Doğu Akdeniz’de, bir tarafında Türkiye’nin öteki tarafında Yunanistan ve arkasındaki çok sayıda ülkenin olduğu gerilim her gün daha da yükseliyor.
Yerli yersiz ilan edilen Navtexlerin önceden belirtilen süreleri uzatılıyor, yeni Navtexler ilan ediliyor. Navtexler yetmiyormuş gibi iki taraf karşılıklı olarak savaş gemilerinin, savaş uçaklarının, helikopterlerin katıldığı, gerçek mermilerle atışların yapıldığı tatbikatlar yapıyor. Gemiler borda bordaya geliyor, savaş uçakları birbirine karşı “önleme uçuşları” yapıyor.
Gelinen noktada Almanya, AB, Trump, NATO Genel Sekreteri Stoltenberg, Türkiye ve Yunanistan’a “Sorunların diyalogla çözülmesi”çağrısı yaptılar, yapıyorlar.
Evet, herkes sorunların “diyalogla” çözülmesini diliyor, Erdoğan ve Miçotakis de “Sorunları diyalogla çözelim” diyor ama herkes de sonunda kendi istediklerinin kabul edileceğinin garantisini almadan diyaloğa yanaşmıyor; kendi dediği kabul edilecekse “Diyaloğa varım” diyor!
Ki, bu konuda Türkiye’de son haftalarda, Cumhurbaşkanından başlayarak bütün yetkililer, bütün konuşmalarında, “Sorunları konuşarak çözmekte yanayız” diyor ama gerçekte daha masaya oturmadan, konuşmanın sonunda “Şunları istiyoruz, yoksa…”ya bağlıyorlar.
Erdoğan Malazgirt Savaşı’nın 949. yıl dönümünde yaptığı konuşmada; “Türkiye Akdeniz’de, Ege’de, Karadeniz’de hakkı olanı alacaktır. Yaparız diyorsak yaparız ve bedelini de öderiz. Varsa bedel ödeme pahasına karşımıza çıkmak isteyen buyursun gelsin” diyerek, masaya oturma şartlarını da söylemiş oldu!
ERDOĞAN-AKP İKTİDARI İÇİN CAN SİMİDİ!
Bu konuşmanın önemli yanı “içeriye”dir; kendi tabanında, radikal dinci ve milliyetçi odakların motivasyonunu artırmak içindir. Ama öte yanda da “nasıl bir diyalog” istendiğini itiraf etmektedir. Ama aynı zamanda bu konuşmayla Erdoğan, “Eğer bizim dediklerimizi kabul edecekseniz diyaloğa varız” demektedir.
Olanlara ve olacaklara dair yapılan konuşmalara bakılırsa, Türkiye ile Yunanistan Doğu Akdeniz’de ya da Ege adalarında sıcak bir çatışmaya “Girdi-girecek” gibi görünüyor. Ancak dünyanın gerçeklerine ve bölgedeki gelişmelerin arkasında yaşananlara bakıldığında gerçekte iki ülkenin de dışarıdaki yüksek gerilim üzerinden “içeride” “Gerçekten savaş oluyormuş” gibi sonuçlar almak istediklerini söylemek gerçeğe en yakın değerlendirme olacaktır.
Çünkü hem Yunanistan hem de Türkiye’de iktidarların, halkların dikkatini yaşadıkları ağır sorunlardan “dış düşmana” çevirme ihtiyaçları vardır.
Yunanistan Hükümeti; AB’den siyasi, daha da önemlisi ekonomik yardım almak, Ege’de ve Doğu Akdeniz’de Suriye, Mısır, İsrail’le daha yakınlaşmak, içerdeki sorunları da Türkiye’nin girişimleriyle bağlantılı göstermek derdindedir.
Giderek güç ve itibar yitiren Erdoğan-AKP iktidarı için Yunanistan’la yaşanan gerginlik ise çok daha büyük ihtiyaçtır! Suriye, Libya ve Doğu Akdeniz’de karşı karşıya kalınan büyük sorunlar, Kürt sorununda “askeri çözümün” açmazları, işsizlik, yoksulluk, yolsuzluk, halkın kazanılmış haklarına yönelik topyekün saldırıları gözlerden saklamak için Yunanistan gibi “ezeli bir düşman”la girişilen “savaş”, AKP iktidarı için çok daha büyük bir ihtiyaçtır.
