Fotoğraf: AA – Arşiv
Türkiye’de en yüce değer kurnazlık olduğu için, “krizden fırsat çıkarmak” sözü pek beğenildi. Bilgi, emek, sabır gibi sıkıcı kavramlara bulaşmadan kazançlı çıkmanın bir formülü gibi algılandı, yerli yersiz kullanıldı. Son sıralar ABD ile Çin arasındaki ticaret savaşlarının şiddetlenmesi, Amerikan şirketlerinin Çin’den çekilmesi ihtimalinin konuşulması ile yeniden tekrarlanmaya başladı.
Belli mi olur, Çin’i terk eden Amerikan şirketleri Türkiye’ye gelirse hem yatırım açığı kapanır, hem döviz girdisi sağlanır, hem de bedavadan ileri teknoloji sahibi oluruz. Bu mantığın arkasında, gelişmiş ülke şirketlerinin üretimi Çin’e ve öteki Uzakdoğu ülkelerine ucuz emek nedeniyle kaydırdıklarına dair eski bir bilgi yatıyor. 30-40 yıl önce geçerli olan bu bilgi artık gerçeğin sadece bir kısmını açıklıyor.
Batılı şirketlerin ucuz emek nedeniyle Uzakdoğu’ya gitmesinin ardından çok zaman geçti ve artık ileri teknoloji ortamı, yetişmiş insan gücü, sanayi kültürü gibi nedenlerle bu ülkeler önemli, verimli sanayi bölgeleri haline geldiler. Verimlilik deyince aklına emek maliyetlerinin düşürülmesinden başka bir şey gelmeyen insanların bunu kavraması zor.
Amerikan şirketleri Çin’i terk eder mi? Terk ederlerse hangi ülkelere gitmeyi tercih ederler? Bu soruların cevabını anlamak için, Türkiye ile diğer olası ülkeler arasındaki farklara bakmak gerekiyor.
Yaratıcılık zayıf
Ülkedeki teknolojik ortam hakkında en iyi fikir verebilecek olan gösterge patentlerdir. Türkiye’de 2019 yılında 13.720 patent tescil edilmiş ancak bunun 11.717’si yabancı, 2.003’ü yerli patentler.
Dünya Fikri Mülkiyet Teşkilatı (WIPO) verilerine göre, 2018 yılında dünyada en çok patent başvurusu yapan 20 ülke arasında, Batı ülkeleri dışında sırasıyla Çin, Güney Kore, Hindistan, Rusya, Brezilya, Meksika, Hong Kong, İran, Singapur, Endonezya ve Tayland var. Türkiye ise yok.
Aynı yıl en çok patent tescil edilen ülkelerde de Çin 432 bin patentle başı çekiyor, ardından ABD geliyor. Güney Kore 5., Rusya 6., Hindistan 10. sırada.
Şirketlerin durumuna bakınca da benzer bir tablo görünüyor. En çok patent başvurusu yapan 10 şirketin dördü Çin, ikisi Güney Kore, biri Japon şirketleri. ABD’nin en çok tepkisini çeken Huawei firması dünyada ikinci sırada.
Üniversiteler sınıfta kalmış
Dünyada yatırım yapacak yer seçenler için, gidilecek ülkedeki bilimsel ortam da önemlidir. Ülkelerin bilimsel gelişmişlik düzeyi ile ilgili en iyi gösterge de üniversiteleridir. Dünya üniversiteleri ile ilgili çeşitli göstergeler var ve bunlar farklı kuruluşları tarafından sürekli izlenerek yenileniyorlar.
En son Temmuz 2020 tarihinde, İspanya’nın en büyük kamu araştırma kurumu olan CSIC tarafından yapılan bir çalışmada da ilk sıralardaki üniversiteler değişmiyor. ABD’nin Harvard, Stanford ve MIT üniversiteleri ilk üç sırayı alıyor. En iyi üniversitelerin ABD ile Britanya başta olmak üzere Avrupa üniversiteleri olduğu saptanıyor.
