkeme kararıyla da müebbet hapis cezasına çarptırılan Emniyet Müdürü Oktay Kapsız, tutuklanmadığı gibi görevlerine devam etmiştir.
İşkenceyle ölüm olayının yaşandığı dönemde İstanbul Beşiktaş’ta komiser olarak görev yapan sanık polis Oktay Kapsız işkenceden yargılanmasına rağmen ilerleyen yıllarda 4. sınıf emniyet müdürlüğüne kadar yükselmiştir. Davanın karara bağlandığı 9 temmuz 2019’da Hakkari Çukurca Emniyet Müdürü olarak görev yapan Kapsız, İstanbul 2. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından ömür boyu hapis cezasına çarptırılmış olmasına rağmen karardan 4 ay sornra kasım ayında Muğla Emniyet Müdürlüğü’ne tayini çıkmıştır. İşkenceyle adam öldüren Kapsız görev yerine devlet töreniyle uğurlanmıştır.
Çukurca Kaymakamı Murat Öztürk, işkenceden müebbet hapis cezasına çarptırılan Oktay Kapsız’a teşekkür plaketi verdi, belediye başkanı ve komutanlar yemekte ağırladı.
İŞKENCEYLE ADAM ÖLDÜRMEKTEN ÖMÜR BOYU HAPİS CEZASI ALDI FAKAT GÖREVDE
Murat Konuş, İstanbul Laleli’de 1 milyon 200 bin dolar paranın gasp edilmesiyle ilgili 2010 yılında 29 kişi ile birlikte gözaltına alınmıştı. Konuş, gözaltına alındıktan yaklaşık 3 saat sonra bir battaniye içerisinde polis merkezinden çıkarılarak hastaneye götürüldü. Bir saat sonra hastanede hayatını kaybetti. Otopsi raporunda Konuş’un gözaltında uğradığı işkence sonucu öldüğü belirlendi. Ölümüne kafasına aldığı ağır darbelerin neden olduğu ifade edildi. Raporun ardından 7 polis hakkında dava açıldı. Kısa bir süre tutuklu kalan polisler sonrasında serbest bırakıldı. Yargılamanın 9. yılında İstanbul 2. Ağır Ceza Mahkemesi, 9 Temmuz 2019 tarihinde 4 polisi suçlu buldu. Tutuksuz yargılanan polisler Oktay Kapsız, Ramazan Adıgüzel, Murat Ertürk ve Abdülcelil Karadağ “işkence sonucu ölüme neden olma” suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırıldı. Ceza, indirim yapılarak müebbet hapse çevrildi. Sanıklara müebbet hapis cezası veren mahkeme heyeti, buna rağmen tutuklama kararı vermedi. Türkiye’de yerel mahkemeler, normal şartlarda basit suçlarda ve 2-3 yıl gibi verilen kısa süreli hapis cezalarında yüksek mahkeme olan Yargıtay’ın hükmü onamasını bekleyerek tutuklama kararı vermeyebilmektedir. Ancak insanlığa karşı işlenen en büyük suç olan işkence ile ölüm sonucu alınmış müebbet hapis cezası sonrasında bir sanığın tutuksuz yargılanması kabul edilebilir bir durum değildir. Polislerin yeniden cezaevine girmesi için üzerinden 10 yıl geçen işkence ile ölüm davasının Yargıtay tarafından onanması gerekiyor.
Konuş ailesinin avukatı Nuri Köse de karara şöyle tepki göstermiştir: “Murat Konuş’un emniyet görevlilerinin işkencesi sonucu öldüğü, kamera kayıtları, tanık beyanları, adli tıp raporları ile sabit olduğu halde, ne yazık ki yargılama yıllarca sonuçlandırılmamış, karar 9 Temmuz 2019 tarihinde verilebilmiştir. Suç böylesine sabit olmuşken dosyanın yıllarca karara bağlanmaması, ağırlaştırılmış müebbet cezası ile cezalandırılan dört sanık için takdiri indirim uygulanması, duruşmaya da katılmayan ve aldıkları müebbet hapis cezası nedeniyle kaçmaları muhakkak olan sanıkların hükümle birlikte tutuklanmalarına karar verilmemesi, ayrıca gözaltında işkence suçunun gizlenmesine yönelik eylemleri bulunanlar hakkında bir işlem yapılmaması yargılama sürecine ve kararın adil olmadığına ilişkin şüpheleri artırmaktadır.”
İşkenceci 4 polise disiplin cezası bile verilmemiştir. Mahkeme kararının ardından da İstanbul Emniyet Müdürlüğü bu kez de 4 polise zamanaşımı nedeniyle disiplin cezası verilemeyeceğini açıklamıştır. Ömür boyu hapis cezasına çarptırılan diğer 3 polis memuru da görevlerine devam etti.
MUHSİN TÜRKEŞ, POLİS MEMURU – AHMET GÜRBÜZ, CUMHURİYET SAVCISI
Öğretmenlik yapan Eyüp Birinci, 24 Temmuz 2016’da Antalya Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele (KOM) Şube Müdürlüğü polisleri tarafından gözaltına alındı. 29 Temmuz’da ise ameliyata alındı ve Birinci’nin ailesine haber verilmedi. Aile 2 Ağustos’ta Eyüp Birinci’nin Atatürk Hastanesinde 401 numaralı odada yattığını öğrendi. Hastane ziyareti sırasında Eyüp Birinci, ailesine bir hafta boyunca çırıl çıplak ıslatılıp dövüldüğünü anlattı. Aile savcılığa Antalya Emniyetindeki işkence yapan polis memurları ile ilgili şikayette bulundu. Ancak Savcı Ahmet Gürbüz bu dilekçeyi yirmi dört gün işleme almadı. Böylece ailenin Eyüp Birinci’den aldığı bilgiye göre işkence seansları hastane sonrasında da devam etti. Gözaltında yaklaşık bir ay işkence gören, makatına sokulan cisim nedeniyle bağırsakları yırtılan ve hastanede tedavi gören Eyüp Birinci, 24 Ağustos’ta savcı Ahmet Gürbüz’ün makamına getirildi. Eyüp Birinci savcıya verdiği ifadede polisin gözlerini bağladığını çırılçıplak soyduğunu yüzüne, ayaklarının altına, karnına vurarak, hayalarını sıktıklarını, ıslatılıp copla dövüldüğünü anlattı. Birinci, gözaltına alındığı gün sağlık kontrolünü yapan doktorun vücudundaki bulguları “basit, ciddi değil” diyerek görmezden geldiğini, ancak sonraki günlerde sorguda bayıldığının doktorun iç kanama teşhisi koyması üzerine hastaneye götürüldüğünü ve ameliyat edildiğini ifade etti.
