Fransa’da, mizah dergisi Charlie Hebdo’ya, Muhammed Peygamber’in karikatürlerini yayımlamasının ardından saldırı düzenlenmesinin üzerinden beş yıl geçti. Saldırı sonrası dillerden düşmeyen slogan “Je suis Charlie”ydi (Ben Charlie’yim).
Ülkede bugünlerde ise başka bir slogan yankılanıyor:
“Je suis enseignant, Je suis Samuel” (Ben öğretmenim, ben Samuel’im).
Öğrencilerine Muhammed Peygamber’in karikatürleri üzerinden ifade özgürlüğünü anlatan öğretmen Samuel Paty’nin 16 Ekim’de başı kesilerek öldürülmesi sonrası Fransa’da İslam, Müslümanlar, İslamofobi ve radikal İslamla mücadele yeniden gündemde.
Saldırganın 18 yaşında Moskova doğumlu Çeçen bir mülteci olduğu ortaya çıkmıştı.
BBC Türkçe‘ye konuşan Strasbourg Üniversitesi Türk Etütleri Bölüm Başkanı Samim Akgönül, son saldırının Fransa’da “şok etkisi yarattığını” söylüyor.
Samim Akgönül’e göre Fransa sokaklarında, ifade özgürlüğünü öğrencilerine anlatmasının ardından bir öğretmenin başının kesilmesi pek çok sembolik anlam içeriyor.
Fransa hükümeti, Paris’in banliyölerinden Conflans-Sainte-Honorine’de bir okul yakınında düzenlenen saldırıyı, “Fransa Cumhuriyeti’ne düzenlenmiş bir saldırı” olarak tanımladı, Paty’ye gıyaben Fransa’nın en yüksek şeref nişanı “Légion d’honneur” verildi.
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un “Fransa’da İslamcılar huzur içinde uyuyamayacaklar. Korku taraf değiştirecek” açıklaması, ülkede “siyasal İslam’a savaş açıldığı” yorumlarına neden oldu.
Saldırının ardından radikal İslamla bağlantılı olduğu düşünülen kişilerin evlerine baskın düzenlendi, 200’den fazla kişinin ülkeden sınır dışı edileceği ve 50’den fazla dernek ve kuruluşun incelemeye alındığı, gerekirse kapatılacakları açıklandı.
Paty’ye karşı harekete geçilmesini isteyen bir videoyu Facebook sayfasında paylaşan Paris’in banliyösü Pantin’deki bir cami de altı aylığına kapatıldı.
Müslümanlar da dahil tüm Fransız vatandaşlarının korunması gerektiğini söyleyen Fransa Cumhurbaşkanı Macron, “Radikal İslam ya da Cumhuriyet’in yıkımı projesi güden organizasyonlar, dernekler ya da bireylere yönelik bir dizi somut adım atıldı” dedi.
‘Hükümetin söylemleri aşırı sağa yaklaşıyor’
BBC Türkçe‘ye konuşan uzmanlar, Fransa’da 2022’de yapılacak cumhurbaşkanlığı seçiminin Macron’un söylemlerinde etkili olduğu konusunda hemfikir. Özellikle de aşırı sağcı Ulusal Cephe’nin lideri Marine Le Pen’in yeniden Macron’un en büyük rakibi göründüğü düşünülürse.
Samim Akgönül, Fransa İçişleri Bakanı Gerald Darmanin’in geçen hafta “süpermarketlerde etnik ürünlere özel reyonların bulunmasının kendisini şoke ettiğini” söylemesini, aşırı sağ söylemlere yaklaşmanın bir örneği olarak gösteriyor.
Akgönül, “Emmanuel Macron’un kafasındaki tek düşünce, ikinci turda Marine Le Pen ile televizyon programı yaptığında ona söyleyebileceği şeyler: Kaç camiyi kapattım, kaç terörist saldırıyı önledim v.s.” diyor.
Fransa’da Ulusal Cephe yükselişte. 2017’deki cumhurbaşkanlığı seçiminde Le Pen, Macron’a ikinci turda yenilmiş ama aynı yıl yapılan genel seçimlerde ilk kez milletvekili seçilerek parlamentoya girmişti.