Dünyada ilk 100 üniversite içinde 4 Çin, 2 Singapur, 1 Brezilya üniversitesi bulunuyor. Türkiye’den hiç üniversite yok. İlk 250 üniversite arasında Çin’den 11, Hong Kong’dan 5, Brezilya ve Singapur’dan ikişer, Rusya, Meksika, Güney Kore, Tayvan ve Yunanistan’dan birer üniversite var. Türkiye üniversiteleri yine yok.
İlk 500 üniversite içinde Çin’den 35, Brezilya, Güney Kore ve Hong Kong’dan altışar, Tayvan’dan dört, Güney Afrika ve Suudi Arabistan’dan üçer, Singapur, Rusya ve Şili’den ikişer, Meksika, Yunanistan, Arjantin ve İran’dan birer üniversite bulunuyor. Türkiye’den ODTÜ 472. sıradan girmeyi başarıyor.
Sadece Ortadoğu bölgesindeki üniversitelere bakarsak, bu üniversitelerin ilk beşini İsrail üniversitelerinin oluşturduğunu görüyoruz. Ortadoğu’daki ilk 50 üniversite arasında 15 İran, 14 Türkiye, 7 İsrail, 4 Suudi Arabistan, 3 Mısır, 2 Ürdün, 2 BAE, 1 Lübnan ve 1 Katar üniversitesi var.
Öğrencilerin işi zor
Son olarak ülkelerin nitelikli insan gücü yetiştirme kapasitesine bakmak gerekiyor. OECD’nin her üç yılda bir yürüttüğü (Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı) PİSA araştırması en son 2018 yılında, OECD üyesi olan ve olmayan 79 ülkenin öğrencileri arasında yapıldı. Türkiye öğrencileri okuduğunu anlamada 40., matematikte 42., fen bilimlerinde 51. sırada geldi. Bütün dallarda OECD ortalamasının altında kaldılar.
PISA sonuçlarına göre birinci sırayı Çinli öğrenciler aldı. Singapur ikinci, Hong Kong üçüncü geldi. Güney Kore, Tayvan, Rusya ve Ukraynalı öğrenciler Türkiye’den daha yüksek puanlar aldılar.
Yatırım yapması beklenen uluslararası şirketler için Türkiye’nin bilim, araştırma, teknoloji, inovasyon, insan gücü gibi alanlarda öteki ülkelere göre pek bir avantaj taşımadığı anlaşılıyor. Geriye Türkiye’nin her zaman en önemli konu olarak gördüğü emek maliyetleri kalıyor.
Dış yatırım olasılığı düşük
Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) verilerine göre, halen Türkiye’de ücretler Singapur, Hong Kong, Güney Kore, Tayvan, Malezya gibi ülkelerden düşük, Çin, Fas, Filipinler, Tayland, Vietnam, Endonezya, Mısır gibi ülkelerden yüksek. Sırf bu sıralama bile uluslararası yatırımcıların kararlarında ücret düzeyinden önemli faktörüler olduğunu gösteriyor.
Yine de Türkiye’yi yönetenlerin ezberinden şaşmayacağını, ücretleri düşük tutarak uluslararası sermayeyi çekmeye çalışmaktan vazgeçmeyeceğini düşünmek lazım. Bütün dünyada doğrudan yabancı yatırımlar 2015 yılından beri azalıyor. 2015-2019 arasında doğrudan yabancı yatırımlar dünyada yüzde 25, Avrupa’da yüzde 40, Asya’da yüzde 8 oranında düşerken, Türkiye’de düşüş oranı yüzde 55 oldu. Türkiye’ye gelen yabancı yatırımlar 2005 düzeyinin bile altında.
Bunların hepsi küresel salgın öncesinin verileri. Türkiye salgından önce de uygar, çağdaş yöntemlerle gelir düzeyini yükseltme olanaklarını gündeminden çıkarmıştı. Kalkınma kavramı zaten unutulmuştu. Salgın böyle bir ortama geldi. Bu ortamda yine bildikleri yönteme sarılacaklar, emek maliyetlerini düşürmeye çalışacaklar.
Türkiye’de gerçek ücretler daha fazla düşürülebilir mi? Çalışanların sendikasızlaştırıldığı bir ortam bunu sağlayabilir mi? Önümüzdeki dönem karşı karşıya olacağımız anlaşılan demokrasi sorunlarını hatta savaş olasılıklarını bununla birlikte düşünmek lazım.