Savcı Gürbüz, işkence iddialarını soruşturmadığı gibi örtbas ederek Birinci’yi tutuklamaya sevk etti. Cezaevinden ailesi aracılığıyla açıklama yapan Birinci, polis memuru Muhsin Türkeş ve ismini bilmediği diğer polislerin kendisine işkence yaptığını tekrarladı.
Eyüp Birinci’nin eşi bir haber sitesine verdiği mülakatta işkencenin detaylarını şöyle anlattı: “Kalın gazete rulosu ile kinle, nefretle yüzüne gözüne kafasına vurmuşlar. Coplarını, ağzının içine sokmuşlar nefessiz kalıp çırpınıncaya kadar ağzında çevirmişler. Yüzünü gözünü ateş kırmızısına dönünceye kadar tokatlamışlar. Ağzından burnundan oluk oluk kan akıtmışlar. Nefesi kesilmesine rağmen Polis memuru Muhsin Türkeş ve ismini öğrenemediğimiz diğerleri sizi yaşadığınıza pişman edeceğiz” demişler, “Ya! Konuşacak. Ya! Öleceksiniz” diye devamlı tehdit etmişler. Dizlerinin üzerine yere çöktürmüş, “Antalya’da ne işin var” demişler. Arkadan liflerini koparırcasına baldırlarına vurmuşlar. Önden dizlerinin üzerine basıp basıp bağırtmışlar. Ayaklarının altını su toplayıncaya kadar coplamışlar. “Tırnaklarını sökeceğiz” demişler. Hayalarını sıkmışlar. Karını ve 9 yaşındaki kızını buraya getireceğiz. Onları çırıl çıplak yapacağız. Gözlerinin önünde!!!….Sonra geneleve götüreceğiz” diye tehdit etmişler.
HALİL İBRAHİM DİLEK, TEM’DEN SORUMLU İL EMNİYET MDR. YRD.
BERAT GÜNÇİÇEK, TEM ŞUBE MÜDÜR YARDIMCISI
Başkomiser Süleyman Akçin, Mersin Terörle Mücadele (TEM) ekipleri tarafından Hizmet Hareketi’ne yönelik soruşturma kapsamında gözaltına alındı ve 20 Temmuz 2016’da tutuklandı. Tarsus Cezaevi’nde bulunan Akçin iki günlük gözaltı sürecinde işkence gördüğünü açıkladı. Yaşadıklarını 20 Haziran 2017 tarihinde Mersin 7’nci Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki ilk duruşmadaki savunmasında anlattı.
Filistin askısına asılan Akçin, saatlerce fiziki ve psikolojik baskıya, işkenceye maruz kaldığını, darp edildiğini cop ile baldırlarına vurulduğunu aktarıyor. Akçin savunmasında işkenceye uğrayan diğer isimleri de anlatıyor: “Aynı odaya eli, ağzı, yüzü, üstü kanlar içerisinde Hasan Basri Dağdelen müdürü de getirdiler. Aynı işkenceye Hasan Basri’yi de dahil ettiler. İşkence olayları yaşanırken odada TEM’den Sorumlu İl Emniyet Mdr. Yrd. Halil İbrahim Dilek ve Tem Şb. Müd. Yrd. Berat Günçiçek de vardı. Zorla bazı evrakları imzalamamı istediler. Avukatla görüşmemi engellediler. Sürekli uykusuz bırakıldım. Nezarethanede daha sonra Hasan Basri’ye ait olduğunu öğrendiğim kanlı gömlek günlerce yerde bekletildi. Nezarethanede yan koğuşumuzda bayanlar, hatta bayan hâkim bile vardı.”
YASİN DEMİR, ESKİ KIRIKKALE TEM ŞUBE MÜDÜRÜ
Kırıkkale Ağır Ceza Mahkemesi’de görülen 16 Şubat 2017 tarihli duruşmada yargılanan 48 şüpheliden bazıları TEM Şube Müdürü Yasin Demir’in başta olmak üzere bazı polislerden gördükleri ağır baskı ve işkenceyi anlattı. İşkence gören isimler Yasin Demir’in dışında kendilerine işkence yapan diğer polislerin sadece eşkâllerini verebildi. Öğretim üyesi Tıp Doktoru Erdem Ayyıldız’ın ağlayarak verdiği ifadeler tutanaklara şu şekilde geçti: “13 gün gözaltında işkence gördüm. Bunun bir haftası tek başıma kaldım. Beni dışarıya çıkamayacak sokağa çıkamayacak hale getirdiler. Bende unutulmayacak bir yara oluşturdular. Ben suçu kabul etmedim. Sorgu odasından aniden birisi benim arkama geçip tişörtümü başıma geçirdi, beni sürükleye sürükleye banyoya götürdüler. Banyoda beni çırılçıplak soydular bahçe hortumuyla beni yıkadılar, atletimle gözüm kapatılmıştı, kahkahalarla beni buz gibi suyla yıkadılar. Sıvı sabun ve cop istediler ve makatıma cop soktular. Artık orada tamam ne derseniz kabul dedim, bunu dedim zaman işkence etmeyi bıraktılar.” şeklinde ifade verdi.