Fransa-Türkiye ilişkileri üzerine yazılar da kaleme alan Ortadoğu Araştırmaları Merkezi (ORSAM) Kuzey Afrika Çalışmaları Uzmanı Abdennour Toumi de, Macron’un siyasi programının başarısızlığa uğraması nedeniyle aşırı sağ ile rekabet için daha sert söylemler benimsediğini savunuyor:
“Macron’un tüm programı ölmediyse bile askıda çünkü herhangi bir ilerleme sağlayamıyor. Önce Sarı Yelekliler, ardından koronavirüs salgını geldi. Bunu da iyi yönetemedi. Bu nedenle bütün siyasi gündemini ‘Le Pen ya da ben’ anlayışı üzerine kurdu. Bu nedenle göç gibi konularda saldırgan siyasi politikalar izlemeye başladı.”
Samim Akgönül de Samuel Paty cinayetinin ardından aşırı sağın “hükümeti, hükümetin sol kanadını ve diğer solcuları naif olmakla, Müslüman faşistlerin tuzağına düşmekle, insan hakları söylemiyle, azınlık hakları söylemiyle radikal İslam’ı beslemekle suçladıklarını” söylüyor.
Fransız Müslümanlar karikatürler karşısında ne hissediyor?
Her iki uzman da Müslüman Fransızların saldırıyı kınadıklarını ancak çoğunun Muhammed Peygamber karikatürlerinin gösterilmesinden rahatsız oldukları görüşünde.
Fransa’daki Müslümanların çatı kuruluşu Fransa Müslüman Konseyi’nin (CFCM) saldırının ardından “radikal İslam’ı suçlayan son derece sert ve Müslümanların Fransa’da ne kadar önemli olduklarını, Fransız yasalarına ne kadar uyduklarını, ne kadar Fransız olduklarını belirten açıklamalar yaptığını” belirten Akgönül şöyle konuşuyor:
“Fakat bunun dışında camilerde ve camilerin avlularında neler konuşulduğunu bilmek oldukça zor. Şunu da söylemek lazım. Karikatürlerin büyük bir iz bıraktığını gözardı edemeyiz. Gerçekten insanlar radikal İslamcı olsun, olmasın bundan çok etkilendiler. Bütün bunları düşünce özgürlüğü, ifade özgürlüğü gibi gören bir sınıf var.
“Fakat diğer tarafta bir sessiz Müslüman çoğunluk var. O sessiz çoğunluk bundan çok büyük bir tiksinti duyuyor. Elbette Fransa’daki Müslümanlar için de büyük bir şok. Büyük bir çoğunlukta, ‘Ama o da karikatür göstermiş, göstermese ne olurmuş’ diye, ‘İyi ki başı kesilmiş’ demiyorlar tabii ki, bir düşünce var.”
Abdennour Toumi de, “Tanıdığım Müslümanların çoğu bu karikatürleri kınıyor. Bu ifade özgürlüğüne karşı oldukları, espri anlayışlarının olmadığı anlamına gelmiyor. Basit tabirle kışkırtıldıklarını hissediyorlar. ‘Neden bunu yeniden gündeme getiriyorlar? Bunun hassas bir konu olduğunu biliyorlar’ diye düşünüyorlar” diyor ve Müslümanların yüzde 99’unun İslam adına yapılan herhangi bir suç eylemini kınadıklarını söylüyor.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da Cumartesi günü cinayetin ardından Muhammed Peygamber karikatürlerinin, Paty’yi anmak ve ifade özgürlüğüne vurgu yapmak için Montpellier ve Toulouse’daki belediye binalarına projektörle yansıtılmasını sert sözlerle eleştirdi ve Macron’a yüklendi.
“Bu Macron denilen zatın Müslümanlarla derdi nedir? Macron’un zihinsel noktada bir tedaviye ihtiyacı var” ifadesini kullanan Erdoğan, Muhammed Peygamber karikatürlerinin binalara yansıtılması ile ilgili ise şöyle konuştu:
“Güya laikliğin kalesi Fransa’da Peygamber Efendimiz ile ilgili karikatürün bina duvarına yansıtılması en basit tabirle bayağılıktır. İslam düşmanlığının Türk düşmanlığı olduğunu da akıllarımızdan çıkarmamalıyız.”
Macron Çarşamba günü Paty anısına Paris’te düzenlenen törende, “Fransa dini karikatürlerden vazgeçmeyecek” demiş ve eklemişti:
“O (Paty) öldürüldü çünkü Fransa Cumhuriyeti’nin vücut bulmuş haliydi. İslamcılar geleceğimizi istediği için öldürüldü. Asla ona sahip olamayacaklar.”
