Şerif KARATAŞ
İstanbul
Türkiye Doğu Akdeniz’de zaman zaman yüksek dozda zaman zaman da müzakerenin gündeme geldiği düşük tonlu gerilimi sürdürüyor.
Siyaset Bilimci Prof. Dr. Tanju Tosun, AKP iktidarının özellikle son yıllarda dış politikayla ilgili karar alma süreçlerini ve aksiyonlarını iç politikada destek kazanma temelli yürüttüğüne vurgu yaptı. Tosun, “Hal böyle olunca dış politika kararlarında istikrar örüntüsü sağlanamamaktadır” dedi.
Dış politikanın geleneksel dış işleri bürokrasisi devre dışı bırakılarak şahıs temelli yürütüldüğüne değinen Tosun, bu durumun uluslararası toplum nezdinde haklı olduğu konularda dahi eli zayıflattığını belirtti. Prof. Dr. Tanju Tosun, Evrensel’in sorularını yanıtladı.
İktidar, dış politikada atılan her adımın “milli çıkarlar” için olduğunu savunuyor. Bu propaganda, iktidara yakın medya üzerinden de yürütülüyor. Dış politikaya yapılan her eleştiri “gayrimilli” ve “Dış güçleri, terör örgütlerini desteklemek”le suçlanabiliyor. Bu bağlamda neler söylersiniz?
AKP iktidarı özellikle son yıllarda dış politikayla ilgili karar alma süreçlerini ve aksiyonlarını iç politikada destek kazanma temelli yürütmekte, hal böyle olunca dış politika kararlarında istikrar örüntüsü sağlanamamaktadır. Ağırlıklı olarak yüzünü iç politikaya dönerek yürütülen süreçler bir yandan geleneksel dış işleri bürokrasisi devre bırakılarak şahıs temelli yürütüldüğü, diplomasiden güç alarak süreç yönetimi yerine zaman zaman askeri güvenlik tercihinin caydırıcılık adına bunun önüne geçtiği için, uluslararası toplum nezdinde haklı olduğu konularda dahi eli zayıflamaktadır. Doğu Akdeniz’deki temel tartışmalı konularda uluslararası hukuk açısından iddiaları haklılık ve hukukilik perspektifine otursa da, sorunların çözüm sürecinde müzakere anlayışının zayıf kalması iktidarın söyleminde de radikal değişimlerin yaşanmasına yol açıyor, son noktada diyalog ve müzakereye yönelse de, Türkiye’ye dair uluslararası toplumda negatif algı bu nedenle güçleniyor. Bu anlamda politikalardaki değişim büyük ölçüde ulusal kamuoyu nezdinde milliyetçi dış politika yönelimleriyle başlayan aksiyonların uluslararası real ekonomi-politik gerçeklerle karşılaşıldığında iktidarın uluslararası ilişkilerde makul yöntemlerle süreç yönetimi tercihine yöneltiyor.
DIŞ POLİTİKADAKİ “MİLLİ VE YERLİ” SÖYLEM, SEÇMENİNİ KONSOLİDE ETMEYE YÖNELİK
Dış politikaya yapılan her eleştiri iktidar “gayrimilli” ve “Dış güçleri, terör örgütlerini desteklemek”le suçlanabiliyor. Bu bağlamde neler belirtebilirsiniz?
