1970’lerin başında Nixon’ın Demokratik Partili rakiplerine hazırladığı tuzakları ortaya çıkaran iki gazeteciden biri olan Bob Woodward, elli yıldır saygıdeğer muhabirliğini ABD başkanlarının izlerini sürerek devam ettiriyor. Woodward, 20. kitabını bu hafta piyasaya sürüyor.
Woodward’ın 2004’den beri ortalama her iki yılda bir çıkan ve görevdeki başkanların yaptıklarını derinlemesine analiz eden Woodward’ın kitaplarının hemen hepsini okudum.
Woodward’ın 2018’de yayınladığı ‘Korku’ isimli kitap Trump ile çok yakından çalışan danışmanlarının şahitliği ile yazılmıştı. Kitap hakkında 2018 yılının Eylül ayında yazdığım yazıda, Trump-Rusya işbirliği soruşturmasının çok yoğun yaşandığı bir dönemde Woodward’ın kitabında bu ilişkiye dair ‘izler’ görünmüyor diye belirtmiştim.
Woodward’ın doğrulandığını gördük. Yürütülen soruşturmada, Rusya ile Trump arasında gerçekten de somut bir işbirliği bağı ortaya koyulmadı. (Her ne kadar bazı önemli gözlemciler halen Trump ile Putin arasında ‘keşfedilememiş’ bir ilişki olduğuna inansa da)
Woodward, Trump’ı aklayan o açıklamasını ABD’nin en çok izlenen haber programlarında söylemişti ve Trump ile ilişkilerini düzelttiğini adeta açık etmişti. Woodward, ilk kitabında Trump’a ulaşamaz ve onla konuşmadan kitabını yayınlarken bu kitapta ise başkan ile tam 18 kez görüşüyor.
Kitabın en büyük ‘bombaları’ da işte bizzat Trump’dan bu telefon ve yüz yüze görüşmeler esnasında geliyor.
Örneğin kitaptan, Trump’ın COVID-19 virüsü hakkında ciddi bilgilere 2020’nin Ocak ayında, yani virüsü daha pek kimse tartışmazken sahip olduğunu öğreniyoruz. Öyle ki Trump daha 2020’nin şubat ayının ilk haftası, virüsün daha tehlikeli olduğunu çünkü havadan da bulaşma özelliklerine sahip olduğunu Woodward’a telefonda söylüyor. Ne var ki aynı Trump, haftalar sonra ABD kamuoyuna konuşurken salgını normal griple karşılaştırıyor ve küçümsüyor.
Halbuki Ocak ayının 28’inde, Ulusal Güvenlik Başdanışmanı Robert O’Brien ”başkanlığının en büyük krizi” nin salgın olabileceği yönünde Trump’ı uyarırken, Trump’ın gerçekleri kabul etmediği anlaşılıyor.
Şimdi ABD kanalları ocak sonu ve şubat ayında öldürücülüğünü bu kadar iyi bildiği ve kendisine 1918 İspanyol gribi kadar ciddi olduğu uyarısı yapılmasına rağmen Trump’ın haftalarca ve hatta aylarca neden virüsün ‘mucizevi’ şekilde uçup yok olacağını söylediği bir muamma.
Yine telefon görüşmelerinin bir başkasında, Woodward’a salgını bilerek ‘küçümsediğini’ çünkü panik yaratmak istemediğini söylüyor.
Yani suçunu bizzat kendisi de itiraf ediyor!
Woodward, pazar akşamı ABD’nin en çok izlenilen haber programlarından 60 Minutes’de kitabını tartışırken, muhabir olduğu halde neden kitabın sonunda Trump’ın başkanlığa uygun olmadığı yorumunu eklediği sorulduğunda şunları söylüyor:
”Trump yanlış adam başkanlık için. Bu neticeyi çok ezici sayıdaki kanıtların ışığında söylüyorum… ABD Başkanlarının her zaman için büyük bir krizle karşılaşmaları mümkündür. Bugün ise bu dinamit (kriz) Trump’ın ta kendisi.”
Bob Woodward’ın ABD’deki yeri başka. Cumhuriyetçi ve Demokrat başkanlar hakkında hep çok sert kitaplar yazmış bir gazeteci. İki yılda bir başkan kim olursa olsun bir kitap yayınlıyor.
Trump’ın bu ‘öldürücü’ dikkatsizliğinin ortaya çıkmasının ikna edeceği bağımsız veya başka Cumhuriyetçilerin olması mümkün. Woodward’ın açıkça Trump’ın ‘yanlış adam’ olduğunu söylemesi de hayli önemli ve etkili.
Kasım ayında her oy önemli. Woodward, çıkardığı kitapla, Trump, Nixon’dan sonra indirdiği ikinci başkan olabilir mi, bunu hep birlikte görüceğiz. Ama Trump kaybederse Woodward’ın bu yenilgi içinde payı olacağı bana göre şüphesiz.
Woodward’ın bir önceki kitabı değerlendirme yazımı ABD’deki 2018 Ara Seçimlerinden iki ay önce Eylül 21, 2018 tarihinde yazmış ve şunu demiştim:
”Kasım ara seçimleri, 17-25 büyük davaların yaşandıktan sonraki ilk seçim olan Mart 2014 seçimlerine benzetilebilir…
Kasım seçimlerinin sonuçları bu açıdan Trump’a gem vurmak ve arkasındaki Kongre çoğunluklarını düşürmek için son fırsat olarak görülüyor. Diğer türlü 2019’da çok daha kontrol edilemez bir Başkan görebiliriz.”
O ara seçimlerde Trump ciddi bir yenilgi almış, Temsilciler Meclisini kaybetmiş, yani başkana gem vurulmuştu.
ABD’nin 3 Kasım 2020 seçimini de 2013-2014 Türkiye’deki olaylar sürecindeki son halka, yani Türkiye’deki 2014 Cumhurbaşkanlığı seçimi yerine koyabiliriz.
Gezi protestolarının yerinde ABD’de George Floyd gösterileri koyabileceğimiz gibi. Teşbihte hata olmaz, Gezi sonrasında 2014’deki yerel seçimlerde Erdoğan’a büyük bir gem vurma şansı vardı. Erdoğan o seçimleri kazandı ve sonra cumhurbaşkanlığını da alarak Türkiye’yi bulunduğumuz iflas noktasına getirdi.
2018 ara seçimlerinde, yani ABD’nin yerel seçimlerinde ise Trump yenildi. Azil soruşturmalarına muhatap oldu. Temsilciler Meclisinde ‘suçlu’ bulundu. Bütçe gücü elinden alındı, soruşturmaların baskısı arttı. Dişleri söküldü.
Şimdi ise başkanlık seçimi var. Eğer başkanlığı kaybederse bu demek olacak ki; ABD, Türkiye ile aynı kaderi yaşamayabilir ve yaralarını az buçuk olsa da 2021’den itibaren yeniden sarmaya başlayabilir.
© Ahval Türkçe