MUHALEFETİ EZME TAKTİĞİNİN DIŞ AYAĞI
Her alanda muhalefetle çok sert biçimde karşı karşıya gelen Erdoğan-AKP iktidarı karşısında dış politika muhalefetin de açmazıdır. Zira Suriye’ye, Libya’ya müdahale ya da Doğu Akdeniz ve Ege adaları gibi sorunlar gündeme geldiğinde, HDP dışındaki Meclisteki “muhalefet” partileri, “Siyaseti bir yana bırakmakta” ve hükümetin arkasında mevziye girmektedir!
Örneğin bugün Erdoğan-AKP iktidarı Ege adalarına asker çıkarsa ya da Kuzey Suriye’deki Kürt kantonlarını yakıp yıksa muhalefet, iktidara alkış tutacaktır! En azından söylediklerine baktığımızda bunu görüyoruz.
Erdoğan-AKP iktidarı da bu zafiyeti muhalefeti ezmek için kullanmaktadır. Sınır ötesi askeri girişimler, örtülü ve açık operasyonlar, hele de bu Yunanistan’la ise AKP ve Erdoğan için “Allah’ın bulunmaz lütufları” olmaktadır!
Oysa bugün Türkiye’nin hem bölgede yalnızlıktan kurtulması, bölge imkanlarından hakkaniyetle yararlanmasının şartı; bölge sorunlarını güç kullanarak çözmekten vazgeçmesiyle mümkündür. Çünkü bu politika aynı zamanda ABD, AB, Rusya, Fransa, İngiltere, Çin gibi büyük emperyalist güçlerin bölgedeki ülkeler arasındaki çatışmaları önlemek için “hakemliği”nin ve onların bu vesileyle bölgeye müdahalelerinin de önüne geçecektir.
Nitekim Fransa, Türkiye’nin Yunanistan’a yönelik baskılarını bahane ederek Doğu Akdeniz’e askeri olarak mevzilenmeye girişmiştir. ABD’nin önce IŞİD saldırıları ve arkasından Türkiye’nin Rojava kantonlarını “terör koridoru” girişimi olarak görüp Kürtleri kendi kaderlerini tanımayan askeri girişimleri karşısında, Kürtlerin haklarını savunma iddiasıyla Suriye ve Irak’ta varlığını kalıcılaştırmak için kullanması gibi!
DOĞU AKDENİZ’DE SORUNLAR NASIL ÇÖZÜLEBİLİR?
Bu yüzden de Türkiye ile Yunanistan arasındaki sorunların çözümü konusunda;
1) Dış çatışmaları canlı tutmak, AKP’nin muhalefeti ezme girişiminin dış politika ayağını oluşturmaktadır. Böylece muhalefeti siyasetin dışına iten AKP’nin Yunanistan’la (öteki dış sorunlarda da) kalıcı bir çözüm istemesi beklenmez. Tersine AKP iktidarı, zaman zaman gündemin gerilerine düşse de ihtiyaca göre yeniden kullanılmak üzere sürdürülen sorunlar olmaya devam edecektir.
2) Bu çatışma politikası, Doğu Akdeniz’e ABD, Rusya, Fransa, İngiltere, Almanya gibi ülkelerin müdahalesi ve ihtiyaç duyduklarında askeri güçler yerleştirmek, “ara buluculuk” yapmak…için fırsat yaratacağından, onlardan hakkaniyete uygun çözümler beklenemez. Tersine onların çıkarları da bölge ülkeleri arasındaki sorunların sürüp gitmesindedir.
Bu iki maddede söylenenler açıkça göstermektedir ki, Doğu Akdeniz’deki “Çözümsüzlük çözümü”nde büyük emperyalist güçlerin amaçları ile AKP iktidarının amacı birleşmektedir.
Bu yüzden de Türkiye’nin demokrasi güçlerinin, “muhalefetin” ve tek adam rejimine karşı olan her odağın; “Dış sorunlar milli sorunudur, siyaset dışıdır” saçmalığından kurtulması gerekir. Tersine bugün Türkiye’nin çıkarları; bölgede barış mücadelesinden, halkların kardeşleşmesinden, başka ülkelere rejim dayatmaktan kurtulmasından, laik ve demokratik bir ülke olmasından geçmektedir.
Reklam