AKP iktidarının dış politika yönelimleri 1950’den bugüne işbaşına gelen çoğu iktidarla karşılaştırıldığında, popülist, ütopik ve geleneksel dış politika anlayışını dışlayan örneklerle dolu. Bu tip dış politikanın aynı zamanda proaktif özelliklere de sahip olması, kaçınılmaz olarak aynı politikalara yönelik toplumsal destek arayışında “yerli ve milli”meşruiyet söylemleriyle meşrulaştırılma ihtiyacını arttırmaktadır. Şanlı tarihten beslenen “yerli ve milli” dış politika iddiaları karşısında, bu politikaları eleştiren, sorgulayan tüm taraflar iktidar tarafından gayrimilli, ülke çıkarlarına karşı duruşlar olarak etiketlenmekte. Aslında AKP’nin bu stratejisi sadece dış politika alanına özgü olmayıp, hukuk, ekonomi, demokrasi, sosyal haklar, çevre vb. tüm alanlarda da kendisini göstermekte. Burada iktidarın bu stratejiyle öncelikli amacı; kendisi ve politikalarına yönelik toplumsal desteği arttırmak, meşruiyeti pekiştirmek şeklinde değerlendirilebilir. Bu tarzın toplum açısından olumsuz çıktısı ise siyasal kutuplaşmanın artması iken, AKP kendi seçmen tabanını “milli ve yerli” dış politika söylemiyle konsolide etmeyi tercih ediyor.
İktidarın, baskı ve antidemokratik politikalarına karşı gerek Meclisteki gerekse Meclis dışındaki muhalefet nasıl bir mücadele hattını izleyebilir?
Türkiye’de siyasal sürecin işleyişinde gelinen nokta; politika üretimi, paylaşımı, topluma sunumu anlamında tek odaklı bir yönetim anlayışının egemenliğinde parlamento içi/dışı, genel/yerel yönetimler anlamında kapsayıcılığın yerini dışlayıcı bir anlayış ve siyaset/yönetim tarzının egemenliğidir. Mevcut dışlayıcı tarza karşı aktörlerin dayanışma, müzakere, iş birliği pratik ve uygulamalarının arttırılması, demokratik denetim açısından olmazsa olmazdır. Farklılıkların üstünlük olduğu anlayışını topyekün terkederek, diyalog, müzakere, iş birliği kanallarının çoğulculaştırılıp çeşitlendirilmesi önümüzdeki süreçte muhalefetin güçlenmesi adına hayati öneme sahiptir. İş birliği ile üretilecek alternatif politikaların gerek parlamento içi, gerekse parlamento dışında topluma aktarılması, toplumsal desteğin artması anlamında zorunludur.
“BAHÇELİ’NİN AÇIKLAMASI OTORİTER DEVLETİN YAKLAŞIMI”
Sağlık emekçileri iktidarın pandemi ile mücadele politikasını eleştirerek, “Yönetemiyorsunuz Tükeniyoruz” eylemini başlattı. Cumhur İttifakında yer alan MHP Lideri Bahçeli’nin, sağlık emekçilerinin meslek örgütünü hedef alması ne anlama geliyor?
Türkiye sivil toplum tarihinde sivil toplum örgütlerini zapturapt altına almayı, devlet merkezli sivil toplum inşa etmeyi amaçlayan, korporatist sivil toplumculuk her dönemde olsa da, son yıllarda olduğu kadar, devletin sivil toplumu yutmayı arzuladığı bir iktidara tanık olunmamıştı. Otoriter sistemler devlet karşısında güçlü bir sivil toplumu kendi bekası için her daim tehdit unsuru olarak görür, bu tür örgütleri devlet karşıtı, hatta devlet düşmanı ilan eder. Cumhur İttifakı ortağı MHP lideri ve sözcülerinin Türk Tabipleri Birliğine yönelik söz ve yaklaşımını otoriter devletin sivil topluma yukarıda bahsettiğimiz yaklaşımı bağlamında düşünmek gerekir. AKP konuya ilişkin henüz açıklama yapmamasına rağmen muhtemelen ortağından farklı düşünmüyordur. Mesele Türk Tabipleri Birliği olunca, konu iktidar seçkinleri nezdinde anlaşılan o ki ideolojik takıntıları nedeniyle acil önem arzetmekte. Pandemi sürecinde bu meslek kuruluş mensuplarının sürecin yönetimindeki özverileri çalışmaları maalesef göz ardı edilmektedir.
Reklam
\