Macron’un ‘İslamcı ayrılıkçılık’ ile mücadele planı
Samuel Paty’ye yönelik saldırı öncesi, Macron ay başında dinsel ayrılıkçı fikirler ile mücadeleye ilişkin bir yasa tasarısı hazırlandığını ve 9 Aralık’ta Bakanlar Kurulu’na sunulacağını duyurmuştu:
2 Ekim’de yaptığı açıklamada İslam’dan “bugün dünyanın her yerinde kriz içinde olan bir din” diye söz eden Macron, Fransa’da “İslamcı ayrılıkçılık” olduğunu, bunun “kuramlaştırıldığını, siyasi-dinsel bir proje olduğunu ve Fransa Cumhuriyeti’nin değerlerine ters düşen uygulamalarla hayata geçirildiğini” söylemiş ve yeni yasanın “birleşik Fransa’nın çimentosu” olarak tanımladığı laikliği güçlendireceğini savunmuştu.
Bu yasa tasarısının amacının Fransız kanunları dışına çıkılarak bir gruba uygulanan yönetmeliklerin engellenmesi olduğunu söyleyen Akgönül, yasa tasarısının doğuracağı hukuki sonuçların mevcut durumu zorlaştıracağını söylüyor ve şu örneği veriyor:
“Örneğin Fransa’daki Müslüman vatandaşlar helal et yemek istiyorlar. Fakat helal et olmasının kurallarından biri de hayvanın uyuşturulmadan kesilmesi. Fransız yasalarında hiçbir mezbahada uyuşturulmadan hayvan öldürülemez. Gördüğünüz gibi birbirine zıt iki norm. Fransa’da helal et üretilebilmesi için çeşitli valiliklerin çeşitli bölgelerde helal et üretecek mezbahalara verdiği bir ayrıcalık var. Eğer bu yasa geçerse Müslümanlara ayrıca bir hak tanınamayacak.
“Bu hukuki olarak ilginç bir durum yaratıyor, çünkü Fransa’daki Müslümanların – zaten öyle algılanıyorlardı – daha da bir yabancı, farklı, diğer yerden gelenler olarak algılanmasına yol açacak genel bir çerçeve çizebilir ki bu da Fransa’daki toplumsal barış için çok tehlikeli bir durum.”
“Özellikle sağdaki Fransız siyasetçiler neredeyse savaş ilan ediyorlar” diyen Toumi de, siyasetçilerin bunun yerine radikal İslam’a karşı Müslüman toplumuyla birlikte mücadele etmesi gerektiğini söylüyor.
Türkiye kökenli Fransız imamların Türkiye’de eğitilmesi sona erecek
Fransa Cumhurbaşkanı Macron, ay başında yeni yasa tasarısını duyurduğu açıklamasında, “Fransa’daki İslam’ı dış etkilerden özgürleştirmek gerektiğini” de dile getirdi ve camiler ile derneklerin finansmanının daha sıkı denetleneceğini açıkladı.
Macron açıklamasında, “Fransa Cumhuriyeti’nin değerleri ile örtüşen İslam’ı savunan” imamların ülke içerisinde eğitileceğini söyledi ve Fransız imamların Türkiye, Cezayir ve Fas’da eğitilmelerine son verileceğinin işaretini verdi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ise İslam İşbirliği Teşkilatı Üye ve Gözlemci Ülkeleri Diyanet İşleri Bakanları, Başkanları, Başmüftüleri İstişare Toplantısı’na gönderdiği video mesajda, yasa tasarısı ile ilgili olarak, “Fransa İslam’ı, Avrupa İslam’ı gibi kavramların asıl gayesi İslam ve Müslümanlarla hesaplaşmaktır” dedi ve “Dinin devlet eliyle kontrol edildiği, baskı altına alındığı, çok daha vahimi, biçimlendirilmeye çalışıldığı bu sistemin adı demokrasi değil, totaliterliktir. Hiçbirimizin, hiçbir Müslüman ülkenin böyle bir hadsizliğe rıza göstermesi mümkün değildir” ifadelerini kullandı.
