Türkiye ekonomisi Fitch, Moody’s gibi kredi derecelendirme kuruluşlarından aldığı düşük notlar ile az gelişmişler kümesine indirildi. Pandemi henüz kontrole alınmamışken haziran ayında açılan ekonomi, geleceğe büyük riskler taşıyarak ısıtılmaya çalışıldı ama iki ayda motoru hararet yaptı ve arızalandı. Döviz fiyatları hızla tırmandı ve beraberinde yüksek enflasyon, katılaşmış yüksek işsizlik, uzun sürecek bir durgunluk anomalisini yarattı. Ne var ki büyük iflaslar henüz yok. Bir şekilde batanlar suyun üstünde tutuluyor, yani bu hâliyle ekonomi bir “zombiyi”, neredeyse “yaşayan ölü”yü andırıyor.
Zombi ekonominin zombi firmaları, patronları da var. Bunların çoğu, normalde iflas etmiş olmaları gerekirken Erdoğan hükümetinin gayretleriyle ayakta tutuluyorlar. Bunlar arasında Saray’a yakın büyük isimler var. Devlet ihalelerinden aldıkları projelerle tanınan Limak, Cengiz, Kalyon, Mapa ve Kolin isimli şirketler, Dünya Bankası’nın 1990-2019 yılları arasında tüm dünyada devletten en çok ihale alan şirketler sıralamasında ilk sıralardalar. Ne var ki 2018’de başlayan ve pandemi ile derinleşen krizde, hesapsız dış kredi kullanan bu firmalar, özellikle de inşa ettikleri İstanbul Havalimanı’nın yolcu trafiğinin yüzde 83 azalmasıyla yıkımın eşiğindeler. Ancak Saray, bu firmalara yeni devlet ihaleleri vererek onları ayakta tutmaya çalışıyor.
Firmaların ve tüketicilerin zamanında bankalara ödemediği için takibe alınan kredileri, Ağustos 2020 sonunda 151 milyar TL (yaklaşık 20 milyar dolar) oldu. Tahsili gecikmiş alacakların toplam kredilere oranı yüzde 4,3. Oysa bu oran, 2019’da yüzde 5,7’ye kadar yükselmişti. Pandeminin özellikle ikinci çeyrekte ekonomide yüzde 10’a yakın milli gelir daraltması yaratmasına rağmen, batık kredi oranı nasıl azaldı? Açıklama, pandemiyle ilgili alınan hükümet önlemleri arasında yatıyor. Bankalar, alacakları 90 gün gecikirse bunu “donuk alacak” sayarlar. Pandemi kararlarıyla bankalara bu süreyi 180 güne çıkarmaları talimatı verildi. Diğer bir ifadeyle bankalar, vadesi 180 günden fazla geçmemiş alacaklarını, tahsili gecikmiş alacak olarak kaydetmiyor. Kaydetselerdi, yüzde 5’e yaklaşan donuk alacak oranı yüzde 10’u bulabilirdi. Bir anlamda bataklar yaşıyor gibi ayakta tutuluyor. Bu nedenle zombi metaforuna uyuyor durum.
Özellikle, 2018’de başlayan ve 2020’ye uzayan ekonomik krize, onun tetikleyicisi olan döviz fiyatlarının olağandışı artışına dayanamayacak öyle firmalar var ki, bunların bir de pandeminin getirdiği büyük daralmadan sonra ayakta kalmaları adeta mucize. Zombi tanımına tam uyan bu firmaların büyük kısmı, “mega proje” olarak adlandırılan, aralarında İstanbul Havalimanı, köprü, tünel, otoyol, hastane, enerji santrallerinin bulunduğu işlere giren firmalar. Saray’a oldukça yakın ve kayırıldıkları açıkça bilinen, “kamu-özel ortaklığı” (KOİ) modeliyle iş yapan bu firmaların devasa projeler için yaptıkları önemli dış borçlanmalar var ve bunlara devlet “borç üstlenme” sözü verdi. Hazine verilerine göre bu tür projelerden yedisi için firmalar 17,2 milyar dolar borçlanmış durumdalar ve devletin bu tutara garantisi var. Dolar fiyatının 3-4 TL olduğu zamanlarda alınan bu borçlar, bugün dolar fiyatının 8 TL’ye yaklaştığı şartlarda katlanmış ve üstlenici firmaları uğrattığı kur zararlarıyla “zombileştirmiş” durumda.
