Avrupa Komisyonu uzun zamandır beklenen ve daha önce birçok kez ertelenen “Avrupa Birliği Göç ve iltica Paktını” açıkladı. Almanya’nın desteklediği yeni anlaşma AB üyesi 27 ülkenin katılımını gerektiriyor. Peki yeni Göç Paktı neleri içeriyor, Türkiye’ye yansımaları nasıl olacak?
Duvar yazarı Sezin Öney, “AB’nin Göç Paktı’nı uygulamaya koyması, Türkiye’nin mülteci ve sığınmacıların geri yollandığı bir ‘biriktirip postalama’ noktası olması statüsünü tescilliyor. Diğer bir deyişle, şu an Yunanistan’ın üzerindeki yük de Türkiye’ye yıkılacak. Türkiye, iyiden iyiye, geri yollanan mülteci ve sığınmacıların ‘biriktirildiği’ ve ardından da, kendisinden de sınırdışı edilmek üzere bekleyenlerin, insani dramlarının yığıldığı bir ‘dış kamp merkezi’ olacak” diyor.
Göç Paktı’nın üç ana aksı olduğuna dikkat çeken Öney, birincisinin AB dış sınırlarından tüm girişlere sıkı “ön kontrol” getirilmesi olduğunu söylüyor. Öney, “AB Komisyonu, Birlik sınırlarından içeri adım atan tüm ‘izinsiz göçmenleri’ sıkı bir ön kontrolden geçirecek. Ön kontroller, ‘sağlık’, güvenlik” alanlarını kapsayacak. Ön kontrolün, kişilere AB’den sığınmacı veya mülteci statüsü verilmeyeceğinin kararlaştırılması sürecini çok kısaltacağı iddia ediliyor; amacı da bu. Bu da, demek ki; örneğin, Türkiye’den Yunanistan’a sığınmacı olarak geçen birinin ön kontrolü geçememesi, Türkiye geri iadesinin hızlanması demek” ifadelerini kullanıyor.
İkinci aksın Pakt’ın temel ilkesel ve yapısal dayanakları olarak sunulan “Dayanışma” ve “Sorumluluk” mekanizması olduğuna dikkat çeken Öney, bunun anlamını şöyle açıklıyor:
“Göç konusundan coğrafi bakımdan uzak olan ülkelerin, mülteci ve/veya sığınmacı kabul etmek istememeleri durumunda, maddi bakımdan veya somut biçimde ‘geri dönüşlerin’ (sınırdışıların) gerçekleştirilmesine destek olmaları. Yani, gene Türkiye’den Yunanistan’a geçecek bir sığınmacının ‘ön kontrolü’ geçememesi halinde, göçmen istemeyen Macaristan gibi bir ülke, ya sınırdışıya maddi destek verecek veya güvenlik personeli gibi insan kaynağı sağlamak yoluyla sürece katılacak.”
Üçüncü temel aksın “geri dönüşler” olduğunu belirten Öney, “AB verilerine göre, her sene 370 bin mülteci/sığınmacı başvuru dosyası incelenip ‘red’ kararı veriliyor. Ancak, yaklaşık 120 bin kişi, AB sınırlarından sınırdışı edilebiliyor. AB, çözüm olarak yeni bir görevlendirmeye yapıyor: Üye ülkelerin ulusal temsilcileri ile bir ağ oluşturarak çalışacak bir ‘AB Geri Dönüş Koordinatörlüğü’ yapısı oluşturuluyor” diyor.
AB’nin “Göç Paktı”nın “Göçememe” ve “Geri Postalama” mutabakatı oluşturmayı hedefleyen bir belge olduğuna dikkat çeken Öney, şöyle devam ediyor:
“Eğer bu Pakt konusunda anlaşmaya varılamazsa, AB için ciddi bir kurumsal yenilgi olacak. Bununla beraber, anlaşmaya varılması ve AB’nin Göç Paktı’nı uygulamaya koyması, Türkiye’nin mülteci ve sığınmacıların geri yollandığı bir ‘biriktirip postalama’ noktası olması statüsünü tescilliyor. Diğer bir deyişle, şu an Yunanistan’ın üzerindeki yük de Türkiye’ye yıkılacak. Türkiye, iyiden iyiye, geri yollanan mülteci ve sığınmacıların ‘biriktirildiği’ ve ardından da, kendisinden de sınırdışı edilmek üzere bekleyenlerin insani dramlarının yığıldığı bir “dış kamp merkezi” olacak.
Türkiye’den insan hakları ihlalleri konusunda kendisine çekidüzen vermesi de beklenmeyecek, çünkü kendi içinde hak ve özgürlüklere önem vermeyen bir ülke olması, AB’nin de iyice işine gelecek. Mülteci ve sığınmacılara yönelik hak ihlalleri; örneğin canhıraş sınırdışılar yapıldığında, ‘Türkiye’nin iç işi’ denecek.
Dahası, AB’nin yeni Göç Paktı, sadece Türkiye’de değil, Libya’da da benzer bir mekanizmanın işlemesine neden olacak: Türkiye’nin Libya ile olan yoğun angajmanı düşülürse, mülteci/sığınmacı konusu o taraftan da önemli bir meselemiz olacağa benzer.”