Türkiye ile Yunanistan arasında süregelen anlaşmazlıklar zincirinin en büyük halkasını kuşkusuz Ege denizinin özelliklerinden kaynaklanan anlaşmazlıklar oluşturuyor.
Doğu Akdenizdeki son gelişmeler, Türkiye ile Yunanistan’ı yine karşı karşıya getirdiği bir sırada, Ankara’nın Ege anlaşmazlıklarını tekrar gündeme taşıması tansiyonu yeniden artırdı.
Türk yetkililer Ege kaynaklı anlaşmazlıklarda Yunanistan’ı “hukuksuzluk” ve “gayri resmilikle” suçluyor.
Bu noktada Yunan adaları niçin silahlandırıldı? Adaların hava sahası niçin 10 mil? Aidiyeti belli olmayan adacık var mı? soruları gündeme geliyor.
Bu çerçevede:
- Yunanistan’ın Ege’deki Yunan adalarını silahlandırılmakla 1923 Lozan ve 1947 Paris anlaşmalarının ilgili maddelerini ihlal ettiği;
- Egedeki Yunan adalarının kara suları 6 mil olduğu halde hava sahasının 10 mil olmasının gayrı hukuki olduğu ve kabul edilemeyeceği;
- Ege denizinde aidiyeti belli olmayan ada, adacık ve kayalıkların Yunan işgali altında bulunduğu ; üstelik silahlandırıldıkları, gibi Türkiye’yi rahatsız eden konular tekrar gündeme getirildi.
Yunanistan ise Türkiye’nin bu şikayetlerine karşı kendi tezlerini savunuyor.
Bu çerçevede:
Yunanistan, Yunan adalarının silahsızlandırılması ile ilgili Lozan ve Paris anlaşmalarından başka 1937 Montreux anlaşmasına da atıfta bulunuyor. Yunanistan’a göre, Montreux anlaşması Çanakkale çıkışındaki Limnos (Limni) ve Samothraki (Semadirek) adaları, aynı Bozcaada ve Gökçeada gibi 1937’den bu yana ve Türkiye’nin de rızasıyla silahlasızlandırma maddelerinden muaf tutuluyor.
12 adaların silasızlandırılmasıyla ilgili maddelerinin ise NATO ve Varşova Paktlarının oluşmasıyla anlamı kalmadığı gibi; ‘rebus sic stantibus’ (yani koşulların değişmesi ile var olan anlaşma ve sözleşmelerin değiştirilebileceği) şerhi uyarınca; Türkiye’nin 1974 Kıbrıs harekatından sonra, olası bir Türk/Yunan savaşı çıkabileceği endişesi içinde bulunan Yunanistan, “egemenlik sahasını korumak amacıyla ve BM kararının 51. maddesine atıfta bulunarak adaların sadece savunmasına yönelik silahlandırıldığına” dikkati çekiyor.
Yunanistan ayrıca Türkiye’nin “anlaşmalar uyarınca adaların ancak saldırıya uğraması olasılığında silahlanabileceği” tezine karşı ise “adaların zaten Türkiye’den gelecek olası bir saldırıya karşı silahlandırıldığı” tezini savunuyor.
Yunanistan adaların silahlasızlandırılmasının Yunan egemenliğini ve toprak bütünlüğünü ilgilendirdiği gerekçesiyle müzakere edilemeyeceğini belirtiyor. Adaların silahsızlandırılması için ise BM Güvenlik Konseyinin uluslararası barışın sağlanmasına yönelik önlem alması ve güvenceler vermesi şartını koşuyor.
Adaların hava sahası niçin 10 mil?
Yunan adalarının kara suları 6 mil olduğu halde hava sahasının 10 mil olmasına tepki gösteren Türkiye’nin itirazlarına karşı Yunanistan, bu paradoksal uygulamaya 1931 yılında geçildiğini kabul ediyor.
1931 Eylül ayında Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle gerek kara sularını gerekse hava sahasını 10 mile uzatan Yunanistan’ın, Egedeki gemi geçişlerinin kolaylığını sağlamak amacıyla kara sularını 6 milde kalmasına karar verdiğini; ancak hava sahasının 10 mil olduğunu, gerek komşu ülke Türkiye’ye ; gerekse dönemin Uluslararası Sivil Havacılık Heyeti (CINA)’ne bildirdiği ve 1949’da adı Uluslararası Sivil Havacılık Örgütü (CIAO) olarak değiştirilen kuruma da aynen tescil ettirildiğini savunuyor. 1955 te yayınlanan Uluslararası Denizcilik-Havacılık haritalarında da Yunan hava sahasının 10 mil olarak gösterildiğini; hatta dönemin Türk denizcilik –havacılık haritalarında da görülebileceğini öne sürüyor.