Yargılanan isimlerden Harun Özdemir de gördüğü işkenceleri anlattı. Mahkeme tutanaklarında şu ifadeleri yer aldı: “Gözüm bağlıydı ve konuşacaksın lan dediler. Gözüm bağlı tuvaletlerin oraya götürdüler, ben bunu söylerken utanıyorum. Bana insanlık dışı muamele yaptılar zorla hakaret ederek üzerimdeki elbiseleri çıkardılar ben çıkarmak istemedikçe bana hakaretlerine devam ettiler. Soğuk suyla vücudumu ıslattılar, bu arada ben çırılçıplaktım gözlerim bağlıydı. Cop ile taciz ettiler. Daha sonra birisi testislerimi sıkmaya başladı. Öyle ki gözüm karardı, öleceğimi sandım.”
‘KEŞKE BENİ ÖLDÜRSELERDİ’
Okul müdürü Harun Kobalay yargılama sırasında maruz kaldığı işkencenin detaylarını anlattı. Duruşma tutanaklarında şu ifadeler yer alıyor: “Ben 31 Ekim 2016 tarihinde Aydın Nazilli’de gözaltına alındım. Polislere niçin aldığımı sordum hiçbir şey söylemediler ne iş yapıyorsun dediler. Donunu indir dediler, indirdim ve seninle çok özel ilgileneceğiz dediler. Gözlerim kapatıldı ellerim kelepçelendi. O odadan çıkartılarak, tuvaletin karşısındaki odaya götürüldüm. Saat 17:30 civarıydı, oraya vardığımda, önce sadece pantolonumu çıkarmışlardı, oraya vardığımda bütün elbiselerim iç çamaşırlarım dahil herşeyi çıkardılar. Ben yapmayım lütfen dedim. Gözlerim kapalı, ellerim kelepçeli, bağırdım, sesim çıkmadı, ağzım bezle bağlandı, çırılçıplak vaziyette karşıdaki banyoya götürüldüm. Soğuk su vücudumun her yerine sıkıldı. Özellikle cinsel organlarıma sıkıldı. Halen daha ağrıyor acı çekiyorum. Tedavi olmak istiyorum, çünkü testislerim halen ağrıyor. Vücudumun her yeriyle oynadılar, makatımdan da bir şey yaptılar ancak ne yaptıklarını bilmiyorum. Keşke beni öldürselerdi de böyle bir şey yapmasalardı. Bir saate kadar kaldım, sonra dediler ki bana eşini de getireceğiz ona da aynı şeyi yapacağız dediler. Yıkıldım, (bu sırada sanık bunları ağlayarak anlatmaya başladı) çünkü benim dünyadaki tek varlığım eşim ve üç çocuğumdur. Bunun üzerine odaya aldılar, benim yapmam gerekeni projelendirdiler, orada anlattılar.
Hastaneye vardığımda ben tir tir titriyordum, doktora olan bitenleri anlatmaya çalıştım yanımdaki polisler anlattırmadılar. İkinci kez doktora gittiğimde işkenceye maruz kaldığımı söyledim. Kendisi bana yüzünde işkence yok vs. gibi şeyler söyledi ve bir tane iğne vurdular. İşkence, tehdit, ızdırap vs gibi kelimeler benim derdimi anlatmaya yetmez. Ben şu anda insan olduğumdan utanıyorum (sanık bu anlatımları sırasında ağlamaya devam etti).”
Birçok sanık tarafından Kırıkkale Emniyet Müdürlüğü’nde işkence yaptığı anlatılan ve hakkında suç duyurusunda bulunulan Yasin Demir, 21 Nisan 2017 tarihinde Sudan BM Polis Misyonunda görevlendirildi.
GÖKHAN KARAGÖZ VE OKAN ÇAKIROĞLU- ZONGULDAK EMNİYET MÜDÜRLÜĞÜ
Zonguldak 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davanın 5 Ekim 2017 tarihli duruşmasında yargılanan şüpheliler gördükleri işkenceleri anlattı. Duruşma tutanaklarına giren ifadelere göre; insanlık dışı muamele gördüğünü belirten Kubilay G., “14 gün boyunca yerde beton ve battaniye üzerinde yatırıldım. Romatizma hastasıyım, ilaçlarım verilmedi. Ağrılarım için iğne vurulma talebim reddedildi. Her gün gitmemiz gereken sağlık kontrolüne götürülmedik. Sıcaktan ve havasızlıktan bunalmamız sağlandı. Psikolojik işkence yaptılar. Nezarethanedeki kamera kayıtlarının istenmesi için dilekçeler yazdım ve Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yaptım” şeklinde savunma yaptı.
Öğretmen T.A.’nın ise mahkeme tutanaklarına giren savunmasında şu ifadeler yer alıyor; “Ellerim kelepçeli olduğu halde gözlerimi kapatıp işkence yaptılar. Yüzümü yumrukladılar. Beni öldüreceklerini ve hainler mezarlığına gömeceklerini söylediler. Aynı işkencelerin eşime de yapılacağını söylediler. Daha sonra şuurumu kaybettim ve gözlerimi açtığımda Bülent Ecevit Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin bir odasında ellerim kelepçeli bir sedyeye bağlı haldeydim. Sağıma soluma dönemiyordum. Sabaha kadar hastanede kaldıktan sonra yeniden nezarethaneye götürdüler. 28 gün gözaltında işkence gördüm. Hastane’deki tedavime ilişkin kayıtlar bana verilmedi.” Sanıklardan Ö.K. ise darp edildiklerini ve ifadelerin altına zorla imza attırıldığını açıkladı. Yargılanan şüpheliler, kendilerine işkence yapan polisler arasında özellikle Zonguldak İl Emniyet Müdür Yardımcısı Gökhan Karagöz ve Okan Çakıroğlu’nun isimlerini verdi. Bu kişilerin, istenilen bilgilerin verilmemesi halinde sık sık işkencenin dozunun artacağını söylediklerini anlattılar. Diğer işkenceci polislerin ise sadece eşkallerini verebildiler.