Yıllık yüzde 5 büyüme ve onun vadettiği yüksek hava ve kara trafiği beklentisi ile inşa edilmiş hava meydanları, otoyol, köprü, tünel geçişleri özellikle pandemi ile dibe vurdu. Bu projeler sert trafik düşüşüyle büyük vurgun yediler. Bunlara belli ciro garantileri verilmiş olması, yükümlülüklerinin altından kalkmalarına yetmiyor.
Hangileri bunlar? Ağırlıkla, isimleri Erdoğan hükümeti ile anılan ve Erdoğan devrinde yaratılmış, palazlandırılmış firmalar grubu. Dünya Bankası verilerine göre kamu-özel ortaklığı işi alan müteahhitler arasında, bu kadar birkaç firmada yoğunlaşma bir tek Türkiye’de var. Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı bu tür yatırımların envanterini tutuyor. Buradaki verilere göre KÖİ modeli ile bugüne kadar imzalanmış sözleşme tutarı 156 milyar dolar. Bunun 73 milyar doları havaalanları ile ilgili ve İstanbul Havalimanı için yapılan sözleşme tek başına 35 milyar dolarlık. Havalimanı projesi, en çok KÖİ projesi alan Limak, Cengiz, Kolin, Kalyon ve Mapa grubuna verildi. Kolin’in hisselerini daha sonra Kalyon devraldı. Yapılan toplam sözleşme bedellerinin yarısından fazlası bu beş firmaya ait. Elektrik dağıtım firmalarının özelleştirilmelerinden de büyük pay alan bu şirketlerin devletle birçok dalda işleri bulunuyor.
Erdoğan’ın sarayının inşaatını gerçekleştiren Rönesans Holding ise “şehir hastanesi” denilen projelerin yarısına yakınını tek başına gerçekleştiriyor.
Pandeminin de katkısıyla işleri bozulan, dış borçları nedeniyle büyük kur zararları yazan ve umdukları ciroları yapamayan bu firmaların bankacılık sistemine önemli sorunlar yarattıkları biliniyor. Özellikle kamu bankalarından kredi kullanan şirketlerin, sıkıştıkça kamu bankalarına verilen Saray talimatlarıyla rahatlatıldıkları, iş çevrelerinde sıkça konuşuluyor.
Özellikle Cengiz Grubu’nun sıkışıklığını aşması için devlet yatırımlarının daraltıldığı bu konjonktürde yeni ihaleler alması dikkatlerden kaçmıyor. Örneğin en son “Trabzon-Aşkale Yolu Zigana İkmal İnşaatı” yaklaşık 1 milyar TL bedelle Mehmet Cengiz’in şirketine verildi. Son olarak Rize’ye yapılacak 1 milyar 370 milyon liralık İyidere Lojistik Limanı inşaatı ihalesi de Mehmet Cengiz’e gitti.
Saray’ın kayırdığı bir diğer zombi firma Rönesans Holding. Kendilerini şöyle tanıtıyor bu grup: “Avrupa’nın 9’ncu en büyük müteahhitlik şirketi konumunda. 2019 yıl sonu itibarıyla 5,4 milyar dolar global ciro ve 9 milyar dolar aktif büyüklüğe sahip.”
Yılın ilk sekiz ayında Sağlık Bakanlığı’nca 5,2 milyar TL kira ve hizmet bedeli ödenen 11 şehir hastanesinin yarısı, Rönesans Holding’in. Grup, Yozgat, Adana, Elazığ, Bursa ve Başakşehir şehir hastaneleri ile özel amaçlı fizik tedavi ve rehabilitasyon, psikiyatri, yüksek güvenlikli adli psikiyatri hastaneleri kapsamında toplamda 9 bin 500 yatak kapasitesine ulaşmış durumda. Bu firmaya da İstanbul Havalimanı’nın açılması ile atıl duruma sokulan Atatürk Havalimanı’nda, eski alanın pistleri kırılarak açılan arsa üstünde bin yataklı bir hastane inşası işi verildi.
Zombi ekonominin zombi firmalarının ayakta tutulması için seferber edilen kamu kaynakları, bütçenin her ay daha büyük açıklar vermesi ve kamu borçlarının hızla artmasında da etkenlerden biri. Bu kayırmacılık, özellikle pandemi koşullarında eğitim, sağlık hizmetlerinden yoksun kalan kitlelerin öfkesini de kabartıyor olmalı.
Yazar: Mustafa Sonmez
Kaynak: Al-Monitor