Yunanistan bu tezini güçlendirmek için, Türkiye’nin 1931’den 1974 Kıbrıs harekatına kadar Yunan hava sahasını 10 mil olarak kabul ettiğini ancak 1975’ten itibaren 6 mil’i esas alarak arada kalan 4 mile gerçekleştirdiği askeri uçuşlarını Yunan hava sahasının ihlali olarak kabul ediyor.
Burada bir not düşmek gerekirse ve yine yunan resmi kaynaklarına göre: Yunanistan, üyesi olduğu NATO tatbikatları kuralları gereğince 1962 yılından itibaren hava sahasını 10 değil; 6 mil olduğunu kabul etmiş bulunuyor. ABD ve NATO bu nedenle Ege tatbikatlarında Yunan adalarının hava sahasını 6 mil olarak kabul ediyor.
Yunanistan, Ege adalarının hava sahasını da “ulusal egemenlik sahası” olarak kabul ettiği için müzakerelere kapalı olduğunu açıklıyor.
Aidiyeti belli olmayan ada, adacık var mı?
Gri bölgeler konusu ise Türk/Yunan anlaşmazlıklarına son yıllarda eklendi.
1996 yılında Türkiye ile Yunanistan’ı savaşın eşiğine dek getiren Kardak (İmia) kayalıkları için patlak veren kriz, Türkiye’nin dikkatini Ege’de “aidiyeti belirsiz” olarak nitelediği ada, adacık ve kayalıklara çevirmesine neden oldu.
Yunanistan, 1947 Paris anlaşmasıyla İtalya’dan Yunanistan’a geçen Yunan adalarının statüsünde herhangi bir hukuksuzluk görmüyor.
Hatta 1923 Lozan anlaşmasının 12. maddesine atıfta bulunarak, “Türkiye’nin Egedeki yalnız 3 millik deniz sınırı içinde kalan ada, adacık ve kayalıklara sahip olduğu” tezini savunuyor.
1923 Lozan anlaşmasının 15.ve 1947 Yunanistan-İtalya anlaşmasının 14.maddesine göre ise Yunanistan’a ismen devredilen adaların ve bu adaların etkisi altında kalan adacık ve kayalıkların Yunanistan’a verildiğinin belirtildiğini” örnek gösteriyor.
Bu bağlamda, (serbest çevrisi itibariyle) Lozan anlaşmasının 15. maddesinde geçen: “Türkiye, Astipalea, Rodos,Halki, Karpatos, Kassos, Tilos, Nisiros, Kalimnos, Leros, Patmos, Lipsous, Simi, Kos ve Kastelorizo (Meyis) adasına kadar olan tüm adaların ve bu adalara bağlı adacıklar üzerindeki hak ve tapularından İtalya’nın adına feragat etmeyi kabul eder.”
10.12.1947 Paris anlaşmasının 14.maddesinde de geçen : “İtalya, Astipalea, Rodos, Halki, Karpatos, Kassos, Tilos, Nisiros, Kalimnos, Leros, Patmos, Lipsous, Simi, Kos ve Kastelorizo (Meyis) adasına kadar olan tüm adaların ve bu adalara bağlı adacıklar üzerindeki hakimiyetini Yunanistan’a devretmeyi kabul eder..” ibarelerine dikkati çeken Yunanistan, Türkiye’nin “gri bölgeler” ve “aidiyetleri belli olmayan” olarak tanımladığı 131 ada, adacık ve kayalıkların aidiyetlerinin belli olduğu ve müzakerelere açık olmadığı tezini savunuyor.
Türkiye’nin aidiyeti belli olmadığını öne sürdüğü ve sayıları ismen 16 ile 18 arasında değişen ada ve adacıkların çoğunun ise yıllardan bu yana ve hali hazırda yerleşik olduklarına dikkati çekiliyor.
Atina: ‘Lahey’e tek bir konu taşınabilir’
Türk ver Yunan tezlerinin bu denli tezat oluşturması, tarafların ortak bir taahhütname hazırlayarak Uluslararası Lahey Adalet Divanına niçin birlikte başvuramadıklarını ortaya çıkarıyor.
Türkiye, tüm bu anlaşmazlık konularının bir paket halinde Lahey’de çözülmesini talep ederken; Yunanistan, “uluslararası hukukun Yunanistan’ın görüşlerinden yana olduğuna” inanıyorsa da “adaların statüsü, hava sahası ve adaların silahlandırılması gibi konuların milli egemenlik ve milli savunma haklarını ilgilendirdiği” gerekçesiyle mahkemelere taşınamayacağını açıklıyor ve Lahey’e ancak ve ancak tek bir konunun, yani Ege kıtasahanlığının ve Münhasır Ekonomi Bölgeleri (MEB) lerinin belirlenmesi konusunun götürülebileceği görüşünü savunuyor.