TAHİR DARBAZOĞLU, ANKARA EMNİYET AMİRİ
Ankara 17. Ağır Ceza Mahkemesinin 20.11.2017 tarihli duruşma tutanağına giren ifadelerde yargılanan şüpheliler kendilerine yapılan işkenceleri detaylı bir şekilde anlatırken işkenceci polis Ankara İl Emniyet Müdürlüğü TEM Şube polis amiri Tahir Darbazoğlu’nu da teşhis ettiler. Beştepe’deki spor salonu ve Sincan Cezaevi yerleşkesindeki çadırda tutulan 11 şüphelinin ayrı ayrı teşhis ettiği Darbazoğlu’nun kendisini Azrail olarak tanıttığı, işkencelere bizzat katıldığı, işkence emirleri verdiği ve diğer polisleri de işkence yapmaları için tehdit ettiği mahkeme kayıtlarına geçti. Mağdurların anlatımlarına göre; Darbazoğlu, sadece günlerce süren işkence seanslarının emrini vermekle kalmadı, aynı zamanda kendisi de bizzat işkence yaptı. Ağır yaralanmalara varan dayak, kurbanların iç çamaşırları çıkarılarak taciz, bir kaç gün aç ve susuz bırakma, uzun saatler stresli pozisyonlarda bırakılma, tuvalet ihtiyaçlarının engellenmesi, elektrik verme gibi eylemlerden sorumlu tutuldu. Gözaltında işkence gören Binbaşı Emrah Ilgaz ve Yüzbaşı Sadık Kazancı ile birlikte 16 mağdur Darbazoğlundan şikayetçi oldu.
ELİF SÜMERCAN, ANKARA TEM ŞUBE AMİR YARDIMCISI
15 Temmuz sonrası gözaltında en ağır işkence gören isimlerden biri de eski Eski Hava Kuvvetleri Komutanı ve Yüksek Askeri Şura üyesi Orgeneral Akın Öztürk’tü. Kulağı kesik ve darp edilmiş şekilde devletin resmi haber ajansı Anadolu Ajansı ve resmi televizyon kanalı TRT’de görüntüleri yayınlanan Öztürk’ün gördüğü işkenceleri özellikle o sırada gözaltında bulunan görgü tanıkları detaylı bir şekilde basın yayın kuruluşlarına anlattı.
Akın Öztürk’ün de aralarında bulunduğu üst düzey subayların, çırılçıplak vaziyette saatlerce dövüldüğünü ağır işkence gördüğü anlatıldı. İşkencecilerden birinin “Elif” isminde kadın polis olduğunu bunun da Akın Öztürk’e saatler boyu ağır işkence yapıldığı sırada bir polisin dayanmayıp “Yeter Elif” demesi üzerine ortaya çıktığı açıklandı.
AST raportörlerinin tespitlerine göre Akın Öztürk’ün işkence gördüğü tarihlerde iki ayrı sevk tutanağına imza atan polis memuru Elif’in kimliği deşifre oldu. Olayların yaşadığı gün sevk edilen şüphelilerle ilgili Olay Yeri İnceleme Şube Müdürlüğü’ne yazılan iki tutanak dava dosyasına girdi. Elif olarak belirtilen kişinin işkenceci TEM şube polisinin Elif Sümercan olduğu anlaşıldı. Sümercan’ın daha sonra terfi ettiği ve son olarak da Kültür Bakanlığı’nda Daire Başkanlığı görevine getirildiği belirtiliyor. İşkence yaptığı belirtilen Elif Sümercan ile ilgili bir başka bilgi de dikkat çekicidir. Kocası Mustafa Murat Sümercan ise, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın olaylı ABD ziyareti sırasında sivilleri darp eden polisler arasında olduğu tespit edilmiş ve ABD tarafından hakkında yakalama kararı çıkarılarak arananlar listesine girmiştir.
Akın Öztürk’e işkence yaptığı belirlenen bir diğer isim de kendisini Hakan Öztunç olarak tanıtan polis memurudur. Yüzbaşı Hakan Güler, 02.01.2018 tarihinde yargılandığı mahkemede verdiği ifadesinde şöyle demiştir: “TEM’de şahit olduğum bir vakayı arz ediyorum. Hakan Öztunç adında bir polis memuru kendisi bağırıyordu ben Hakan Öztunç diye. Orgeneral Akın Öztürk’e işkence yapıyordu Akın Öztürk’ün kulağını kesti.”