Fransa’da “Fransa İslamı’nı yaratma” konusunun 1990’lardan beri tartışıldığını ancak şimdiye kadar başarılı olunamadığını kaydeden Akgönül, Fransa’daki Müslümanlar üzerinde özellikle son 10 yıldır Türkiye’nin aktif bir şekilde etkisini camiler, dernekler ve okullar aracılığıyla yaymaya çalıştığını söylüyor:
“Fransa’daki Müslüman dinsel Türk derneklerinin yüzde 60 kadarı Dinayet İşleri Başkanlığı’na bağlı. Yerel dernekler Dinayet İşleri Başkanlığı ile anlaşmaya varıyorlar. Bu anlaşma çerçevesinde binalarını Diyanet İşleri Başkanlığı’na hibe ediyorlar. Türkiye bu şekilde Fransa’da bir sürü gayrimenkul sahibi. Böylece oranın giderlerini de Diyanet İşleri Başkanlığı’na vermiş oluyorlar. Derneğe bağlı caminin imamının maaşını da Türkiye veriyor.
“Asıl daha eski olanı ise Milli Görüş. Aşağı yukarı camilerin yüzde 35’i Milli Görüş’e yakın. Yüzde 5’inin arasında da Nakşibendiler, Nurcular, Süleymancılar var. Camileri sadece cami olarak ele almayın. Caminin içinde yemekhanesi var, kadın kolları, gençlik kolları, Kuran kursu var, bakkalı, berberi var. Fethullah Gülen dernekleri zayıfladı fakat kaybolmadı. Strasbourg’ın banliyösünde bir okulları var. Maarif Vakıfları’nın, Yunus Emre Enstitüleri’nin kursları var ve Yurt Dışı Türkler ve Akraba Toplulukları Başkanlığı burslar veriyor.”
Diyanet İşleri Başkanlığı koordinasyonunda yürütülen “Uluslararası İlahiyat Programı” kapsamında Türkiye kökenli yabancı ülke vatandaşı öğrenciler, Türkiye’deki ilahiyat fakültelerinde lisans düzeyinde eğitim görebiliyor ve ardından yaşadıkları ülkelere dönerek imam olabiliyorlar.
‘İmamların kontrolü konusunda artık işler değişiyor’
Akgönül bu konuda, “Fransız hükümeti şimdiye kadar Türkiye’yi muhatap olarak aldı, bunun sebebi şuydu: İmamlar, Fransa hükümeti tarafından kontrol edilemiyorlarsa, Türkiye gibi otoriter bir devlet tarafından kontrol edilmeleri, hiç kontrol edilmemelerinden daha iyidir. Şimdi artık işler değişiyor” diyor.
ABD merkezli Pew Araştırma Merkezine göre 2016 itibarıyla, Fransa’da 5 milyon 720 bin Müslüman yaşıyor. Bu rakam, ülke nüfusunun yüzde 8,8’ini oluşturuyor.
Türkiye Dışişleri Bakanlığı’nın 2019 verilerine göre, Fransa’da yaşayan Türkiye vatandaşının sayısı ise yaklaşık 700 bin.
‘Fransa’daki Müslümanlar bir azınlık olarak iki kere cezalandırılıyor’
Fransa’daki Müslümanların yüzde 99’unun barışçıl olduğunu ancak Fransa’daki siyasetçilerin söylemleri nedeniyle toplum tarafından reddedilmiş hissettiklerini söyleyen Toumi, “Bu reddedilme gençleri marjinalleşmeye ve bütün sistemi reddetmeye yöneltiyor. Hepsinin radikalleşeceğini söylemiyorum tabii ki. Radikalleşenler var ve bu ciddi bir mesele ama bunun kamuoyunda halledilmesi gerekmiyor, bunu istihbarat servisleri çözmeli” diyor.
“Fransa’daki Müslümanların bir azınlık olarak iki kere cezalandırıldığını” söyleyen Akgönül ise, “Birincisi başı kesenle eş tutuluyorlar. ‘Bir Müslüman baş kesmişse bütün Müslümanlar baş kesme potansiyeline sahipler’ anlayışı nedeniyle. İkincisi, başı kesenin başı kesme sebebi, tabii ki baş kesecek kadar değil, elbette değil, ama onları da rahatsız ediyor. Hem sebepten hem sonuçtan etkileniyorlar. Bu çok tehlikeli bir şey” diyor.