YORUM | NEVİN ERDEM – İhraç Hakim @womanjudgetr
Birkaç gün önce haber sitelerinde şöyle bir haber geçti: “Ankara’nın Sincan ilçesinde bir otomobil yolun karşısına geçmek isteyen bisikletli çocuğa çarptı.”
Cümleleri başlı başına bir dramı haber veren bu haberde sözü edilen çocuğun kim olduğu anlaşıldığında, bambaşka bir dram daha ortaya çıktı: Ölen 17 yaşındaki bisikletli çocuk Emre Mert Kır, Eskişehir Cezaevi’nde tutulan Yargıtay üyesi İbrahim Kır’ın oğluydu.
İbrahim Kır, 16 Temmuz sabahı, henüz darbeye katılan askerlerin dahi isimleri belirlenmeden önce gözaltına alınmış 140 Yargıtay üyesinden biriydi. Yargıtay Kanunu’nda düzenlenen soruşturma usullerine aykırı olarak 4 yıl önce tutuklandı. Yani Emre Mert henüz 13 yaşındayken!
BU YAZIYI YOUTUBE’TA İZLEYEBİLİRSİNİZ ⤵️
İbrahim Kır’ın dosyasında suç işlediğine dair bir delil yoktu. Sadece hükümetin HSYK adaylarını desteklemediği için fişlenmişti. Fişleyenler Emre Mert’in oyun arkadaşlarının anne-babalarıydı. Tutuklayanlar da!
Emre Mert bir çocuğun babasına en çok ihtiyaç duyacağı yıllarını babasız geçirdi. Oğlu babasına, babası oğluna hasret! Kavuşmak… Bu dünyada mümkün değil artık!
İbrahim Kır’ı hukuksuzca tutuklayanlar, ona oğlunun cenaze merasimine katılmasını dahi çok gördüler. İnfaz Kanunu’nun 116. Maddesinde “yol süresi dışında 2 güne kadar” izin verilebileceği düzenlenmesine rağmen, sadece defin işlemi sırasında bir saatliğine mezarlıkta bulunmasına müsaade edildi. Ne cenaze namazına katılması ne de taziyeleri kabulü mümkün oldu.
2017 yılındaki bir yazısında “Böyle bir kıyaslama yapacağım aklıma bile gelmezdi” diyerek Ergenekon yargılamalarıyla 15 Temmuz sonrası yargılamaları karşılaştıran OdaTV yazarı Müyesser Yıldız, bu dönem hukuk ihlallerinin birçok yönden daha ağır olduğunu ifade etmişti. Yıldız’ın, Ergenekon davaları kapsamında uzun süre tutuklu kalmasının yanı sıra yaklaşık iki ay kadar önce yeniden tutuklanmış ve halen cezaevinde bulunan birisi olarak, yaptığı bu tespit oldukça önemli. Gerçekten de cenaze merasimlerinde dahi bu fark kendini gösteriyor.
Örneğin, Mehmet Haberal’a annesinin ölümünde yol süresi hariç 2 gün izin verilmiş, Haberal yol süresiyle birlikte toplam 4 gün süreyle annesinin Zonguldak’taki evinde kalarak hem cenaze törenine katılmış hem de taziyeleri kabul edebilmişti.
Ergenekon davasının bir başka sanığı Doğan Yurdakul’un eşi vefat ettiğinde, cenaze merasimi için yol süresi dahil 4 gün izin verilmiş, Yurdakul cenaze izni süresince geceleri evinde kalmıştı.
Benzer şekilde, Dursun Çiçek’e de annesinin ölümü nedeniyle toplam 4 gün süreyle cenaze merasimi için izin verilmiş, Çiçek izin sırasında eniştesinin evinde kalabilmişti.
İbrahim Kır, geceleri kendi evinde kalmasını bırakın, 17 yaşındaki oğlunun cenaze merasimine sadece bir saat katılabildi ve alelacele cezaevine geri götürüldü.
Yıllarca mahkeme kürsülerinde adaletin tecellisi için emek harcayan Kır, şimdi oğlunun yasını bir cezaevi hücresinde tek başına tutuyor.
Tıpkı;
Annesi ve babası oğullarına yapılan bu ağır haksızlığı kaldıramayarak altı ay arayla kalp krizi sonucu vefat eden, annesinin ve babasının yasını tam 20 ay boyunca kaldığı tek kişilik hücresinde tek başına tutan ve daha sonra da hücresinde ölü bulunan HSYK üyesi Teoman Gökçe gibi…
Annesinin Ankara’daki cenazesine güvenlik sağlanamayacağı (!) gerekçesiyle katılmasına izin verilmeyen YARSAV Başkanı Murat Arslan gibi…
Denizli’ye ısrarlı nakil talepleri kabul edilmediği için, ailesi her hafta Denizli’den Ankara’ya gelmek zorunda kalan ve bu yolculukların en sonuncusunda trafik kazasında eşi Firdevs Pekgüzel’i kaybeden Cumhuriyet savcısı Mehmet Ali Pekgüzel gibi…
Hazırladığı abur cubur poşetiyle açık görüşte oğlunu görmeyi beklerken, Afyon’dan Kahramanmaraş’taki cezaevine babasını görebilmek için gelmekte olan küçük oğlunun trafik kazası sonucu öldüğü haberini alan Hakim Fatih Canik gibi…
Daha niceleri!
Bir hukuksuzluk yangını içinde kavrulan ülkede, yangının faillerinin adliye lojmanlarında yıllarca beraber yaşadığımız, komşuluk yaptığımız, çocuklarımızın çocuklarıyla birlikte büyüdüğü meslektaşlarımız olduğu düşüncesinin ağırlığıyla matemimizi yaşamaya devam ediyoruz.
Bisikletli çocuk öldü! 17 yaşındaydı! 4 yıldan beri babası yanında değildi!
Bisikletli çocuğun babası, iktidarın yargı üzerindeki tahakkümü ortadan kalktığı gün, hiç kuşkusuz, beraat edecek. O gün, bisikletli çocuğun lojmanlarda birlikte büyüdüğü arkadaşları, bisikletli çocuğa ve babasına bu zulmü yapan, devrin hâkim ve savcıları olan kendi babalarına hesap soracaklar. Bugün bu zulmü yapanlar o gün geldiğinde eğer birazcık utanma duyguları varsa, evlatlarının bu sorgulamaları karşısında gözlerini kaçırıp, başlarını yere eğecekler…