HACI MURAT DİNÇER, ŞIRNAK ESKİ TEM MÜDÜRÜ
Şırnak Eski TEM müdürü Hacı Murat Dinçer, emrindeki polislere Şırnak’ın Dicle İlçesinde ağır yaralı halde yakalanan Hacı Lokman Birlik’in polis zırhlı aracı arkasına bağlatılarak ilçe içinde sürükletilmesi talimatı verdiği belirlendi. Yapılan suç duyuruları üzerine ortaya çıkan telsiz konuşmaları ve deliller üzerine açıklama yapan HDP Şırnak Milletvekili Leyla Birlik, Hacı Lokman Birlik’i katleden ve bedenini zırhlı aracın arkasına bağlayarak sürükleyen polislere emri veren kişinin Şırnak’ta TEM Şube Müdürü olarak görevini yürüten Hacı Murat Dinçer olduğunu açıkladı. Halkların Demokratik Partisi (HDP), ayrıca işkence eyleminin içinde bulunan 6 polis memuru ile sorumlulukları bulunan İçişleri eski Bakanı Selami Altınok, dönemin Şırnak Valisi Ali İhsan Su ve dönemin Şırnak Emniyet Müdürü Celal Sel hakkında suç duyurusunda bulundu. Birlik ailesi avukatları ise, Birlik’i işkenceyle öldüren polisler hakkında “Kasten öldürmek”, zırhlı araçla sürükleyenler hakkında “Kişinin hatırasına hakaret etmek” ve “Görevi kötüye kullanmak”, olayı gören diğer polisler hakkında ise “İşlenen suçu bildirmemek”, “Suç işlemek amacıyla örgüt kurmak” suçlarını işledikleri gerekçesiyle suç duyurusunda bulundu.
Türkiye İnsan Hakları Vakfı tarafından hazırlanan raporlarda Birlik’in akrep adı verilen polis aracının arkasında sürüklenirken yaralı halde olduğu ve daha sonra yaşamını yitirdiği belirtildi. Yaralı Birlik’in sürüklenmek suretiyle öldürülmesinden sorumlu tutulan ve hakkında suç duyuruları yapılan, Murat Dinçer, 7 Nisan 2016’da Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı ve AKP lideri Recep Tayyip Erdoğan’ın elinden başarı plaketi alan 10 polisten biriydi. Dinçer 2018’de emekliliğini istedikten sonra AKP üyesi ve milletvekili aday adayı oldu.
EKREM GÖNÜL, ANKARA İL EMN. MÜD. GÜVENLİK ŞUBE MÜDÜR YARD.
Sayıştaydan emekli yargıç (Hakim) 77 yaşındaki Perihan Pulat’ın 1 Mayıs 2018’de “İşçi Bayramı” nedeniyle düzenlenen gösteri sırasında Ankara Emniyet Müdürlüğü Güvenlik Şube Müdür Yardımcısı Ekrem Gönül tarafından darp edilerek işkenceye maruz kalmıştır. TİHV tarafından hazırlanan raporda sanık polis tarafından gerçekleştirilen eylemin insan onuruna yakışmayan işkence düzeyinde kötü bir muamele olduğunu vurgulanmıştır. Ankara 14. Asliye Ceza Mahkemesi tarafından hakkında yakalama kararı çıkarılan Gönül 3 bin TL adli para cezasına çarptırılmış ve mesleğine devam etmiştir.
MAHMUT ÇAÇA, TARSUS T TİPİ KADIN KAPALI CEZAEVİ 2. MÜDÜRÜ
Mersin Tarsus İlçesi T Tipi Kapalı Kadın Cezaevi’nde işkence eylemleri, HDP Ağrı Milletvekili Dilan Dirayet Taşdemir tarafından TBMM gündemine taşındı. Taşdemir yaptığı açıklamada , “Avukatlardan alınan bilgiler, 56 kadın mahkûm saçlarından sürüklenip darp edilerek, tecavüzle tehdit edilerek, cinsel şiddete maruz kaldığını ortaya koymaktadır” dedi. Cezaevi’nde kalan kadın mahkumlara işkence ve kötü muamelede bulunulduğu iddialarına ilişkin Adalet Bakanı Abdülhamit Gül’ün yanıtlaması istemiyle verilen soru önergesinde, özellikle işkence yaptığı belirlenen Tarsus T Tipi Cezaevi Müdürü Mahmut Çaça’nın, 1996 yılında 11 siyasi tutuklunun yaşamını yitirdiği, 24’ünün yaralandığı katliamda Diyarbakır E Tipi Cezaevi’nde ikinci müdür olarak görev yaptığı bilgisi paylaşıldı. Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürü Enis Yavuz Yıldırım’ın ise işkence iddialarını örtbas ederek işlem yapmadığı açıklandı.
İnsan Hakları Derneği’nin (İHD), Tarsus Kadın Kapalı Cezaevi’ndeki hak ihlalleriyle ilgili hazırladığı raporda tutuklu ve mahkumlardan Evin Şahin, Fadime Demir, Selvi Yılan, Yıldız Gemicioğlu, Helin Kaya’nın yaşadığı işkenceler detaylı şekilde anlatıldı. İHD suç duyurusunda bulunarak görevlilerin cezalandırılmasını istedi.
VOLKAN AKKUŞ VE ÖZGÜR KUTLU, MANİSA CEZAEVİ GARDİYANLARI
Manisa T Tipi Cezaevi’nde tutuklu 57 yaşındaki Ercivan Özcan zatürre hastalığıyla mücadele ederken, gardiyanlar tarafından darp edildi ve sol kolu omuzdan dirseğe kadar parçalandı. Kolu kırıldıktan sonra ayrı bir cezalandırma yöntemi olarak hastaneye gönderilmeyen Özcan, koğuşta bilincini kaybetti. 2,5 saat sonra kolunun bütünüyle simsiyah olması ve şişmesi sonrası koğuşta bulunan iki doktor ve eczacıların ısrarlı talebi üzerine Özcan Manisa Devlet Hastanesi’ne sevkedildi. Özcan, taburcu olup cezaevine döndükten sonra, cezaevi yönetiminin baskısına rağmen dava açtı. Deliller ve raporlar ışığında mahkeme, 13 Mayıs 2019’da iki gardiyanı suçlu buldu. İşkence yapan gardiyanlar Volkan Akkuş ve Özgür Kutlu 5’er yıl hapis cezasına çarptırıldı.
Manisa Devlet Hastanesi’nin Adli Raporu’na göre Özcan’ın darp nedeniyle kolu omuz ve diskek arasında çoklu biçimde kırıldı, hayati fonksiyonlarını etkileyecek ağır ve ömür boyu kalıcı hasarlar oluştu. Zatürre nedeniyle ciğerleri kötü durumda olan Özcan, hayati tehlike gerekçesiyle ameliyata alınamadı. Kolundan sürekli kan alınan Özcan ancak sekizinci günün sonunda ameliyat edildi.
ZEKAİ AKSAKALLI, GENELKURMAY ÖKK KOMUTANI
Ankara 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen 33’ü tutuklu 67 sanıklı davada dinlenen tanıklar, Zekai Aksakallı’nın askerlere yaptığı işkenceyi gördüklerini açıkladı. Tanık Astsubay üstçavuş Ömer Özdemir karargâhta gördüklerine şöyle anlattı: “Domuz bağı ile bağlanan, başına poşet geçirilenler vardı. Zekai Aksakallı’nın Ümit Bak’a küfrettiğini duydum, ‘içeri girdiğinde karınızı birileri şaapacak’ diye. Zekai Paşa’nın diğer personeli tekmelediğini, bunlar götürülürken Volkan Vural Bal’ın da yumrukladığını gördüm. …Bir yarbayımıza elektrik verildiğini gördüm“ Sanıklardan Sezgin Güney de işkence iddialarına ilişkin sorular yöneltince tartışma yaşandı. Mahkeme Başkanı Bayram Kantık bunun davanın konusu olmadığını ileri sürerek tutuklu sanıkların konuşmalarını engelledi.
Ankara 24. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılanan subay eşinin davasında 18 Nisan 2018 tarihinde tanık olarak ifade veren Genelkurmay Protokol subayı Üsteğmen Kübra Yavuz da Özel Kuvvetler Komutanı Tümgeneral Zekai Aksakallı ve Kara Kuvvetleri Komutanlığı’ndan Tümgeneral İrfan Özsert’ten işkence gördüğünü anlattı. “Bir kadın olarak sağ çıkabileceğimi düşünmedim. 10 gün sonra Genelkurmay Karargâhı içinde Zekai Aksakallı ve İrfan Özsert tarafından ölüm tehdidi altında ifadem alındı. Genelkurmay poligonunda 2 gün ölüm tehdidi ve şiddete maruz kaldım. Genelkurmay poligonu içinde ellerimiz, gözlerimiz bağlı elektrik verilerek, dövülerek, 2 gün aç bırakıldık. Tuvalete giderken erkek personel kapıyı açık tutup, nezaret ediyordu. 2 saatte bir alınıp, ‘Bu yetersiz biraz daha bir şeyler söyle’ dediler. Gidip gelirken, işkence görenleri görüyordum. İfademi alanların üstünde kan vardı. Bu şartlarda ifade verdim.”
Pilot Binbaşı Mehmet Sağlam da Ankara 13. Ağır Ceza Mahkemesinde yargılandığı davada kendisine 2 gün işkence yaptıran Özel Kuvvetler Komutanı Tümgeneral Zekai Aksakallı ve Özel Hava Alay Komutanı Albay Ümit Tatan’dan şikayetçi oldu. Aynı davada işkence gördüğünü anlatan Binbaşı Hüseyin Çakıroğlu da Aksakallı ve Tatan’dan şikayetçi oldu.
CEM KARACA, MAHKEME BAŞKANI- FATİH KARAKUŞ, BAŞSAVCI VEKİLİ
İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nin Silivri Cezaevi yerleşkesinde bulunan duruşma salonunda tutuklu 24 sanığın yargılandığı davada, mahkeme başkanı sanıkların işkence gördüklerine yönelik ifadelerini tutanağa geçirmedi. Duruşma savcısı da işkence gördüğünü ileri süren tutukluları konuşturmadı. Yargılanan 47’nci Motorize Piyade Alay Komutanı olan Kurmay Albay Sadık Cebeci’nin gözaltı sürecinde işkence gördüğünü iddia etmesi üzerine Mahkeme Başkanı Cem Karaca sözünü kesti. Hakim Karaca, işkence iddialarını tutanağa geçirmek yerine işkencenin anlatılmaması için Albay Cebeci’yi uyardı. Cebeci’nin savunma hakkına devam etmek istemesi üzeine Hakim Karaca tekrar sözünü kesip “Burada sana işkence yapan polisleri yargılamıyoruz. Bunlar senin savunmana tesir edecek konular değildir. O kısımları atlayın sadece size yöneltilen iddialara cevap verin” dedi. Başsavcıvekili Fatih Karakuş da Albay Cebeci’nin işkence iddialarını anlatmaması için devreye girdi. “İşkence altında ifade verdiğini söyleyerek bu davanın AİHM’den döneceğini düşünüyorsan yanılıyorsun” dedi.
CEM KÜÇÜK, FUAT UĞUR – GAZETECİLER
İktidara yakınlığıyla bilinen, gazeteciler Cem Küçük ve Fuat Uğur TGRT isimli TV kanalında birlikte yaptıkları Medya Kritik programında, 15 Temmuz darbe girişimi soruşturması kapsamında yargılananların ‘konuşturulması’ için infaz ve işkence yöntemleri uygulanması gerektiğini savunmuşlardır.
Cem Küçük şöyle demiştir: “17/25 oldu diyelim İsrail’e yaptılar, olabilir. Dünyanın her yerinde her gün 15-20 toplu ölüm duyardık, trafik kazası, intihar etti, toplu intihar etti, uyuşturucuyu fazla basmış, aşırı alkolden gitti, dayanamadı köprüden atladı. Bir sürü gerekçe bulurlar. Burada da şimdi bunlara acıma, bütün yöntemleri düşünmelisin. Ya elimizde çok kritik üç-dört tane FETÖ’cü var. Ali Fuat Yılmazer, Mehmet Partigöç, Alaaddin Kaya. Ya şu adamları bir konuştursanıza. Bunlar bir sürü şey biliyor. Bizim savcı şöyle; oturuyor, ‘Fuatçığım hoş geldin. Adın, soyadın…’ mesela diyor. Nerede görev yaptın, bu işi sen mi yaptın? Hayır diyor. Böyle diyor mesela. Kardeşim başka türlü de konuşturma teknikleri var. Sallandır camdan aşağıya.”
Yapılan açıklamaların ardından Diyarbakır Barosu, açıkça işkence çağrısında bulundukları gerekçesiyle Cem Küçük ve Fuat Uğur hakkında Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulundu. Gazetecilerin “Suç işlemeye tahrik ve suçu övme” suçunu işledikleri ve 5 yıla kadar hapisle cezalandırılmaları gerektiği savunuldu. Baronun İnsan Hakları Komisyonu üyesi Aydın Özdemir, Küçük ve Uğur’un açıklamalarına, “Alenen işkence suçu meşru gösterilmiş, işkencenin yöntemleri dahi belirtilerek, gözaltında kalan bir kısım şüphelinin işkenceden geçirilmesi yolu gösterilmiştir. İşkence, hiçbir zaman sınırlanamayacak, meşru gösterilemeyecek bir suçtur. Uluslararası ve iç hukukumuzda, OHAL’de bile işlenemeyecek bir suç türüdür.” dedi.
EMRE SOYLU, MHP’Lİ DANIŞMAN
MHP Mersin Milletvekili Olcay Kılavuz’un danışmanı Emre Soylu, Diyarbakır Bağlar ilçesinde bir polisin öldürülmesinden sorumlu tutularak gözaltına alınan M.E.C.’nin emniyette işkence gördüğüne dair fotoğrafları yayınladı. Soylu, sosyal medya hesabı üzerinden işkenceyi överek, “Kahraman #Polis memurumuz #AtakanArslan’ ı şehit eden it M.E.C. isimli hain #Diyarbakır Emniyet’in şefkatli kollarında.” Şeklinde paylaşımda bulundu.
Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) Diyarbakır Şubesi, Soylu hakkında Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulundu. ÖHD, danışman Emre Soylu hakkında “suç işlemeye tahrik”, “suçu bildirmeme”, ve “adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs” suçlarından kamu davası açılmasını talep etti. Soruşturma devam ediyor.
ALİ TÜRKŞEN, ERME ONAT, EMEKLİ SAT KOMANDOSU
İstanbul 23. Ağır Ceza Mahkemesi’nde tutuklu yargılanan Deniz Binbaşı Tahsin İşlekel ve Astsubay Metin Bircan, Beykoz SAT Komutanlığı’nda eski emekli albay Ali Türkşen, emekli Binbaşı Erme Onat ve Astsubay Bülent Kuru’dan işkence gördüklerini anlatarak şikayetçi oldular. Deniz binbaşı Tahsin İşlekel mahkeme tutanaklarına giren ifadesinde şunları anlattı: ‘Sabah 07:00 civarında Turhan albay içeriye girdi. Bana hitaben ‘arkadaşlar her şeyi itiraf edin, yoksa arkada bekleyen profesyonel bir ekip zayıf noktanızı tespit edip ya ağzınızı burnunu kırarak, veya ailenize zarar vererek sizi konuşturur’ dedi. Duyduklarım karşısında donup kaldım ve herhangi bir şey diyemedim. Arkadan o ekip içeri geldi. Bu ekipte emekli albay Ali Türkşen, emekli Binbaşı Erme Onat ve ismini Bülent Kuru olarak öğrendiğim astsubay içeri girdiler. Nizamiye astsubayını diğer odaya aldılar. Hiçbir şey sormadan ekip bana vurmaya başladı. İlk girdiklerinde Ali Türkşen, önce bana vurdu sonra da diğerlerinden müsade isteyerek resmi kıyafetlerimin rütbelerini eliyle söktü. ‘Bu şekilde konuşmamız daha uygun’ dedi. Sonra bir boş kağıt verdiler. ‘5 dakika sonra geleceğiz, kimler vardı yazacaksın, dolmamış olursa aileni rahatsız ederiz’ dediler.
…Ali Türkşen albay bu kez elinde bıçakla geldi. Erme Onat’ın da elinde bıçak vardı. Erme bıçağı boynuma dayadı. Ali ise elimi bıçakla kanattı. Ben boynumdaki bıçağa müdahale etmeye çalıştım. Birkaç tur daha bu şekilde girip çıktılar. Emekli olduğunu düşündüğüm kıvırcık saçlı bir astsubay ile Ali Türkşen içeri girdi. Masada oturduğum yerden beni çağırdı. ‘Odanın ortasında çök’ dedi. Astsubay beni ellerimden ve ayaklarımdan bağladı. Ellerim ayaklarım arkadan bağlı domuz bağı beni yüz üstü yere yatırdılar. Bacağınızı oynattığınızda kolunuz, kolunuzu oynattığınızda bacağınız acıyacak şekilde bağladılar. Suratım yerdeydi. ‘Tuvalete de gidemez. Altına yapsın’ dediler. 17 Temmuz sabahı saat 07_00’de gözlerimizi ve ağzımızı bağladılar. Kafamızı duvarlara vurarak nizamiyeye götürdüler. Orada savcının gelmesini beklediklerini söylediler. 2 saat kadar orada bekledik. Nizamiyeye polis geldi. Gözlerimi açtılar. Beykoz ilçe emniyet müdürlüğüne götürdüler. Burada da özel harekat polisinin dayağına maruz kaldık. 2-3 gün sonra Çağlayan Adliyesine sevk edildim. Tutuklandım…”
LEVENT BAHADIR, DENİZ YÜZBAŞI -ALPER KORKMAZ, BAŞKOMİSER
Tutuklanan SAT Komandosu Astsubay Murat Fırat, 7 Ocak 2020 tarihindeki duruşmada verdiği 55 sayfalık ifadesinde gözaltına alındıktan sonra gördüğü insanlık dışı muameleyi anlattı. 15 Temmuz’da gözaltına alınan Fırat’ın ifadeleriyle o dönem görevine dönen Balyoz ve Ergenekon gibi davaların sanıkları ile emekli askerlerin bizzat işkencelere katıldıkları mahkeme kayıtlarına geçti. Fırat, 17 Temmuz 2016’da SAT Komutanlığında, 17-18 Temmuz’da Beykoz İlçe Emniyet Müdürlüğü’nde, 18-20 Temmuz İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nde 21 Temmuz’da da Silivri Cezevi’nde işkence gördüğünü ayrıntılarıyla anlattı. Fırat darbe girişiminden haberinin olmadığını 15 Temmuz’da gelen emirle terör saldırısı ihtimali üzerine gece vakti Akıncılar Üssü’ne götürüldüklerini ve nöbet tuttuğunu açıkladı.
İstanbul’da gözaltına alındıktan sonra kendilerine özel işkence yapılması için Beykoz Emniyet Müdürlüğü’nden Rambo lakaplı polisinin getirildiğini, ve bu kişinin tezahürat ve alkışlar eşliğinde işkence yaptığını söyledi. Murat Fırat’ın tutanaklara giren ifadesi şöyle; “Hastaneden darp raporu aldıktan sonra Beykoz İlçe Emniyet Müdürlüğü’ne götürüldük. Ellerimiz arkadan kelepçeli olduğu halde yere yatırıp işkence yaptılar. İçeri giren herkes küfür ediyor tekmeliyor, üzerimde tepiniyor tükürük, salya atıyor ve bağırıyordu. Bunlar yaşanırken bazıları da yaptığı işkenceleri cep telefonu ile kayıt altına alıyordu. Bu görüntüler benden sonra SAT birliğe gelip geceyi birlikte geçirmek zorunda kalan Mustafa Avşar’a birliğimizde görevli yüzbaşı Levent Bahadır tarafından gösterilmiş. Eğer istediği şekilde ifade vermezse onun da sonunun bu şekilde olacağı yönünde tehdit edilmiştir.
“BURNUMU VE KABURGAMI KIRDI”
Rambo tezahürat eşliğinde teçhizat ve silahını çıkardı, usta bir işkenceci gibi vazifesine başladı. Çok vurduğundan olacak elleri ağrıdığı için eline eldiven istedi. Eldiveni taktıktan sonra kaldığı yerden devam etti. Sonuç olarak yaptığı işkenceler sonucunda burnumu ve kaburgamı kırdı. Her iki kulak zarımı patlattı. Çenemde üç santim yarık oluşturdu. Bana ekstra işkence ve hakarette bulunuyorlardı. Çünkü bu SAT komutanı Amiral Turhan Ecevit’in özel isteği idi. Polisler de Turhan Ecevit’in bu isteğini hiç kırmadı.
Beni SAT komutanlığında darp eden ağır hakaret eden yüzbaşı Erdal Çerçi ve üsteğmen Uğur Günaslan’dan yine beni darp eden astsubay Burak Çelik’ten bana şerefsiz diye hakaret eden Ercan Kireçtepe’den ki tuğamiral rütbesinde Akdeniz Bölge Komutanı olarak görev yapıyor. Komuta ettiği birlikte bana işkence yapılmasına hakaret edilmesine müsaade eden, beni başıma silah dayayarak ölümle tehdit eden ve polislere bana ekstra işkence yapılması yönünde telkinde bulunan SAT komutanı amiral Turan Ecevit’tir” demiştir.
BARIŞ DEDEBAĞ, EMEKLİ BİNBAŞI
Abdullah Gül döneminde Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı Komutanı olarak görev yapan Muhammet Tanju Poshor’a yapılan işkenceler Ankara 19. Ağır Ceza Mahkemesi kayıtlarına girdi. Poshor gözaltına alınışını ve gördüğü muameleyi şöyle anlattı: “16 Temmuz 2016 sabahı ameliyathaneden ameliyata hazırlanırken gözaltına alındım. Savaşta bile askıya alınmayacak tedavi hakkım ihlal edilerek Merkez Komutanlığı’ndan hiç kimse olmadan ameliyathaneden çıplak vaziyette kim olduğunu bilmediğim kişiler tarafından darp edilerek, sırtımda açık yara olmasına rağmen ters kelepçelenerek gözaltına alındım. Nazi Kamplarındaki gibi çıplak vaziyette dizlerinin üstünde başlar öne eğik olarak tutuluyor, aralarında bulunan sivil kıyafetli polisler ve bir kısım üniformaları askerlerce ki bu askerlerin başında da o zaman binbaşı rütbesinde olan Barış Dedebağ vardı. Barış Dedebağ’da ordaki pek çok kişiye özellikle generallere ve bana da darp ederek işkenceye katılmıştır, ismini de burda veriyorum ve suç duyurusunda bulunuyorum kendisi hakkında. Defalarca elektrik verildi. Ayık kaldığım zamanlarda hatırladığım acıya alışmaya başladım ama etimin yanık kokusuna bir buçuk yıldır hala alışamadım. Bu koku işkencecilerimi de rahatsız ediyordu ki ara sıra kusanlar oluyordu aralarından.”
Devletin resmi haber ajansı Anadolu Ajansı TV kanalı TRT ve hükümete yakınlığı ile bilenen TV kanallarında Barış Dededağı’nın subay ve astsubaylara yönelik şiddet uyguladığına dair bir kısım görüntüleri yayınlamıştır.
Raporun tamamına aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz.